AFRİN ÜZERİNDEN SURİYELEŞME TEHLİKESİ

 İngilizcede “Syrianisation” diye bir kavram var; Türkçesi Suriyeleşme. Belki de Türkçeden İngilizceye geçmiştir. Zira ilk kez Temmuz 2011’de bir Hürriyet yazarı tarafından dile getirilmiş. Marksizmden noeliberalizme kayan bu yazar bölgede hep Amerikan operasyonlarının ön açıcısı / akıncısı olarak işlev gören Cengiz Çandar. Arap Baharı, Ergenekon ve Balyoz’la Türk Ordusunun tasfiyesi, Açılım Süreci, Cemaat ve Fethullah Gülen gibi konularda Hükümet’e en çok gaz veren duayen olarak tarihe geçtikten sonra FETÖ – PDY soruşturmalarında Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’la aynı kaderi paylaşmamak için 15 Temmuz öncesinde Stockholm’e yerleşmişti.

            Afrin, PKK–PYD–YPG’nin elindeki bir ilçe; Örgütün ‘kanton’ yani ‘eyaletçik’ yapılanmasında. Başka var mı? Şabha, Şedadî, Rakka, Kobani, Cezîre, Deyr-i Zor… Bunlardan son 3’ü eyalet büyüklüğünde.. Ve bunlardan sondan 3’ncüsü 29 Ekim 2014 Rezaleti’yle kurulmasına göz yumduğumuz, hatta “Kobani’ye Destek” çağrısıyla ülke içinde 6-7 Ekim Olayları’nda 50 sivil vatandaşımızın öldürülmesine maalesef seyirci kaldığımız yer; Ayn’el- Arab veya Kubanlı.

            Eee, ne alâka? BİR: Afrin’den sonra da Menbiç, Tel Abyad, Resulayn, Kamışlı, Amude, Haseki ve Dirik’e de harekât yapılabilir; her şey Afrin’den ibaret değil. İKİ: Menbiç yakınlarındaki Karakozak Köyü’nden Kobani yakınlarındaki Suriye Eşmesi Köyü’ne ricat ettirdiğimiz Süleyman Şah Türbesi’ni tekrar eski yerine taşıma ve S.Şah Saygı Karakolu’nu da yeniden inşa etme mecburiyetindeyiz. ÜÇ: Bu işler kavgayla olmaz. 200 küsur günlük Fırat Kalkanı Operasyonu’nda iktidarı & muhalefeti nasıl bütün halk Türk Ordusu’nun arkasında olduysa şimdi de var olan bu birlik ve beraberliği bozmamak şart. Niye? Çünkü bir adım sonrası Suriyeleşme.

            Nedir o? “Gaziantep çöplüğünde çöp toplayan bir Suriyeli genç anlatıyor: Şiîler iktidardı, Sünnîleri beğenmiyorlardı. Sünnîler çoğunluktu, Şiîleri ve diğerlerini beğenmiyorlardı.

Hristiyanlar zengindi, fakirleri beğenmiyorlardı. Kürtlerin ise bambaşka hayalleri vardı. Ayrıştık.

Birbirimize başka gözlerle bakmaya başladık. Bugün zengini fakiri, Arabı Kürdü; Gaziantep Çöplüğü’nde bir araya geldik. Keşke…” (Ahmet Atam – 22.01.2018)

            Suriyeleşme demek cepheleşme demek.. En çok birlik olunması gereken ortak konularda, millî meselelerde bile birbirini teröristlikle suçlamak.. Adeta Kuzey Anadolu Fay Hattı gibi kapanmayacak yeni toplumsal fay hatları oluşturmak.. Ve - Allah korusun - yarınlarda bir iç problemde Suriye’deki gibi hemen birbirinin varlığına kast etmek..

            Bu ayrıştırma dili, bu kavga üslûbu ve bilhassa İktidarın muhalefet takıntısı Afrin için zafer niyazında bulunduğumuz kahraman Ordumuzun bütün emeklerini boşa çıkarır. Suriye’nin toprak bütünlüğü için girdik; içeride bütünlüğü sağlayamıyoruz. Olur mu böyle şey!

            Bu meyanda Amerika’nın bize yaptığı gibi ‘taraflara itidal’ çağrısı yapmıyoruz. Milleti bir ve bütün tutacak olan Devlet erkidir. Hükümet temsilcileri “Benim attığım her adım millî adımdır; birini bile desteklemeyen haindir” politikasından vazgeçmelidir.

4,5 yıl önce Vatan Hainliği Dâvâsından (!) haksız yere Ağırlaştırılmış Müebbet Cezası’na çarptırılan Doğu Perinçek Ak Parti Hükümeti’nin dış politika rehberi konumunda. Kızıyor muyuz; bilâkis seviniyoruz. Hem madem İktidarımızın kandırılma geleneği var; düşünsenize herkes aynı fikirde ve ülkece herkes kandırılmış. Ya sonra? The End mi diyeceğiz?!

4’ncü yılına giren Ertuğrul Diriliş dizisine aldanırsak Osmanlı Devleti biraz zor kurulur. Baksanıza bir Kale’nin (Karacahisar) fethi için bile Afrin Harekâtı’nı bekledik. Ben de bekliyorum ki Ertuğrul Gazi devleti anahtar teslim kurup oğlu Osmancık’a devrettiğinde bizim Şeyh Edabâli gelsin ve noktayı koysun:

“Ey Oğul! Beysin; bundan sonra öfke bize, uysallık sana. Güceniklik bize, gönül alma sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Acizlik, yanılgı bize; hoş görmek sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana. Kem göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana. Ey Oğul! Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.”

Süleyman Pekin