Emanetine Sahip Çıkamadık… Affetme Bizi Atam!

 Her yıl 10 Kasım’da kelimeler boğazımda düğümleniyor, sanki seni dün kaybetmişim gibi acını yüreğimde hissediyorum. Ne garip değil mi? Seni yaşarken hiç görmedim ama görmediğim bir insanın acısını görmüş gibi yaşıyorum.

Çünkü senin bu millet ve vatan için neler yaptığını biliyorum. Senden sonra gelenlerin neler yaptığını da… Bu yüzden seni görmüş gibi acını yüreğimde yaşıyorum.

 Beni görmek demek sadece bedenimi görmek değildir fikirlerimi anlıyorsanız beni görmüş sayılırsınız demiştin. İşte tam olarak ben bu sözünü yaşıyorum. Senin amacını, hayallerini bildiğim için ben seni görüyorum…

Gök mavisi gözlerindeki bağımsızlık ateşini görüyorum… Milletin için gerçekleştirmeyi isteyipte ömrün yetmediği için başaramadığın hayallerini görüyorum… Hayatını milletine adamış büyük bir adamın mutluluğunu görüyorum… Gördükçe yüreğimdeki acı bir kat daha artıyor.

Senden sonra ülkeyi yönetenlerin gözlerinde senin gözlerindeki bağımsızlık ateşinin çeyreği bile olmadığı için canım yanıyor.

Senin hayallerinin yanına bile yaklaşamayacak kadar küçük insanlar olduğu için canım yanıyor…

Senin Türk milletine verdiğin değerin zerresini vermedikleri, milleti insan yerine koymadıkları için canım acıyor…

Üreterek kimseye muhtaç olmayan bir ülke olmak yerine hazıra konup sömürge olmayı seçen, üretmek yerine tüketmeyi tercih edecek kadar kolaycı ve korkak oldukları için canım acıyor…

Sen bağımsızlık benim karakterimdir dedin. Onlar topla, tüfekle kazanılan bağımsızlığımızı, düşmanın ayakları altına kırmızı halılar sererek verdiler. ABD üslerine izin vererek verdiler.

Sen Türk milleti çalışkandır, zekidir dedin. Onlar Türk milletinin önüne eşeği koysak oy verirler dediler.

Sen Türk insanı okusun, cahil kalmasın diye okullar açtın, köy enstitüleri, halk evleri kurdun. Onlar köy enstitülerini, halk evlerini kapattılar. Milleti cehaletin karanlığına gömdüler.

Sen her fabrika bir kaledir dedin. 15 yılda 46 fabrika kurdun. Kendi uçağımızı üretmenin bile temellerini kurdun. Onlar ise senin kurduğun fabrikaları ya sattılar, ya kapattılar. Senin kurduğun uçak fabrikasını bile ABD istiyor diye kapattılar. Şimdi ise uçak koltuğu ürettikleri için övünüp samanı bile ithal ediyorlar.

Sen sanata, sanatçıya değer verdin. Sanatçıya verdiğin değeri Cumhurbaşkanı bile olabilirsiniz ama sanatçı olamazsınız diyerek ifade ettin. Konservatuar açtın. Opera binaları kurarak Türk milletine dünyayı tanıttın. Onlar heykele ucube dediler. Sanatın içine tükürdüler. Sanatın S sinden nasibini almamış insanları sanatçı diye baş tacı yapıp gerçek sanatçıları yerin dibine soktular.

Sen batılılaşmaya karşı çıktın. Türk milleti batıyı taklit eden bir maymun olmayacak, özüne dönecek dedin ama onlar senin devrimlerini batı taklitçiliği olarak algıladılar. Batının ilmini, teknolojisini değil ahlaksızlığını örnek aldılar.

Bunu yaparken bir de utanmadan seni alet ettiler. Senin batılılaşmayı savunduğunu söylediler. Oysa sen ölüm döşeğinde bile kendini Türk doktorlarına emanet edecek kadar Türk milletine bağlıydın. Milletini, toprağını seviyordun ve bugün bazılarının faşistlik olarak gördüğü ‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ sözünü başın dik, göğsünü gererek gururla söylüyordun.

Sen, Türk milleti bir daha kimseye kul, köle olmasın, el etek öpmesin diye saltanatı, hilafeti kaldırdın. Onlar senin kaldırdığın gerici sistemi geri getirmeye, milleti tekrar köleleştirmeye çalıştılar.

Sen sanki geleceği görmüş gibi Laiklik asla dinsizlik değildir dedin. Onlar laikliği din düşmanlığı sandılar. Sırf başörtülü diye mezarının başında Fatiha okunmasını bile engellemek istediler. Sen yaşarken çarşaflı kadınlar yanına yaklaşabiliyorken onlar ölünü bile dindar insanlardan uzak tutmak için çalıştılar. Bunu da sözde laiklik adına yaptılar.

Sen üretmeyen toplumlar bağımsızlığını kaybeder dedin. Onlar bağımsızlığı yabancılara sattılar. Öyle sattılar ki senin kurduğun kurumları bile sattılar.

Sen Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapma azmini kendinde bulacaktır dedin. Türk tarih kurumunu kurdun. Tarih araştırmaları yaptın. Türklerin binlerce yıllık tarihi olduğunu ispatladın. Onlar ise önce senin kurduğun Türk tarih kurumunu pasifleştirdiler, sonra seni hain ilan eden uydurma bir tarih yazdılar.

Sen Türk milleti dinini öğrensin diye Kur’anı tercüme ettirdin. Onlar ise insanları Kur’andan uzaklaştırıp uydurma hadislerle uyuttular. Hatta biri var ki dilinden Allah kelimesini düşürmeyip sözde ağlayıp bayılarak kendine hoca efendi dedirterek senin kurduğun Cumhuriyeti darbeyle yıkmaya çalıştı.

Sen, aydın din adamları yetişsin diye diyanet işleri başkanlığını kurdun. İmam hatip okullarını açtın. Onlar senin aydın din adamı yetişsin diye açtığın iki kurumu yozlaştırdı, kendilerine benzetti, hurafe merkezleri haline getirdiler.

Sen milletin imanını sömüren tekke ve zaviyeleri kapattın. Onlar din tüccarlarına prim verdiler. Milleti zehirlemelerine göz yumdular. Hatta devlete bile sokup milleti felaketin eşiğine getirdiler. Sonra da kandırıldık bizi affedin dediler.

Sen hiçbir zaman ne kandırıldın… Ne milletini kandırdın… Olduğun gibiydin…

Onlar gibi Cuma namazlarında poz verip dindar rolü yapmadın… Sana bugün ayyaş diyenlere inat içkini gizlemedin.

Her zaman açık sözlü oldun… Siyasi ikbal derdin olmadı. Çünkü sen politikacı değildin. Başkomutandın, büyük bir devrimciydin, bir devlet kurucusuydun. Bu yüzden şark kurnazı politikacılığın ne olduğunu bilmiyordun.  İyi ki de bilmiyordun. Bilmediğin için farklıydın…

Peki ya bizler?

Sen bizim için ömrünü feda etmişken biz senin bıraktığın Cumhuriyet’e layıkıyla sahip çıkabildik mi?

Senden sonrakiler vatanı batıya peşkeş çekerken onlara dur diyebildik mi?

Şehit kanlarıyla sulanan aziz vatan toprağı üzerinde ABD üslerinin kurulmasına engel olabildik mi?

Türk milletinin cahil bırakılmasına, dininin, imanının, aklının sömürülmesine ses çıkarabildik mi?

HAYIR… Hem de kocaman bir HAYIR…

Çünkü seni tanımıyorduk. Evet, seni seviyorduk, öve öve bitiremiyorduk, sarı saçını, mavi gözünü bile seviyorduk ama tanımıyorduk… Seni tanımak demek düşüncelerini bilmek demekti. İdeallerini, devrimlerini anlamak demekti ama biz bunu yapmadık.

Yakamıza senin yüzünün olduğu rozetleri takıp Atam İzindeyiz deyince senin izinde olacağımızı, her şeyi halledeceğimizi sandık ama meğer ne büyük bir yanılgı içindeymişiz. Ne büyük bir ahmaklık yapmışız.

Şimdi gaflet uykumuzdan yeni yeni uyanmaya başladık. Dört yanımız tehdit altında olunca, sokakta çarşıda gezerken bombalar patlayınca yıllardır uyuduğumuzu anladık…

Her 10 Kasım’da seni daha çok özlüyoruz diyerek sözde seni yüceltiyoruz ya aslında kocaman bir yalan…

Senin bıraktığın vatana sahip çıkamadığımız için, senin çeyreğine sahip bir adamı bile göremediğimiz için seni her yıl daha fazla övdüğümüzü söyleyerek günah çıkarmaya çalışıyoruz…

Bugün yine 10 Kasım ve yine biz senin mezarını ziyaret edeceğiz... Emanetine sahip çıktığımızı söyleyeceğiz.

İnanma Atam… Emanetine sahip çıksak bu durumda olmazdık.

İnanma… Bizi Affetme… Ahrette bizden davacı ol… Biz bunu hak ediyoruz.

Yine de tamamen umutsuz konuşmak istemiyorum. Kim bilir senin zeki, çalışkan, karakteri yüksek dediğin Türk milleti özüne dönüp tekrardan canlanır.

Ben Türk milletinde tüm olumsuzluklara rağmen umut ışığını görüyorum.

Sen nasıl ki ülke işgal altındayken bile Türk milletinden umudunu kesmediysen ben de Türk milletinden umudumu kesmiyorum ve son nefesime kadar Türk milleti için mücadele edeceğime söz veriyorum…

Barış Atagün