Son zamanlarda MHP ve Ülkücü Hareketin sivilleşmesi gerektiği şeklinde bir söylem dile getirilmektedir. Doğrudur, ancak sivilleşmeden ne kastedildiğinin tam olarak anlaşılması, açıklanması ve netleştirilmesi gerekecektir.

İçeriği ilan edilmeyen bir fikir kısa başlığı açısından ele alındığında farklı çıkarımlara uğrayabilir. Eksik bilgi her zaman eksik bilgi ile doğru akıl yürütenlerin eline demagoji/safsata fırsatını vermiş olacaktır.


Kısa tanımı ile devlet milletin örgütlenmiş hali olan en büyük sosyal kurumdur. İnsan olmasaydı da diğer canlıların varlığı devam edebilirdi, ancak insan olmasaydı insanın teşkilatlanması ve bu teşkilatlanmaya bağlı olarak devlet organizasyonunun oluşması mümkün olamazdı. O halde akıl ve sosyal bilimler gereği olarak devleti insan toplumları oluşturmaktadır.


Türk devleti de Türk milletinin örgütlenmiş şeklidir. Türk milletinin milliyetçileri olan ülkücülerin millete dayanmasının seslendirilmesinin yadırganacak hiçbir yönü yoktur. Böyle de olmalıdır.


İçinden geçtiğimiz süreç açısından baktığımızda sivilleşme söyleminin seslendirilmesinin de sosyal psikoloji açısından karşılığı olduğunu görüyoruz. Toplumu oluşturan sosyal yapı unsurlarıdır, sosyal yapı unsurlarının karşılığını “sivil toplum” kavramında buluyoruz.


Bir siyasi hareket özellikle milliyetçi bir siyasi hareket her şeyden önce milliyetçisi olduğu toplum ile bütünleşmeli, topluma inebilmeli, sivil toplum teşkilatlarında temsil kabiliyeti olmalıdır. Çünkü sivil toplum kuruluşları o toplumun kendi inisiyatifi ile oluşmuşlardır.


Biz niye MHPnin sivilleşmesi gerektiğinden bahsediyoruz? MHPnin topluma inememesinden dolayı, yoksa MHPnin başkalaşması isteğinden dolayı değil…


Pozitivist yaklaşımlara göre topluma yukarıdan bakılır. Daha bilgili ve daha donanımlı olduğunu iddia edenler toplumun cahilliğine öykünerek devlet erkinin cahil topluma bırakılamayacağını, toplumun terbiye edilmesi gerektiğini savunurlar. Zaten son yıllara kadar sol/jakoben çevrelerin Türk toplumuna yaklaşımı bu yöndeydi.


İşte bu sebeple toplum kendisine dayatılana karşı gardını aldı ve “sahte ümmetçi” siyasi kadrolara devlet yönetimini teslim etti. Çünkü bu kadrolar topluma inebilmeyi başardıkları gibi Türk toplumunun temel dünya görüşüne ters olan “sahte ümmetçi” narkozu da topluma zerk etmeyi başardılar.


Bizim içimizde bazı bireyler ise hala toplumu suçlamaya devam ediyor. Oysa yapmamız gereken Türk toplumuna ulaşmak onun güvenini kazanmaktır. Toplum size muhakkak bir kredi açacak ve görüşlerinizi önemli ölçüde benimseyecektir, AKPye devleti teslim eden millet sizin kadrolarınıza devleti teslim etmekten çekinmeyecektir.


MHP ve Ülkücü Kuruluşlar toplum ile kucaklaştıkları bir organizasyonu yapmadıkları için sivilleşememiş bir yapı arz ediyorlar. İşte sivilleşmeden kastımız budur. Kastımız devlet erkinin reddedildiği anarşist bir söylem veya milliyetçiliğin anafikrine aykırı bir değişim talebi değildir.


Bilge Kağan ve Tonyukuk diktikleri taşlarda Türk Budununa yani Türk milletine seslenmediler mi? Onlar diktikleri taşlarda devlete değil millete seslenmişlerdir. Çünkü devlet kimin elinde olursa olsun millet unsuruna dayanmayan hiçbir düşünce uzun süre devlet yönetimini sürdüremeyecektir. Sürdürse de bu yönetim hatalarla dolu bir yönetim olacaktır. Son yıllarda yaşadıklarımız düşüncelerimizin haklılığını zaten gösteriyor.


Devlet memurluğundan ayrılan Alpaslan TÜRKEŞ, MHPyi yapılandırırken sivil toplum kuruluşlarına önem vererek ülkücü hareketi sıfır noktasından toplumsal karşılığı olan bir noktaya getirdi. İşçilerimiz, memurlarımız, öğrencilerimiz örgütlüydü. Bu örgütlülüğün toplamsal anlamda bulduğu karşılıktan dolayı bugünkü MHP tabanı oluşmadı mı?


O halde eksiğimiz bellidir. Son yıllarda MHP sivil toplumda karşılığı zayıflayan, topluma kendisini anlatma gayretine bile girmeyen, halkın diliyle konuşmayan ve doğruları dahi seslendirse halk ile iletişim problemi yaşayan bir durumdadır.


Rahmetli Başbuğ bize “kadrolaşacağız, kitleleşeceğiz, devletleşeceğiz” dediğine göre kendimize soralım…


Kitleleşmek için topluma inmek, sivilleşmek gerekmiyor mu? Demek oluyor ki, Başbuğun emanetine göre devlet, Türk devleti başkalarının eline geçmiştir. O halde başkalarının elinde olan bir devleti Türk milliyetçilerinin idaresine sevk etmeden devlet adına tam teslimiyetle hareket etmek, devlet aygıtını elinde bulunduranların gizli mahfillerinden yönetildiği initbaına teslim olmak bizim işimiz değildir. Böyle olduğunu söylemiyoruz, “böyle olmamalıdır” diyoruz. Bunu söylerken devletin çıkarlarının karşısında olalım da demiyoruz. Muradımızın çerçevesini bu şekilde kesin sınırlarla çizmeliyiz.


Ülkücü harekete kitleleşme hedefinin gösterilmesi dahi sivilleşme söylemidir. Çünkü sivilleşme kontrol edilmeyen düşünce ve teşkilatlanma demektir. Niye sivil toplum ifadesi kullanılıyor? Sivil toplum kuruluşları ve önderlerinin devlet memuru olmamaları gerektiğinden dolayı…


O halde ülkücü özgürce düşünmeli ve devlet organizasyonunun içine sızmış olan “gayri milli derin devlet”in Türk devletini temsil etmediğini bilmeli, bu bilgiye dayanarak özgür sivil topluma yönelip kontrol altına alınma tehlikesinden arınmalıdır.


***


MHPnin içinden geçtiği liderlik yarışı esnasında da pozisyonumuzu eleştiriye, yanlış anlamaya mahal bırakmayacak şekilde net olarak belirlemeliyiz.


Biz MHPde bir lider değişiminden çok topluma uzaklaşan yapının ve bakışın değişmesi tarafındayız. Liderin değişmesi isteğimizde bu tutumumuz sebebiyledir. Liderin ve MHPnin söylemlerinin içeriğine biz de tarafız, bu söylemlerin topluma ulaşmasında sergilenen başarısızlıktan ve tembellikten rahatsızız.


Yarış sırasında tarafların tavır ve tutumlarında da tavrımızı net olarak belirlemek istiyoruz.


Bir dünya görüşünün ve bu dünya görüşünün siyasi temsilcisinin seçmenlerinin görüşleri göz ardı edilemez. Eğer böyle bir uygulama yapılıyorsa o siyasi partinin yöneticileri için en hafif tabirle kendi dünya görüşlerine saygısızlık ettiklerini söyleyebiliriz. Böyle bir uygulamanın müsebbiplerinin topluma indikleri, topluma ulaşmaya çalıştıkları söylenemez. Bu uygulamanın sivil olmadığı net olarak kendini ele verdiğine göre neden sivilleşmeden bahsettiğimizde kolayca anlaşılacaktır.


Öte yandan, bu dünya görüşünün siyasi partisinin yönetiminin ve liderinin uygulamalarına karşı olsa da olmasa da lidere hakaret edenler söz konusuysa bunlar içinde iki şey söylenebilir. Ya bu dünya görüşü ahlak-etik karşıtı yani anarşist bir dünya görüşüdür. Ya da bu sözleri söyleyenlerin kendileri kendi dünya görüşlerinin ahlak/etik kurallarını ihlal etmektedirler.


Biz ise MHP yönetiminin halka inemediğini, sivilleşemediğini, halkla bütünleşemediğini, kendi tabanına dahi ulaşmadığını hatta kendi teşkilatlarına bile yabancılaştığını kendi teşkilatlarında görev yapan serdengeçtileri bile ötekileştirdiğini söylemeye devam ederken hiçbir MHP yöneticisi ve Ülkücü kanaat önderine Türk-İslam ahlakına aykırı söylemde bulunmayı onaylamıyoruz. Hiçbir MHP yöneticisinin de değişim isteyenlere yönelik hakaretlerini onaylamadığımız gibi…


Doğru ve ahlaki olan bu yoldur. Milliyetçi-Ülkücü camianın içinden geçtiğimiz süreçte bu yaklaşımı takip etmesi gerekmektedir. Aksini yapanların ülkücü ahlakı içselleştirmedikleri aşikardır.


Ülkücülere şerefsiz imasında bulunan bir Genel Merkez yöneticisi varsa o da ülkücü ahlak açısından ahlaksızdır, Genel Başkana hakaret eden bir muhalif varsa o da ülkücü ahlak açısından ahlaksızdır.


 


Vesselam!