Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, HDP’lilere hitap ederek  “Öcalan’ın örsüyle Kandil’in çekici arasında kalmayın. Siz bir siyasi partisiniz. Özgür olun, kararınızı kendiniz verin”  dedi ve  “Hâlâ Kandil’den ne mesaj geldi, adadan hangi mesaj geldi? Bunlarla amel etmeyi bırakın”  diye konuştu.
Meseleyi birkaç yıl öncesinden başlatarak ele alacak olursak, örs ile çekiç arasında kimin kaldığı konusu daha net anlaşılır!
Meselâ, Oslo’da PKK ile Türkiye Cumhuriyeti’ni masaya oturtan  “koordinatör ülke temsilcisi”  toplantıyı açarken  “Şunu vurgulamak istiyorum. Bu toplantı, sadece bizim fikrimizdi. Ne Türk tarafından ne de Kürt tarafından olumlu yönde herhangi bir teklif aldık. İki tarafın değil, bizim sorumluluğumuz altında girişilen bir inisiyatiftir. Abdullah Öcalan tarafından üretilen kendi fikirleri parlamentoda yasa çıkaracakları zaman dikkate alınacaktır. Kendisinin parlamento için ürettiği öneriler dikkate alınacaktır”  diyordu.
Peki Abdullah Öcalan’ın taleplerinin bir kısmı  “çözüm paketi”  adı altında Meclis’e getirilip yasalaştırılmadı mı?
Bu durumda örs ile çekiç arasında, yani ABD ile PKK arasında kalan kim oluyor?
Bülent Arınç, aslında HDP’nin değil AKP iktidarının konumunu anlatmış ama farkında değil. Bilinçaltı, ABD ile PKK arasında kaldıklarını söylüyor ama bunu dışa vururken HDP’nin durumu diye yansıtıyor!
***
Ahmet Davutoğlu da  “HDP’ye ve çözüm sürecinin bütün taraflarına sesleniyorum; eğer çözüm sürecini kararlılıkla devam ettirmek hususunda iyi niyetliyseniz bu iyi niyetinizi gösterin. Çıkın ve çözüm sürecini sabote eden bu şiddet sarmalına, Vandalizme karşı olduğunuzu açık yüreklilikle ifade edin, hiç maskelerin arkasına saklanmayın”  dedi
 “Çözüm süreci” nin HDP dışındaki diğer tarafları kimdir? Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve PKK değil mi? Hükümetin başkanı, kendi kendisine seslenemeyeceğine göre PKK’ya sesleniyor ve  “şiddete başvurmayın”  diye ricalarda bulunmuş oluyor.
Sonra da Oslo sürecini yok sayıp “Çözüm süreci bizim için milli bir projedir, yerli bir projedir, özgün bir projedir ve mutlaka başarıya ulaştırılacaktır” diyebiliyor! Koordinatör ülkenin milli projesi olabilir tabii...
Diyarbakır Emniyet Müdürü de bir gazetede yayımlanan  “kamu düzenini sağlamak için KCK’dan yardım istenildiğine”  ilişkin iddiayı yalanlarken  “Diyarbakır’da huzur ve güvenliğin devamı için kamu ve özel sektörün yanı sıra sivil toplum kuruluşları temsilcileri, kanaat önderleri gibi tüm kesimlerin beraberinde DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle ile de zaman zaman görüşülmüştür” dedi! Yani yalanlarken haberi doğrulamış oldu! Zaten Başbakan da PKK’ya aynı ricada bulunuyor!
***
Diğer taraftan XI. Türkoloji Kongresi’nde konuşan BBP Genel Başkanı Mustafa Destici,  “Şırnak Belediyesi, mahalle, cadde sokak isimlerinin Türkçe’den Kürtçeye çevrilmesi kararını alıyor ve maalesef Türk toplumundan, Türk devletinden buna bir tepki yok” dedi.
Devletin içinde kim tepki gösterecek? Zaten bu uygulamayı meşrulaştırmak için  “eski yer isimlerinin iadesi”  diye bir de yasa çıkarıldı!
Gerçi Toplu Konut İdaresi Başkanı Mehmet Ergün Turan,  “Sayın Başbakanımızın önerileri ve bilgileri dahilinde konutlarımızda dikey mimari yapıdan yatay mimari yapıya geçiş için hazırlıklarımızı tamamladık”  diyor! Bütün Türkiye’de, yüksek binalarla ucube mahalleler kurduktan sonra yatay mimariye geçeceklerini söylüyor...
Bu sözün ne kadar değeri varsa, Bülent Arınç veya Ahmet Davutoğlu’nun  “çözüm süreci”  dedikleri bölünme süreci ile ilgili sözlerinin değeri de o kadardır. Baksanıza Mehmet Ali Şahin  “Çözüm sürecini biz başlatmadık, Ecevit başlattı”  diye, suçlarına ortak arıyor!  Çünkü Türkiye’yi yere yatırdıklarının farkındalar!