GÜMÜŞHANE'NİN BİR KÖYÜNDE FAKİR BABANIN ÜÇ KAHRAMAN EVLADININ AĞLATAN ÖYKÜSÜ!

  Annemle Gümüşhane Kabaköy koruluğu eteğinde tarlada ekin biçiyoruz... yan tarlada yaşları bir birine çok yakın dört çocuğuyla Pamuk abla da ot biçiyor. Çocuklar ağlıyor, sızlıyor, feryad ediyor. 

Rahmetli annem beni çocuklara bakmam için yanlarına gönderdi. Zira yılan, kertenkele etrafta kol geziyor. Çocukları uzun müddet oyaladım. Bu arada Pamuk abla tarlayı epeyce biçti. Neredeyse yarıladı... bana öyle güzel dua etti ki sanırım o dualar yolumuzu açtı. Elhamdulilah. 

Rahmetli Murat ağabey henüz Köy hizmetlerine işçi olarak girmemişti. İnşaatlarda çalışıyordu. O güzel yavruları helal rızkla beslemek için adeta savaş veriyordu. Köyün mütevazi çok samimi fakir bir ailesiydiler. O güzel aileyi çok seviyordum ve çocuklar içimi burkuyordu. 

Daha sonra Murat ağabey Gümüşhane Köy Hizmetleri'ne işçi olarak girince, ailenin kaderi birden değişti. Biz de çok sevinmiştik. 

Gel zaman git zaman, üç erkek kardeş İmam Hatip Lisesini bitirdi. Bir tanesi hakim, diğeri savcı, diğeri ilahiyatçı oldu. İşte helal rızk ve çile ile feleğin çemberinden geçen bu yiğit evlatlar, kahraman anne ve babanın sayesinde köyün gururu oldular. Bu herkese nasip olmayan muhteşem bir başarıdır.

Savcımızın kamu adına talebi adalettir. Hakimin terazisi hak hukuk ve gerçek adalet tartar, hükmü adildir. O İlahiyatçı ise, gerçek Kuran Sünnet ve Allah’ın dinini anlatır. Yaşar ve yaşatır. Allah o anneye selamet, Murat ağabeye de rahmet eylesin. Evlatlarının ve neslinin bahtı açık olsun. 

İşte o hakim, savcı ve İlahiyatçı kardeşlerin ülkesinde geleceğe umutla bakacağız. Aile değerleri, yetişme iklimi, herşeyimiz o değerlerdir... yeşil kalmalı o iklim çoraklaşmamalıdır. Sam yeli esmemelidir! Zira o iklim dedelerimizin ve babalarımızın bize sosyal ve kültürel mirasıdır. Şayet bu iklimin güvencesi son kalemiz olan aileler sarsılır ve değerleri erozyona uğrarsa, asıl o zaman kaybederiz. 

Bu ailenin dedesi Yahya dede, bir gün toprak bacalı evinin kapısı önünde otururken, babam ve annem tarla dönüşü beni rahmetli Ahmet Şenel amcasının evinden alarak kendi evimize dönüyorlardı. 2 veya 3yaşlarında küçük bir çocuktum. Babam Hacı Salih Şenel, Yahya dedeyi birden görünce saygı ve töre gereği utandı; beni kucağından yere bıraktı. Yürüdü gitti... Ardından Yahya dede bağırmaya başlamış “gel oğul çocuğu al, çarpılır! yerde kurbağa, fare geziyor, ben eve giriyorum!” Babam dönüp beni yerden aldı. Tabi feryadı figan ağlıyordum. İşte töre bu... saygı bu... İşte biz büyüdük sonra koruluğun eteğinde onun torunlarına eşlik ettik. Onları tarlada başka zararlı haşerattan koruduk. 

Aslında o köyler milli manevi değerlerin korunduğu bir binanın tuğlaları gibi, biri birine kuvvet ve destek veren tarihi işleve sahiptir. Sosyal otokontrol labaratuvarlarıdır. Köyler Türk milletini bugünlere taşıyan saflığın, duruluğun, doğal mektepleri olarak tarihteki yerlerini almıştır. Her köy milli-manevi buluşma, kültürel akitleşme, değerleri sonsuza taşıma adresi olarak işlevsel misyona dönüştürülebilir. Doğal gıda ve 
sağlıklı beslenme için şart olduğu gibi, milli değerlerin doğal haliyle korunması konusunda milletler için zarurettir. Senenin özellikle yaz aylarında, sosyal ve kültürel buluşma adresleri haline tekrar gelebilirler. 

Bu topraklarda ebedi var olma, bizi var eden değerleri koruyacak adımlar atmaktan geçiyor. Tüm köylerde yazın mutlaka  daha önceden belirlenen tarihlerde en az bir hafta kalıp, "sıla-yı rahim" yapılabilir. Zira bu Cuma, bayram, Arafat ve dahası mahşer öncesi dünya provası olur. 

Selam gönlü, yüreği, kafası köyüne takılı ve asılı kalanlara!

Sabri Şenel