Zannediliyor ki, Kürtçe eğitime karşı çıkarsak kendilerini “Kürt” diye adlandıranlara karşı tavır alıyoruz. 
Kim kimin üç göbek öncesini sayabilir? Hangi etnik gruplar birbirine karışmış, bilen var mı?!
Türkiye Türklerindir. Evet, Türkiye Türklerindir!
Neyine itiraz edeceksin!
Anayasa’nın 66. maddesi: Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.
Bitti!
Arada internette “Sözlük”leri dolaşırım... Halk kürsüsü gibi... İsteyen istediğini söylüyor. 
Uludağ Sözlük’te rastladım: Tartışma başlığı: Türkiye’de yaşayan herkes Türk’tür... İşte bir yorum: “Bu ‘ya sev ya terk et’ diyenlerin, ‘Türkiye Türk’tür’ diyenlerin düşüncesinin bir önermesi değildir. Bu tüm dünyanın bir gerçeğinin çıkardığıdır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına Türkiyeli değil Türk vatandaşı denir. Etnik ırk olarak Kürt, Çerkez, Laz vs. olmanız Türk vatandaşı olduğunuz gerçeğini değiştirmez. Bugün İskoçya’dan birisi gelip Türkiye vatandaşı olsa o da Türk olacaktır. (...)  Faşizm’in ışığında gerçekleri görmekte herkes zorlanıyor maalesef. Vatandaşlık ve ırk kavramlarını ayırınız.” 
Var mı itirazınız?!
Eğer bu sözlere itirazınız varsa, kesinlikle art niyetlisiniz. Kesinlikle bölücüsünüz. 
Sahi ne oldu?.. Recep T. Erdoğan bir ara  “Türkiyeli diyelim.” diye tutturmuştu. Birileri hemen önüne yatmışlar,  “Verin elinizi öpeyim... Çok haklısınız! Türk değiliz, Türkiyeliyiz!”  demişlerdi. 
Niye iddiasını devam ettiremedi Recep T. Erdoğan?
Kusura bakmasın, abesle iştigal edilemez de ondan. Köşesinde yazmış: 
“İlkokul yıllarıma dair ilk hatırladığım şey, gözümün önüne gelen ilk görüntü ders arasında Kürtçe konuştuğum için okul müdüründen dayak yedikten sonra ağladığım hâlimdir... / Geçmiş uygulamaları hatırladığımızda, bugün ‘ana dilde eğitim’talebinin ne kadar yerinde olduğunu kavramamız daha da kolay olacaktır.”  (Enver Sezgin, “Kürtçe Eğitim”, Taraf, 23 Eylül 2014).
Böyle hikâyeler hep anlatılır.
Art niyetli olan var mı, bilmiyorum ama o öğretmen  “Kürtçe”  konuştuğu için dövmüyor, herkesin bilmesi gereken bir dili öğrenmede özen göstermediği için dövüyor. O tür öğretmenlerin sakat eğitim anlayışı böyle. Kim ilkokulda dayak yemedi ki, hatta ortaokulda... Bırakın şu dayak edebiyatını... Çocukça iddialar. Enver Sezgin ve gibilerine cevabı ben vermeyeceğim. Onun gibi  “solcu”  biri verecek:
“Anadolu’daki diller üzerinde araştırma yapmış Japon dil uzmanı Gôichi Kojima’ya göre, Kurmanci bile bölgeler arasında büyük farklılıklar gösteriyor. Hatta bölgede her 50 kilometrede bir konuşulan dil değişebiliyor! / Bu sorunun yanında, Kürtçenin ayrı lehçeleri olduğu ifade edilen, ancak çoğu birbirini anlayamayan Sorani, Zazaki, Gurani, Luri diliyle konuşan çocuklar için ne yapacaklar? Orası da belli değil... / Karakucak giden, hiçbir bilimsel veriye dayanmayan, tümüyle siyasal bir sürece bağlı ve binlerce çocuğu toptan bilisizliğe yuvarlayacak bir macera üzerinden ‘iki dilli eğitim olsun’ tartışmasına girenlere gelecek olursak... Onlar için ne diyeceğimizi bilemiyoruz doğrusu...” (Işık Kansu, “Çok Dilli Eğitim?”, Cumhuriyet, 29 Eylül 2014).
“Kürtçe Eğitim”  derken, kültür zenginliğinden bahsedilmiyor, “düşmanlık”tan bahsediliyor!