Tarihçi İlber Ortaylı'nın Hürriyet Gazetesi'ndeki yazısı yine muhteşem.



Türkiye'yi bir vatan olarak kuran genel bilincin TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ OLDUĞUNU GÖZLER ÖNÜNE SERİYOR:



İlber Ortaylı'nın yazısı şöyle:



Taştaki ibare modern çağda milliyet fikrinin ve bilincinin artık yerleşmeye başladığını ve Türklerin Şark’ta bu anlamda öncü olduğunu göstermektedir.

Milliyetçilik münevverlere has bir ideoloji ve bilinç olmaktan çıkmış, bu kanlı cihan savaşında vatanı yeniden kurmaya yarayacak bir genel bilinç haline dönüşmüştür. Belki de bizim olmayan bu savaşta kendimizi yeniden yaratmaktaki tek unsur bu oldu.

Sanmayın ki ben öldüm

GEÇEN pazar Çanakkale Kitap Fuarı’nda bir konferans verdim. Bir gece de kaldığım Gelibolu Yarımadası’nın ucunda Seddülbahir mevkiini gezebildim. Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı’yla temasım oldu. Başkan İsmail Kaşdemir Bey bazı yeni mezarların daha doğrusu şehitliklerin keşfedildiğini söyledi. Bunların şüphesiz abide olarak düzenlenmesi gerekecek. İlginç mezar taşları (şahideler) da bulundu. Seddülbahir Kalesi restore ediliyor, sit alanları daha iyi korunuyor ve yeni inşaatlara müsaade edilmiyor. 18 Mart Çanakkale Deniz Savaşı’nı bu yıl yine coşkuyla kutladık.

İNGİLİZLER FRANSIZ GEMİLERİNİ HARCAMIŞ!



Hiç kuşkusuz ki Nusrat mayın gemisinin döşediği mayınların Boğaz girişinde Britanya ve Fransız donanmasını durdurduğu açık. Ama bunların asıl yaralanmaları ve geri çekilmeleri doğrudan Boğaz savunmasından ileri gelir. Burada bilhassa Britanyalı gemilerin ilk andaki ileri hareket için Fransız donanma gemilerini kullanması ve bunun neticesi olarak Gaulois, Bouvet gibi gemilerin aldığı ağır yaralarla tamamen savaş dışı kalmaları Fransızlar arasında, İngiliz nefretine de neden oldu. Fransızlar, gemilerinin İngilizler tarafından harcanacak şekilde bir strateji düzenlendiği iddiasındaydılar.

YURT BİLİNCİYLE YAPILAN SAVUNMA

1915 yılı kanlı bir şekilde başlamıştı. Müttefik donanmasının Çanakkale Boğazı’nı geçemeyeceği anlaşıldı. İmparatorluğun Anadolu ve Rumeli’yi bağlayacak donanma düzeni mükemmel olmaktan uzaktı. Fakat doğrusu Gelibolu Yarımadası’nın ve Çanakkale tarafının savunma sistemi umulandan daha çabuk monte edildi. Ağır toplar ve bunun teknik bilgisi çok kısa zamanda subaylara, çavuşlara ve erlere öğretilebildi. Ordunun kurmay sınıfının kuvvetli oluşu, her yeniliği çabuk kavramalarına ve tatbik etmelerine imkân veriyordu. Asker ise dayanıklıydı. Artık Anadolu çocuklarının daha dün Balkan’dan göç edenlerin bu savunmayı bir yurt bilinciyle yaptığı anlaşılıyor. Nevrekoplu bir mülazımın mezar taşı en anlamlısıdır.

O TAŞ AĞADERE MEVKİİNDE BULUNDU



2017 yılının şubat ayında Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı ekiplerince Kilitbahir köyünün Ağadere mevkiinde diri örtü temizliği yapılırken bir mermere denk gelinmiştir. İşçiler mermeri kaldırdıklarında alt kısmında yazıların olduğu fark edilir. Bunun üzerine Alan Başkanlığı ekipleri gerekli çalışmalara başlar ve ilk olarak bulunan mezar taşında ne yazdığı konusu aydınlatılır. Söz konusu mezar taşında şunlar yazılıdır:

Sanmayın ki ben öldüm

İhvana (kardeşlerime)

Bakub sanmayın ki ben öldüm

Değil ancak askerin son rütbesin buldum

Din ve vatanımız yaşaması için Türk’ün

Bilin ki kardeşler en şereflidir bu ölüm

42. Alay’ın 2. Taburu’ndan Zağferanbolulu (Safranbolulu)

Kalıpçı Ali Usta mahdumu

Mehmet Çavuş ruhuna Fatiha

25 Temmuz 1331

(7 Ağustos 1915)

VATANI KURAN GENEL BİLİNÇ: MİLLİYETÇİLİK

Mezar taşı Safranbolulu Mehmet Çavuş’a aittir. Taştaki ibare ise modern çağda milliyet fikrinin ve bilincinin artık yerleşmeye başladığını ve Türklerin Şark’ta bu anlamda öncü olduğunu göstermektedir. Milliyetçilik münevverlere has bir ideoloji ve bilinç olmaktan çıkmış, bu kanlı cihan savaşında vatanı yeniden kurmaya yarayacak bir genel bilinç haline dönüşmüştür. Belki de bizim olmayan bu savaşta kendimizi yeniden yaratmaktaki tek unsur bu oldu.

Sanmayın ki ben öldüm

ÇANAKKALE KAHRAMANI 42. ALAY MEDİNE’DE

FAHREDDİN Paşa, Medine’de 42. Alay’ın sancağına Muharebe Gümüş İmtiyaz Madalyası takarken. 42. Alay Çanakkale’den Medine’ye gitmişti. Safranbolulu Mehmet Çavuş’un da 2. taburunda olduğu 42. Alay, Çanakkale Kerevizdere bölgesindeki muharebelerde gösterdiği kahramanlıklarla Harp Madalyası ile ödüllendirilmişti.



ÖĞRENCİLERE TAVSİYEM: OKUYUN

ONUR Öymen 1960 gençliğindendir. Benim bildiğim kadar “Yön” dergisi çıktığı zaman oradaki görüşlere katıldığını bildiren gençlerdendi. O tarihte çok iyi bir puan almasına rağmen bu nedenle Dışişleri Bakanlığı giriş imtihanlarında sorun çıkarmışlar ve meseleye bizzat İsmet Paşa müdahale ederek durumu düzeltmişti. Bakanlığın içinde anormal enerjisiyle tanındı. Genç kâtipken de böyleymiş, benim tanıdığımda büyükelçilik eşiğindeki müsteşar ve sonra büyükelçilik yapan Onur Öymen de böyleydi. Almanya’da inanılmaz bir lobi faaliyetini tek başına yürüttü denebilir. Gittiği ülkenin lisanını öğreniyordu, bunun kendisine bazı kapılar açtığı açık. “Zor Rota” onun hayat hikâyesi ve gençlik anıları yanında gittiği ülkelerdeki durumu ve çağdaş tarihi fevkalade yorumlaması ve doğru olarak tasvir etmesiyle dikkatimi çekti. Kitabı uzun uzun okudum, diplomasi demek adı üzerinde belgeyle hareket eden, rapor yazan kişi demektir. Yeni nesil diplomatlarına ve dış ilişkiler okuyan öğrencilere tavsiyem bu kitabı okuyup mesleğin niteliği üzerinde fikir edinmeleridir. Nihayet Madrid’de maslahatgüzar, Kopenhag-Bonn ve NATO nezdinde büyükelçilik yapan, iki yıl da Dışişleri Müsteşarlığı yapan bir diplomatın anılarını okumak gereklidir.

Gümüşhane ekibiyle 30 saat sonra gelen mutluluk Gümüşhane ekibiyle 30 saat sonra gelen mutluluk

Dışişleri kadroları her şeye rağmen bürokrasimiz içinde anılarını yazıyor, herkes değil tabii ki. Bazılarının çok özenli raporlar olduğunu söylemek de mümkün değil. Ama çağdaş Türkiye’yi anlamak için gerekli oldukları açık. Bunların içinde “Zor Rota”nın önde gelen bir yeri var.



(Kaynak: Hürriyet)



Editör: TE Bilisim