Değerli Dostlar, son yıllarda Arap ülkelerinde meydana gelen olaylardan en fazla etkilenen ülkelerin başında Suriye gelmektedir. Ülke nüfusunun neredeyse %60’dan fazlası ülkeyi terk etmiş, başta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere başka ülkelere göç etmiştir. Suriye’de devam eden savaş ve beraberinde getirdiği kitlesel göçün sosyal, siyasi ve iktisadi sorunların yanında, hukuki birçok soruyu gündeme getirdiği bir gerçektir. “Türkiye’de bulunan Suriyelilerin hukuki statüsü nedir?” sorusunun 2019 yılında güncelliğini koruduğu görülmektedir.

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 20.12.2018 tarihinde yaptığı açıklamaya göre; İstanbul’da 557 bin 694, Türkiye genelinde ise 3 milyon 618 bin 624 Suriyeli bulunmaktadır. Bu kişilerin yüzde 47,6’sı 0-18 yaş aralığındadır. Sayıların sadece kayıtlı rakamları ifade ettiği gözönüne alındığında, gerçek rakamların, yani ülkemizde fiilen bulunan Suriyeli sayısının resmi rakamların çok üzerinde olduğu iddiası ise işin bir başka boyutudur. Bu tür bir belirsizliğin evleviyetle; hukuk düzeni, güvenlik, sınırlı kaynaklara sahip Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomisi ve demografik yapısı ile ilgili ciddi sorunlara yol açabileceği çok nettir.

Peki, Türkiye’de bulunan yaklaşık 4 milyon Suriyeli’nin hukuki statüsü nedir? Kamuoyunda Mülteci  olarak tanımlansa da, kişinin “mülteci” sıfatını kazanması için;

- Olayın Avrupa ülkelerinden birisinde meydana gelmesi,

- Irkından, dininden, tabiiyetinden, belli bir toplumsal gruba mensubiyetinden veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından korkması,

Yükselen Milliyetçilik Niçin Aynı Oranda Siyasi Temsile Yansımıyor? Yükselen Milliyetçilik Niçin Aynı Oranda Siyasi Temsile Yansımıyor?

- Korkusunda haklı olması,

- Ülkesi dışında bulunması,

- Bulunduğu ülkenin korumasından yararlanamaması veya sözkonusu korku nedeniyle korumadan yararlanmak istememesi,

Gerekmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti; hem 1951 Cenevre Sözleşmesine ve hem de 1967 New York Protokolüne katılmıştır. Bununla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti kendi iç hukukunda “mülteci” kavramını tanımlarken, 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde yer alan tarihsel sınırlamayı kaldırmış, ancak coğrafi sınırlamayı kaldırmamıştır. Bir başka ifadeyle Türkiye Cumhuriyeti; Avrupa ülkeleri dışından ülkesine gelen kişileri “mülteci” olarak tanımamıştır. Dolayısıyla Türkiye’de yaşayan Suriyeliler, geldikleri ülkenin Avrupa’nın dışında kalması nedeniyle “mülteci” olarak nitelendirilemez. Güncel hayatta en çok kullanılan tabir “Suriyeli mülteci” şeklindedir, ancak Suriye’den göç eden kişilerin “mülteci” olarak adlandırılması bu sebeplerle mümkün değildir.

Türkiye Cumhuriyeti’nde bulunan Suriyeliler “mülteci” değildir. Bu kişiler, geçici koruma altında olup, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile bu Kanunu dayanak alarak çıkarılan Geçici Koruma Yönetmeliğine tabidirler. Geçici koruma statüsüne sahip olan Suriyelilerin çalışmaları mümkündür ve çalışmalarına ilişkin usul ve esaslar, Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair Yönetmelik’te düzenlenmiştir. Yukarıda yer verdiğimiz ve geçici koruma altında olan Suriyelilerin tabi olduğu Kanun ve Yönetmelik maddeleri hiçbir koşul altında Türk vatandaşlarına sağlanan hak ve imkanlardan fazla olacak şekilde yorumlanamaz. Türkiye Cumhuriyeti, 1951 Cenevre Sözleşmesi ve Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na koyduğu şartla bu konudaki hassasiyetini ortaya koymuştur. Bu noktada her türlü aksi uygulama, “hukuk devleti” ve “kanunla bağlılık” ilkelerine zarar verecektir.

Netice itibariyle, Türkiye Cumhuriyeti, 2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaş sonrasında bugüne kadar eşi benzeri az görülen bir göç dalgası ile karşı karşıya kalmıştır. 2011 yılından 2015 yılına kadar izlenen politikanın Suriye’nin toprak bütünlüğünü ortadan kaldıracağını ve bu durumun bizim için ciddi tehlike, bazı devletlere fayda sağlayacağı anlaşılmakla, Türkiye Cumhuriyeti’nin isabetli bir şekilde Suriye politikasında değişikliğe gittiği, kendi ulusal güvenliğini ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü gözettiği ifade edilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti topraklarında bulunan Suriyelilerin tekrar anavatanlarına dönmeleri için yapılması gereken, Suriye’de güvenli ortamın sağlanması ve Suriye Arap Cumhuriyeti’nin de içinde olacağı bir mutabakatın yapılması zorunlu gözükmektedir. İktisadi, hukuki, sosyal ve güvenlik sorunlarını çözmeye çalışan Türkiye Cumhuriyeti’nin; ilk başta izlediği açık kapı politikası sonucunda maruz kaldığı ani kitle akını karşısında, bugün bu politikadan vazgeçse de ülkede barınan ve takipleri çok güç olan yabancılar nedeniyle birçok sorunu uzun süre yaşamaya devam edeceği tartışmasızdır.

Saygılarımla…

Av. Hakan Yalçın

Editör: TE Bilisim