“Anadilde eğitim konusunda vicdanen rahatım”

Anadilde eğitim konusunda vicdanen rahatım

Ve nihayet karar açıklandı; mahkeme anadilde eğitim konusunda Hollanda Devletinin bu eğitimi vermeye mecbur olmadığı kanaatına vardı. Açıkcası bu karar pek de şaşkınlık yaratmadı, daha da doğrusu bu karar bekleniyordu. Bekleniyordu da boşuna mı mücadele verildi? Elbette, hayır!

Bu işin mahkeme sürecini başlatan kurumlara ve onlara destek olan hukukçularımıza tekrardan bir teşekkürü borç bilmek bir vazifedir. Ve bunun yanında samimiyetleriyle koşturan kim varsa onlara da bir teşekkür etmek bir borçtur.

Anadilde eğitim (yani Türkçe’nin) Hollanda Devleti tarafından elimizden alınan bir hak olduğu için bu iş geçte olsa mahkemeye taşındı. Biz bu konunun neresinde olmalıyız, destek vermeli miyiz diye arkadaşlarla istişare yapmadık değil. Yaptık ama, çok kısa bir zamanda da karara vardık. Bu işin öncülüğünü kim yapmış, kimler destek veriyor sorularını sormaktan ziyade “biz ne yapabiliriz?” sorusuna kilitlenmemiz gerektiği konusunda mutabakat sağlandı, ve kollar sıvandı. Sıvandı amma, gel görelim ki mahkemenin karar aşamasına varana kadar neler gördük, neler duyduk.

İlk zaman da resim çekilip bizde bu işde varız deyip, kısa bir zamanda nice kaybolan şahışlar ve kurumlar gördük. Kağıt üzeri olup, gerçekte olmayanları gördük. Pastadan kendilerine bir şey çıkmayacağını fark edip piyasadan çekilenleri de gördük. Birilerinin toplamış oldukları imzaları ele geçirip, bu kadar imza topladık diyenleri de gördük. İlk zamanlar da uzak durupta işin ciddiyetini anlayıp, biz de varız deyip güneş yüzüne çıkanları da gördük. Cüce olan, fakat kendini dev olarak gösterenleri de gördük. Ve niceler, niceler…. Ne güzel demişler: “Bir insanı tanımak için ya alışveriş etmeli, ya yola gitmeli diye.” Ve daha da iyi tanıdık bazılarını, hem şahış olarak, hem kurum olarak.

Anadilde eğitim için mücadele şarttı, hele mahkemeye gitmek çok yerinde ve isabetli bir girişim idi. Çünkü Devlet’i mahkemeye vererek hak mücadelesinde bulunmak benim bildiğim kadar Türkler için bir ilkti. Bunun yanında bu mahkeme süreci tam olmasa da Türk milletinin zaman zaman bir araya gelebileceğini göstermiş oldu. “Birlikten kuvvet doğar” anlayışıyla yeri geldiğinde nasıl beraber hareket edilirmiş bir nebze olsa da böylece gösterilmiş oldu. Yani bu girişim baştan sona kadar isabetli olmuştur.

Yazının ortalarında da belirtildiği gibi niceleri ile tanış olduk, niceleri sayesinde adeta yüzümüz kızardı. Milli bir konuda dahi reklam ve çıkar amaçlı girişimler hiçte güzel değildi; değildi ama, maalesef bu da bizim gerçeklerimizden. Daha önceleri bu konuyu açık bir biçimde yazmaya kalktım, fakat mahkeme aşamasına kadar olan çalışmalara zarar verir düşüncesiyle susup içime attım. Bu saatten sonra da zaten uzun uzun bu konuları yazmanın bir anlamı yok. Gerçi bu tür olayları gördükçe destek konusunda azmimiz artmaya da başladı. Olsun birileri mükafaat peşinde önde koşarken, bizlerde hizmet konusunda önde koşalım dedik. Hem de sessiz sedasız. Bu sebepten “Anadilde eğitim konusunda vicdanen rahatım,” en azından katkımız olduysa ne mutlu bize düşüncesiyle.

Bundan sonra, yani bu saatten sonra ne olacak, ona bakalım. Hukukçularımız bu işin peşini bırakmayacaklarını, gerekirse İnsan Hakları Mahkemesine dahi gideceklerinden bahsettiler. Yılmamak lazım, çok sürer diyerek geri adım atmamak lazım. Senelerce de sürse bu işi takip etmek lazım. Bizler nihayetinde buralarda geçici değiliz, bizler “Avrupa Türküyüz”; yani her şeyi uzun vadeli olarak düşünmek lazım.      

“Anadilde eğitim” ya da diğer konularda milletimizin menfaati bir daha söz konusu olduğunda bizler mi ne yapacağız? Elbette dün olduğu gibi elimizden gelen desteği vereceğiz, fakat bu sefer daha tecrübeli olarak vereceğiz. 

Türk milletinin menfaatinin olduğu yerde, kimler, nasıl, niçin diye sorgulama ve geride durma lüksümüz yok. Bu konularda her şeyden evvel fedakarlık öne çıkarılmalı ve kalpler ve vicdanlar hep beraber atmalı. Ben, biz dün olduğu gibi her zaman hazırız. Biz ayran içip kendinden geçenlerden değiliz. Biz “Varlığımız Türk varlığına armağan olsun” derken şaka yapmadık. Bu sözü vicdanımıza kulak vererek, ve kaderimize sahip çıkarak söylemeye devam etmekteyiz. Birileri bu sözden rahatsız olurmuş, o da onların derdi. Yolumuz açık olsun, yeter ki samimi olalım.

Tekrar tekrar bu son yapılan mücadelede katkı sahibi olan herkese teşekkür etmeyi bir borç bilirim.

Sıra da hangi girişim var acaba?

 

Murat Gedik