Hatırlar mısınız?.. Çözüm süreci zırvalamasında, ilk akil adamların sahaya salıverilmesinin hemen ardındaki günleri!..
Hani şu sözde çözüm süreci şenliklerini.. Terör bölgesindeki yaylalarda  “barış” halaylarını.. Güya bölgeyi silahlar terk etmişti de, ortalık güllük gülistanlık olmuş ve hatta üniversiteli gençler de şenliklere turistik maksatlı geziler düzenleyip halay ekibine katılıyordu.
Terör örgütü de sınırlarımızı tek etmişti hani!..
Dağlara bahar gelmişti!..
Yandaş ve de iliştirilmiş medya sahte algı operasyonu görevi nedeniyle davul zurna çalıyordu!..
Bir yerlerimizi yırttık  “yalaan”  diye diye..
Devletin güvenlik-istihbarat raporlarını koyduk ortaya,  “PKK çekilmedi, silah bırakmadı”  diye. Bir ara da, terör örgütünün özellikle üniversiteli gençleri kandırıp,  “sizi özerklik ilanından sonra vali kaymakam vs.. yapacağız”  diye dağa çıkardığını ve  “çözüm süreci” nde yaklaşık 2 bin 500 gencin PKK kadrolarına dahil edildiğini yazmıştım.  
Döndürülen tüm köpek dolaplarını elimizden geldiğince faş etmeye çalıştık..
O nasıl bir şey ise!.. En hafif deyimiyle barış karşıtı bile olduk.. Çözüm istemeyenlerin en başlarında yer aldık..
Takke düştü kel göründü ama gel gelelim olan vatanımıza oluyor.. Yine vatan evlatlarına canları ile bedel ödettiriliyor..
“Çözüm süreci”  pişkinleri hâlâ ağızlarını açıp utanmadan sıkılmadan kamu düzeninden dem vuruyor.
Memlekette tiyatronun bini bir para.. Terör örgütü karşısında diz çöken iktidarın elebaşları, yalanlara koltuklarının bekası peşinde koşuyor..
Hâlâ!..  “Nasıl mı”  diye soruyorsunuz!..
Bakın o zaman bir daha anlatayım!..
Geçtiğimiz hafta sonu, çok önemli bir güvenlik bürokratından telefon aldım. “Takan, akşam yemeği yiyelim. Anlatacağım önemli şeyler var. Biraz da sohbet ederiz”  dedi. Aynı zamanda yakın dostum olan  bürokratla yemek faturasını benim ödemem şartıyla randevulaştık. El-ayak ve bilebildiğimiz(tahmin de edebildiğimiz) tüm gözlerden uzak bir mekanda buluştuk. Uzun bir yemek oldu. Sohbetten bazı noktaları siz okurlarımızla paylaşma noktasında mutabık kaldık. Şöyle;
PYD/YPG-PKK bağını hâlâ merak eden saflara,  “aralarında bir bağ olmadığını”  savunan ileri derece de hipermetrop ve de miyoplara;
* Terör örgütü PKK,  “çözüm süreci”  boyunca dağlara çıkardığı gençlerden çoğunu sözde şenlik ve etkinliklerden topladı.
Buna çok çarpıcı bir örnek de verdi güvenlik bürokratı dostum;
“Bir defasında ..... yaylasında terör örgütü şenlik düzenlemiş. Şenliğe katılan ailelerden dinledim. Halaylar çekilirken elektrikler kesiliyor ve uzun bir süre gelmiyor. Elektrik gelince bir de bakıyorlar ki çocuklarının çoğu ortada yok. Daha sonra PKK’nın, gençleri dağa çıkardığı haberini alıyorlar. İstiyorlar ama geri gelmiyorlar.”
* Dağa çıkarılan bu gençlerden büyük bölümü kısa bir silah eğitimi ve IŞİD’in Ayn el-Arap’a saldırmasının ardından çeşitli yollardan (Türkiye dahil) bölgeye(Kobani) gönderildi. Yapılabilen tespitlere göre, gönderilenlerden 600 civarında PKK’lının ölüsü Türkiye’ye getirildi ve çeşitli yerlerde gömüldü. Bu durum terör bölgesinde yaşayan Kürt kökenli vatandaşların da büyük tepkisine yol açtı. 6-8 Ekim olaylarında bile vatandaşlarla terör örgütü arasında yer yer bu hesaplaşmalar yaşandı. Terör örgütü sözde şehitlikler kurarak hem duygu sömürüsü yolu ile tepkiyi hafifletmeye hem de itibar kazanmaya çalışıyor.
(Mürşitpınar kapısının niye askerin kontrolüne verilmediğini şimdi daha iyi anladınız mı?-aht-)
* PKK her eve bir silah kampanyası başlattı. Bölge başta olmak üzere batı illerindeki PKK’lı Kürtler de silahlandırılıyor.
* Sadece Lice’de 3 bin silah dağıtıldı.
* Ayrıca şehirler patlayıcı deposuna döndü. İstanbul’a önemli miktarda patlayıcı gönderildi.
* 6-8 Ekim eylemlerinde yaşanan görüntü PKK’da da rahatsızlık yarattı. Bundan sonraki gösterilerde; disipline uyan, yakıp yıkmayan teröristler sahaya sürülecek. Böylece bozulan imaj düzeltilecek. PKK’nın çapulcu bir örgüt değil, disiplinli hareket eden bir parti olduğu görüntüsü yayılacak.
* Cezaevlerinde açlık grevleri yaygınlaştırılacak.
Bütün bunları ve daha da fazlasını hayretler içinde dinledim. Yemek zehir oldu. Satırlara aldığım hususları sizi daha fazla tahrik etmek için yazmıyorum. Sohbet ettiğim dostum bu konularda benden çok çok daha duyarlı ve dikkatli, geldiği makama da devlet adamlığı duruşu ile hak ederek gelmiş bir isimdir.
Devam edelim;
6-8 Ekim olaylarının yaklaşık 1 hafta sonrasında yine yandaş medyadan fotoğrafları (hastane) ile servis edilen şöyle bir haber duymuştunuz;
“Suriye’de IŞİD’le girdikleri çatışmada yaralanan, terör örgütü PKK’nın bölge sorumluları Diyarbakır ve Şanlıurfa’da yakalandı. Alınan bilgiye göre, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, Kobani’de yaralanan terör örgütü PKK üyesi 2 kişinin tedavi amaçlı Türkiye’ye getirildiği bilgisi üzerine çalışma başlattı. Ekipler düzenledikleri operasyonda, terör örgütünün Hakkari bölge sorumlusu ‘Rızgar’ kod adlı Selman Ateş’i Diyarbakır’da, Diyarbakır bölge sorumlusu ‘Sofi’ kod adlı bir diğer kişiyi ise Şanlıurfa’da yakaladı.”
Meğerse işin gerçeği neymiş?..
Selman Ateş isimli PKK’lının, Ayn el-Arap’ta yaşanan çatışmalarda yaralandığı için tedavi amacıyla Diyarbakır’a getirildiği ve uzun süredir tedavi görmekte olduğundan zaten Valilik ve Emniyet haberdarmış.
“Kobani” de çıkan çatışmalarda yaralanan PKK’lı
Selman Ateş, sınırı illegal olarak geçerek Şanlıurfa’da bir hastaneye gelmiş, buradan bir ambulansla Diyarbakır’a sevk edilmiş..
Selman Ateş isimli PKK’lının Diyarbakır’da uzun süredir tedavi gördüğü Valilik ve Emniyet Müdürlüğü tarafından biliniyormuş, ancak süreç nedeniyle müdahale edilmiyormuş.
Anlayacağınız; 6-8 Ekim olayları patladıktan sonra da küçük bir imaj ve algı operasyonu Hükümet tarafından yapılıvermiş!..
Güvenlik bürokratı dostumdan son not;
“Çözüm süreci ile ilgili AKP son yaptırdığı ankette gördü; kendi tabanının yüzde 40’ı çözüm sürecini destekliyor. Bu yüzden anket itina ile gizleniyor.”
Gizlenen yalnızca bu olsa!..