Dil, ritmi ve temaşası olmakla birlikte musikiye göre biraz daha otantik bir alandır. Yani kullandığımız kelimelerin çoğu, şarkı, konçerto gibi bestelenmiş eserler değil, türkü tadında, folklorik malzemelerdir.
Bilimselterimler de bilinen bir nesneden veya mastardan türetildiğine göre dilin esas kaynağı, halkın binlerce yıllık kültürel birikimidir.
     Milletlerin kültürel gelişimi etkileyen olaylar birbirinden farklı olduğu için, kelimelere yüklenen anlam da toplumdan topluma farklılık göstermektedir.
     Sosyolojik evrim tablosunda yer alan "Klan - Site - İmparatorluk - Feodalite - Merkezi Krallık - Ulusal Devlet" kronolojisi, toplumdan topluma farklılık gösterse de "ilkel toplumdan modern topluma doğru" ilerlerken Avrupa'nın izlediği bu yol, bugünkü modern hukuk terminolojisini de şekillendirmiştir.
Dolayısıyla bir hayli çalkantılı geçen insanlık tarihindeki "Barış"ı daha tanıdık bir kelimeyle tarif etmemiz istenirse "durgunluk" en uygun kelime olacaktır.
Siyasi depremlerden, askeri yangınlardan, beşeri çalkantılardan, sonraki huzur veren durgunluk…
İngilizce'deki "peace" ve "pact" kavramlarının atası olan, Latince "pax" kelimesi, işte klanların, aşiretlerin, boylar ve kavimlerin çatışmayı terk ederek "durgunluk" içine girdiği güçlü siyasi otorite dönemlerini ifade etmektedir.
Tarihteki "Pax Romana"denilen Roma Barışı'nın değeri, en çok da MS. 375'te başlayan Kavimler Göçünden sonra anlaşılmıştır. Roma'yı yıkan bu olay, kavimlerin uzun kavgalarına ve nihayet iki dünya savaşına mal olmuş, çağ açıp çağ kapatan bir "destabilizasyon"dur.
     Asur, Çin, Moğol ve İspanyolBarışı dönemleri bölgesel veya kısa süreli olsalar da "pax" denince akla gelen kavimler arası stabilizasyon örneklerindendir.
     Bizim için daha tanıdık ve iftihar vesilesi olan barış, dünya çapında "PaxOttomana" olarak kabul edilen "Osmanlı Barışı"dır.
 "Nizam-ı AlemÜlküsü"ne de ilham veren bu barışın, yarı seküler bir milletler arası hoşgörü sistemi olması, ırkçılıkla arasına mesafe koyma deneyimini Osmanlı yüzyıllarında kazanmış olan Türklerin siyasi iddiasını da güçlendirmektedir.
     Fransız İhtilaline bağlı olarak başlayan Napolyon Savaşlarına son veren 1815 Viyana Kongresi ile 1914'teki "Harb-i Umumi" arasında geçen 99 yıllık süreye bazı tarihçiler, "PaxBritannica"adını uygun görmektedir. Çünkü bu yıllarda İngiltere denge ve durağanlık sağlayan bir güçtür.
     Amerika Birleşik Devletlerinin, 1945'ten itibaren "PaxAmericana" peşinde olduğu bilinmekte, Avrupa ülkeleri ise aralarındaki sorunları masa başında çözerek, bu tek kutuplu dünya arayışına, "PaxEuropaea"arayışıyla cevap vermektedir.
     Görüldüğü gibi geçmişte ve bugün, doğuda ve batıda barış, devlet gücüyle sağlanan "durağanlık" demektir ve barışı sağlayacak yegâne güç "devlet"tir.
     "Statik" (durağan) "Statü" (durum) ve "State" (devlet) kelimelerinin aynı kökten gelmesinin anlamı da budur.
     Türklerde bir siyasi terim olarak "barış"ın karşılığı "il"dir. "İl tutmak" devlet kurmak, "İl" ise devlet demektir. "İlteriş" veya "İl İtmiş" ise kurucu devlet başkanlarının kullandığı bir unvandır.
Roma'dan 10.000 km. uzakta, tek kelime Latince bilmeden yüzyıllar geçirmiş bir toplumda "barış" ile "devlet düzeni"nin yani durağanlığın "il" gibi"pax" ile eş anlamlı bir kelimeyle, karşılanmış olması, insanların birbirinden habersiz, madenlerden ilk olarak Bakır'ı keşfetmesi gibi, yaratılıştan gelen ortak insani değerlerin bir neticesidir.
     Türkler için barış, başlıya baş eğdirip, dizliye diz çöktürdükten sonra huzuru ve güvenliğisağlamanın diğer adıdır.
     Türk tarihinde iç veya dış düşmanla yapılan onur kırıcı hiç bir antlaşmaya "barış" denildiğigörülmemiştir.
     "Tuttuğumuz son il" Türkiye Cumhuriyeti, onu bize kazandıran savaş "Kurtuluş Savaşı" barış ise Lozan Barış Antlaşmasıdır.
     "Türkiye'de Müslüman azınlık olmadığını" vaz eden 38-41. Maddeler de dâhil olmak üzere Lozan'dan taviz vermek, Kurtuluş Savaşının kaybıdır.
     Uğrunda kan dökmediğimiz, Lozan'ın dışına ittiğimiz, sonra da masa başında çizdiğimiz tek sınırımız ise Irak sınırıdır. Şu anda yaşananlar da "Irak sınırımızın kanla çizilmesi"dir.
     Bu yüzden, yüz yıl öncesindeki gibi muhatabımız, Kürtler değil, İngilizler, Fransızlar, ABD ve onların doğu Akdeniz'deki karakolu olan İsrail'dir.
    Sosyolojik niteliği, soğuk savaş şartlarının ortaya çıkardığı yapay bir aşiret olmaktan öteye geçmeyen PKK'nın, Farsça'dan araklanmış "bijiaşitî" sloganıyla ciddiye alınacak bir siyasi muhatap kimliği üretmesi mümkün değildir.
     Kürtler, PKK'dan tamamen soyutlanmalı ve yaban yağmurlarında ıslanarak ihanet hastalığına yakalanmamaları için Türkiye'nin sınır güvenliği şemsiyesi altına alınmalıdır.