Yaklaşık 16 milyon insanı etkileyen Marmara depreminin üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen, benzer felaketlere karşı alınması gereken tedbirler henüz alınamadı. Resmî raporlara göre depremde 133 bin bina çöktü, 285 bin konut ve 40 binden fazla iş yeri hasara uğradı, on binlerce aile evsiz kaldı. Depremin ardından gündeme gelen düzenlemeler ise 2012 yılında çıkarılan ve ‘Kentsel Dönüşüm Yasası’ olarak bilinen kanunla somut hale getirildi. Yasa, afet riski altındaki alanlar ile bunun dışındaki riskli yapıların bulunduğu yerlerde, sağlıklı ve güvenli yaşama çevreleri oluşturacak esasları düzenliyor. Ancak uzmanlar, Marmara’nın ardından gelen Düzce ve Van depremlerine rağmen bu yasanın afet öncelikli alanların dönüşümüne hizmet etmediğini belirtiyor. İstanbul’daki birçok dönüşüm projesini örnek gösteren uzmanlara göre, Marmara depreminde hasar gören ve 1. derecede deprem kuşağında bulunan Avcılar, Zeytinburnu, Bakırköy, Maltepe gibi ilçelerin yanında bina kalitesi çok düşük olan Bağcılar, Bayrampaşa gibi yerlerde kentsel dönüşümde yol alınamadı. Kadıköy, Beyoğu, 3. Havalimanı’na yakın Gaziosmanpaşa, Küçükçekmece, Sarıyer, Armutlu ve Derbent mahalleleri, Sultangazi’nin TEM Otoyolu kenarında yer alan bölgeleri ve en son Boğaz’a nazır Üsküdar yerlerde ise deprem riskinden ziyade rant sebebiyle dönüşümde öncelik verildi.

17 Ağustos 1999’da Marmara Denizi’nde yaşanan deprem felaketinin üzerinden 15 yıl geçti. Resmî raporlara göre 17 bin 840 kişi öldü, 43 bin 953 kişi de yaralandı. 285 bin konut ve 40 binden fazla iş yeri hasara uğrarken, bunlardan 133 bini tamamen çöktü. 600 bine yakın kişi evsiz kaldı. Yaklaşık 16 milyon insanı etkileyen depremin acıları hâlâ sürüyor. Depremin ardından yoğun tartışmalar arasında gündeme gelen düzenlemeler, 2012 yılında çıkarılan ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’la daha somut hale getirildi. Kentsel Dönüşüm Yasası olarak bilinen yasa, afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini oluşturmak üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair esasları düzenliyor. Ancak uzmanlar, Marmara depreminin ardından gelen Düzce ve Van depremlerine rağmen bu yasanın afet öncelikli alanların dönüşümüne hizmet etmediğini belirtiyor. İstanbul’da gerçekleşen birçok dönüşüm projesini örnek gösteren uzmanlar, Marmara depreminde hasar gören ve 1. derecede deprem kuşağında bulunan Avcılar, Zeytinburnu, Bakırköy, Maltepe gibi ilçelerin yanında bina kalitesi çok düşük olan Bağcılar, Bayrampaşa gibi yerlerde de kentsel dönüşümde yol alınamadığını dile getiriyor. Kadıköy-Fikirtepe, Beyoğu-Okmeydanı, 3. Havalimanı’na yakın Gaziosmanpaşa’nın bir bölümü, Küçükçekmece, Sarıyer, Armutlu ve Derbent mahalleleri, Sultangazi’nin TEM Otoyolu kenarında yer alan bölgeleri ve en son Boğaz’a nazır Üsküdar gibi yerlerin deprem riskinden ziyade değerler artışı (rant) sebebiyle dönüşümde öncelik verilen bölgeler olduğunu ifade ediyorlar. Konunun uzmanları ayrıca yeni yapılacak konut projelerinde kat sayısını artırarak riskli alanları boşaltmayı öngören kentsel dönüşümden ziyade AVM’lerin ve lüks rezidansların kat sayılarının artırıldığına dikkat çekiyorlar.



 

Deprem risk alanlarıyla alakalı İstanbul’daki bu fotoğraf Türkiye genelinde de benzer ihmalleri gündeme getiriyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verilerine göre Aralık 2013 itibarı ile Bakanlar Kurulu kararı sonucu ilan edilen riskli alan sayısı 121’e ulaştı. 19 ilde 46 farklı alanda 97 bin 300 adet yapıyı içeren alan kentsel dönüşüm alanı olarak ilan edildi. Yaklaşık 610 bin kişinin yaşadığı bu alan 3 bin 876 hektar büyüklüğe sahip. Ancak kentsel dönüşümdeki güvensizlik ve rant merkezli hareket edilmesi sebebiyle Türkiye genelindeki 121 riskli alanda kentsel dönüşüm adına neredeyse hiçbir ilerleme sağlanamıyor. Özellikle vatandaşların konu hakkında bilgilendirilmemesi, bakanlığın yönetmeliğine uyulmadan yapılan uygulamalar kentsel dönüşüme güvensizliğe sebep oluyor.

‘PROJELER DEPREM DÖNÜŞÜMÜ SAĞLAMIYOR, YENİ AFETLERİ GETİRİYOR’

17 Ağustos depreminin merkez üssü Gölcük’ten 110 km uzak olmasına karşın İstanbul’un önemli ölçüde etkilendiğini söyleyen İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe, “İstanbul’da 3 binden fazla yapı ağır hasar gördüğü gibi 50`ye yakın yapı yerle bir oldu. Toplam 30 bin yapı küçük, orta ve büyük ölçekte hasar aldı.” dedi. İstanbul’da yedi ve üzeri büyüklükte bir deprem yaşanması ihtimalinin yüksek olduğunun altını çizen Gökçe, kentin bütününün tehdit altında olduğunu söyledi. Deprem için tedbir almanın yolunun bütüncül bir kentsel dönüşüm anlayışına bağlı olduğunun altını çizen Gökçe, birbirinden bağımsız parçalı çözümlerle bu işin başarılamayacağına dikkat çekti. Kentsel dönüşüm adı altında değeri artan bölgelerde yapılmak istenen projeleri de eleştirerek şöyle konuştu: “İstanbul’u yönetenler, bir taraftan kentin depreme hazırlandığını söylüyorlar, diğer yandan çılgın projelerle yeni afetlere maruz kaldığını görmezlikten geliyorlar. Ayrıca İstanbul’da belli bir kesime aktarılan arazi rantlarının ortaya çıkardığı 150-200 milyar liralık alt yapı sorunlarının bedelini de İstanbul halkına yüklüyorlar. Açıkçası İstanbul bugün 1999 yılından daha iyi bir durumda değil.”

22 bin riskli binadan sadece 3 bini dönüşümde yıkıldı

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, üzerinden 15 yıl geçen Marmara Depremi’nin ardından afetin yaşandığı bölge olan İstanbul, Yalova, Kocaeli, Sakarya ve Düzce’de yapılan dönüşüm seferberliği ile ilgili çalışmalar hakkında bilgi verdi. Deprem sonrasında 75 bin ağır hasarlı binanın bulunduğu bölgede bugüne kadar 155 bin konutun riskli olup olmadığını araştırdıklarını ve 22 bin 817 yapının riskli yapı olduğunu tespit ettiklerini belirten bakanlık, “Bu yapılarda 93 bin 389 konut, 13 bin 290 işyeri olmak üzere toplam 106 bin 697 bağımsız birim bulunuyor. Söz konusu riskli yapılardan 3 bin 335 adedi dönüşüm kapsamında yıkıldı. Yıkım işlemi gerçekleştirilen yapılarda 33 bin 177 bağımsız birim bulunuyor.” verilerini paylaştı.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ‘17 Ağustos Depreminin Yaşandığı Bölgede Kentsel Dönüşüm’ çalışmaları ile ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 17 Ağustos depreminden sonra bölgede 22 bin 817 yapının riskli olduğunu tespit ettiği belirtilen açıklamada, riskli yapılardan 3 bin 335 adedinin dönüşüm kapsamında yıkıldığı kaydedildi. Riskli alanlardaki plan, proje ve yıkım işlerine toplam 672 milyon 485 bin 506 TL finansman desteği sağlandığı ifade edilen açıklamada, bölgeye toplam 41 bin 403 konut yapıldığı vurgulandı. İstanbul, Yalova, Kocaeli, Sakarya ve Düzce illerinde 6306 sayılı kanun uyarınca yapılan diğer uygulamalara ilişkin 4 milyon 308 bin 247 TL finansal destek sağlandığı anlatılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Bölgeye toplam 41 bin 403 konut yapıldı. Kalıcı konutların yanında ayrıca 11 bin 521’i hibe olmak üzere toplam 43 bin 454 de prefabrik konut yapıldı.” (YASİN KILIÇ ANKARA, CİHAN)

Fotoğraf: Reuters, Murad Sezer

Belediyeler, bakanlığın kentsel dönüşüm yönetmeliğine uymuyor

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 15 Aralık 2012’de çıkardığı bir yönetmelikle kentsel dönüşümde riskli ilan edilecek alanlarda yapılacak çalışmaları ayrıntılarıyla belirledi. Buna rağmen birçok belediye yaptığı projelerde yönetmeliğin gereklerini yerine getirmiyor. Yeni taşınacakları evin yerini bile bilmeden vatandaştan mülkiyet haklarını devretmesini isteyen belediyeler, birçok vatandaşı mağdur ediyor. Kentsel Dönüşüm ve Hukuk Platformu Başkanı Prof. Dr. Gürsel Öngören, ilçe belediyelerinin eline “riskli alan uygulama yönetmeliği” niteliğinde bir çalışma rehberi verilmesinin gerekli olduğunu söylüyor. Aksi takdirde her bir ilçe belediyesinin kendi yorumlarıyla hukuka ve şehircilik ilkelerine aykırı pek çok işlem yapacağı uyarısında bulunarak, yargıya taşınan uyuşmazlıklarla riskli alandaki projelerin iptal edileceğinin altını çiziyor. Öngören, vatandaşın hak ve zaman kayıplarının yönetmelik yoluyla önlenebileceğini ifade ediyor.

Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edilen riskli alan sayısı 121’e ulaştı. Ancak şu ana kadar projesi ve kentsel dönüşümü tamamlanmış riskli alan bulunmuyor. Hem 6306 sayılı kanunun uygulama yönetmeliği hem de imar planlarıyla ilgili yönetmeliğe göre kentsel dönüşüm çalışmalarında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yanı sıra TOKİ ve belediyeler de yetkili. Dönüşüm çalışması yapılacak yerlerde imar planları açısından öncelikle sahada halkın taleplerini ve ihtiyacını gösteren anket çalışmalarının yapılması gerekiyor. Kentsel dönüşüm alanlarında sosyal ve ekonomik yapıyı ortaya çıkaran bu anketlere göre de dönüşüm çalışmalarının ve hedeflerin belirlenmesi şart. “İçinde insan olan bir ortamı dönüştürüyorsanız, sosyal ve kültürel yapıya çok dikkat etmeniz gerekiyor.” diyen TBMM Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu üyesi Prof. Dr. Haluk Eyidoğan’a göre bu çalışmaları birçok belediye ihmal ediyor.

Konutları değişecek maliklere ve kiracılara riskli alan ilanı öncesi herhangi resmî bir kurum tarafından yazılı tebligat yapılmıyor. Bu yüzden vatandaş genellikle mahallesinde dönüşüm kararı alındıktan sonra konuyu öğreniyor. İstanbul Sultangazi’de dönüşüm kararından 2,5 ay sonra haberdar olan Cumhuriyet Mahallesi halkı bu duruma örnek oluşturuyor. Bin hanenin yaşadığı mahallede sadece 20 hanenin muhtar aracılığıyla belediyeye yaptığı başvuru sonucu, belediye meclisi karar alarak bakanlığa riskli alan başvurusunda bulundu. Bakanlığın yönetmeliğine göre dönüşüm yapılacak alanlarda öncelikle belediye tarafından afet-deprem riskinin belirlenmesi için bilimsel ve teknik çalışmaların yapılıp raporlanması gerekiyor. Belediyeler ise önce dönüşüm kararı alıyor daha sonra birçoğu yetersiz teknik raporlarla dönüşüme ve riskli alan belirlemeye devam ediyor. Kentsel dönüşümde başlangıçta yapılan bu hataların daha sonraki süreçte de devam ettiğini söyleyen Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, “Bakanlık yönetmeliği, dönüşüm ile ilgili alanlar için onaylanmış uygulama imar planı değişiklikleri istiyor. Yani yönetmelik, yenilenmiş imar planı ya da revizyonu isterken belediyelerin büyük çoğunluğu ise dönüşümü hesaba katan bu planlar olmadan yoluna devam ediyor.” ifadelerini kullanıyor. Bir mahallede 30-40 hektar alana kadar değişiklikler öngören kentsel dönüşüm kararlarında yeniden yol, donatı, kamu alanı ve otopark planlaması gibi çalışmalar yapılması gerektiğini vurgulayan Eyidoğan, dönüşüm amaçlı yeni imar planlarının vatandaşla uzlaşıp öyle askıya çıkarılması gerektiğini dile getiriyor. Ayrıca dönüşüm alanlarının uygulama imar planlarında, emsal artışları, ilçenin imar plan bütünlüğü ile uyumu gibi sorulara cevap verilemiyor. Usul ve yönetmeliklere uymayınca da yıllarca 12,5 metre maksimum yükseklik verilen Esenyurt ve Zeytinburnu gibi yerlerde olduğu gibi birden 5-6 emsal veriliyor. Bu durum da İstanbul’da ve Bursa’da olduğu gibi kentin silüetini değiştirip imar dengesini bozabiliyor.

Dönüşümdeki belirsizlikler vatandaşı mağdur ediyor

Vatandaşların en çok mağdur olduğu konulardan birisi de yeni yapılacak projeler hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmamaları. Zira projedeki binaların kat sayıları, daire büyüklükleri, dönüşüm sonrası nüfus yoğunluğu gibi sorunlara belediyeler tarafından genellikle cevap verilemiyor. Mimari proje konusunda hak sahiplerinin görüşü alınmıyor. Vatandaşlar yeni durumda hangi katta ve kaç metrekare dairede oturacağını bilmiyor. Sulukule’de yapılan dönüşümün kötü sonuçlarının ortada olduğunu söyleyen Gaziosmanpaşa Yıldıztabya Mahallesi sakinleri, birçok belediyenin “devlete güvenin” diyerek vatandaşı ikna etmeye çalıştığını söylüyor. Kentsel dönüşüm uygulamalarını yakından takip eden mahalle halkı birçok ilde, vatandaşlarla hukuki güvencesi olmayan anlaşmalar yapıldığını savunuyor. Bu anlaşmalarda Sulukule’de olduğu gibi yeni projelerin kesin başlama ve teslim tarihi belli olmazken, vatandaşa yapılacak kira yardımlarının kaç ay süreceği de belirsizlikler arasında yer alıyor. Fikirtepe ve Cumhuriyet Mahallesi gibi riskli alanlarda müteahhitlere bölgeler tahsis edilerek, vatandaşlarla müteahhitlerin karşı karşıya getirildiği belirtiliyor. Uzmanlar mevcut durumdaki eksik imar planlarıyla uzlaşma ve hak dağıtımı açısından farklı farklı uygulamalar görüldüğünü vurguluyor. Bütün bu çalışmalarda bakanlığın en son onay mercii olması ve ilçe belediyelerini uygulamalar açısından denetlemesi gerektiğine işaret ediliyor. Aksi durumda ise riskli alan ilan edilen birçok örnekte görüldüğü üzere vatandaşlar devlet güvencesi olmadan müteahhitlerle muhatap olarak ciddi mağduriyetler yaşıyor.

Yap-sat mantığı, vatandaşta güven kaybına sebeh oldu

İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu: Türkiye’de henüz bilimsel nitelikte kentsel dönüşüm yapılmış değil. Yap-satçılığın biraz daha modernize edilmiş ve çeşitli kanunlarla desteklenen garip bir şekli, kentsel dönüşüm olarak adlandırılan rantiyeye dönmüş bir yapılaşmadır. Her yerin kentsel dönüşümünde hedef ve stratejisi farklı olur. Her yere yol viyadük yaptılar. Şimdi her yeri su basıyor, insanlar ölüyor. Önemli şeylerin de yapıldığı göz ardı edilemez ama çok hata da yapıldı. Son zamanlarda bunun bedellerini ödüyoruz. Projeler hakkında birkaç meclis üyesinin el kaldırıp indirmesiyle kararlar alınıyor. İtiraz süreleri de çok kısıtlı. Meslek odalarının da denetim yetkileri kısıtlandı. Ben Avcılar’ın danışmanlığını yapıyorum mesela. Avcılar son depremde beklenenin çok üstünde hasar aldı. Bu dönüşüm işi sadece belediyenin yapabileceği bir iş değil. Devletin katkısı desteği lazım. Avcılar halkı, belediyesi, kaymakamlığı bir olup kökten bu zor işi başarmak lazım. Buraları bildiğim için söylüyorum mülk sahiplerinde güven sorunu var. Yap-satçı mantıkla yapılan uygulamalar güven kaybettirmiş. Bunu aşmak için vatandaşla oturup konuşmak lazım, ikna etmek lazım.

GÖRÜŞLER

Risk taşıyan binalardan önce rant taşıyanlar değiştiriliyor

Türkler kakafoniyi sona erdirmelidir! Türkler kakafoniyi sona erdirmelidir!

Mimar ve Mühendisler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Murat Özdemir: “Kentsel dönüşüm çalışmaları, öncelikli olarak risk taşıyan binaların dönüştürülmesi amacıyla başlamıştı. Gelinen noktada risk taşıyan binalardan ziyade rant taşıyan binaların öncelikli olarak değişime tabi tutulmak istendiği görülüyor. Yapılacak bazı teknik ve idari düzenlemelerle kentsel dönüşüm keyfîlikten çıkarılarak bir sisteme bağlanmalı. Öncelikle vatandaş, müteahhit ve kamu gibi tüm taraflar konuya gerçekten iyi niyetle yaklaşmalı, bu süreci bir fırsatçılık olarak değil bir fırsat olarak değerlendirmelidir. Zira barınma hakkı temel insan haklarındandır ve rant konusu edilmemesi gerekir. Kentsel dönüşüm yapılırken barınma hakkı, mülkiyet hakkı, imar değişiklikleriyle oluşan rantın kamu ile paylaşılması, bina risklerinin tespit edilmesi ve derecelendirilmesinde daha gerçekçi metotlar kullanılmalı. Kentsel dönüşüm, bütüncül bir şehircilik çalışması olarak değerlendirilmeli.

Korkutarak dönüşüm yapılmaz

İstanbul Serbest Mimarlar Derneği Başkanı Ersen Gürsel: Mevcut haliyle kentsel dönüşüm, ekonomik getirisinin daha yüksek olacağı yerlerde (rant merkezli olarak) yapılıyor. Riskli bölgeler ve binaların depreme karşı korunması için strateji geliştirilmiyor. Birçok maddeleri kısa bir süre önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen kentsel dönüşüm yasası kamuoyunda inşaat sektörünün geliştirilmesi için bir fırsat yasasına dönüşmüş durumda. Kentsel dönüşümle değerlenen bölgelerde yaşayan insanlar evlerini terk etmeye zorlanıyor. Bu baskının aracı olarak da deprem kullanılıyor.

Dönüşüm uzayacak, İstan-bul’un bu kadar vakti yok

Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Derneği Başkanı Tekin Saraçoğlu: Marmara depreminde hasar gören ve güvenli olmadığı tespit edilen birçok bina hâlâ kullanılıyor. Kentsel dönüşüm, öncelikli olarak eski yapıların yoğun olduğu ve kalitesiz bina stokları bulunan bölgelerde yapılmalı. Kentsel dönüşümün bu bölgelerde hızlı bir şekilde uygulanabilmesi için yasada yapılacak revizyonla imar ve finans desteklerinin artırılması şart. Mevcut şekli ve hızıyla kentsel dönüşüm, beklenenden çok daha uzun sürecek. Ancak İstanbul’un bu kadar uzun bir zamanı yok. Her an büyük bir depremle karşılaşılabileceği, deprem uzmanları tarafından ifade ediliyor. Bir an önce gerekli yasal düzenlemeler yapılarak tedbir alınmalı.

Yeşil alanlar, çılgın projelere feda ediliyor

Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Sami Yılmaztürk: Marmara depreminin ardından gündeme gelen yasal düzenlemeler, can-mal güvenliği ve güvenilir kentleşme yerine ekonomik getirisi yüksek projeleri yaşama geçirme hedefi ile yapılıyor. Nüfusu 17 milyona varan kentimizde birçok insan, oturduğu yapıya güvenmiyor. İnsanlarımızın depremde sığınak olarak gördükleri kentsel boşluklar hızla doldurulurken yeşil alanlar da imara açılıyor. İstanbul’da son yıllarda arka arkaya gerçekleştirilen “çılgın” projeler de deprem öngörüsünü yok sayıyor. Tarihî, kültürel, doğal yaşam alanlarını yok eden bu projeler gerçekleştirilirken, kamu arazileri ve binaları, Hazine arazileri, ormanlar, meralar ve tarım arazileri çılgın projelere feda ediliyor.

Kaynak:Zaman

Editör: TE Bilisim