Evet, Beşşar Esad artık dış dünyaya karşı "kalıcı" olduğunu garantilemiş olmalı ki bir yandan Salih Müslim vasıtasıyla kontrol ettiği Kürtlere yüklenirken bir yandan da Türkiye'den intikam alıyor.
     Benim yıllar önce Suriye'yle ilgili edindiğim ilk bilgilerden biri, Hava Kuvvetler personel sayısının, genel askeri personel içindeki % 27'lik oranıyla dünyada ilk sırada yer alıyor olmasıydı. 
     Bizim bile böyle bir rekorumuz yoktu; çünkü biz Suriye gibi % 12'den güç alarak % 88'e tahakküm eden etnik bir diktatörlük değiliz.
     Suriye'de tepeden tırnağa her şey, hava gücünden, istihbarata bütün sistem zeki bir diktatörün iktidarının bekasına göre tasarlanmıştı. Bu tecrübeye, hazır % 70'lik Sünni oy tabanına dadanmış ve kumpaslı bir orduya çöreklenmiş bizim diktatör adayının sahip olabilmesi mümkün değildi.

     Esad, Milli bir inkılap görmemiş, mandadan çıkma, envai çeşit etnik grup ve aşiretten müteşekkil bir ülkeyi yönetirken, etnik grup ve aşiret kullanımında müthiş bir ustalık kazanmıştı.
     Kobani'de bu deneyim ve ustalık, bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı!

     "Hişyar Major"un röportaj yaptığı Eski Rasulayn İstihbarat Bölge Başkanı "Mahmud el Nasır" anlatıyor. Konu "Kobani" Tarih 15 Mayıs 2014:
     "Suriye Rejimi bu konuda çirkin bir plana sahipti. Şöyle ki:

     - Bölgedeki Arap oluşumların, Kürtlerle çatışma ihtimalini göz önüne alarak, bölgelerini korumak için milisler oluşturması sağlanacaktı. (IŞİD Ş.A.)
     - Sonra bu milislerin ÖSO'yla ve diğer akımlarla iletişime geçmeleri engellenecekti… Büyük bir maddi meblağ karşılığında tabi ki…
     - Suriye Rejimi, Özgür Suriye Ordusunu ve Suriye devrimini hallettikten sonraki aşamada, bu oluşturulan Arap milislerle, PYD ve PKK arasında savaş çıkaracaktı.
     - Kendisi de Suriye'de muzaffer olacak şekilde iki tarafı birbirine bitittirecekti."

     IŞİD'in ortaya çıkmasından beri yaşananlar, Esad'ın artık "Suriye Devrimi" işini, olabilecek en iyi şartlarda aştığını gösteriyor. Şimdi sıra, eski bağlantılar üzerinden kazanılacak yeni mevzilere ve alınacak intikamlara gelmiştir.
     Mesela Esad, Kobani'de uyguladığı bu planla bırakın Kürd'ü Arab'a, Sünni'yi Marksist Kürd'e kırdırmayı Türkiye'yi bile karıştırmayı başarmıştır. 
     "Sen bittin!.. Ey Esed" denilen adam, nasıl oluyorsa, tek bir Nusayri'nin burnunu kanatmadan, Kürtleri Araplar eliyle dövmektedir.
      Türkiye dostu ÖSO nasıl oluyorsa PKK'ya destek olmak için Kobane'ye 150 milis gönderince ilk kez iki ana akım Sünni Arap güç, "IŞİD'le Özgür Suriye Ordusu" karşı karşıya gelmiştir.
     Türkiye'nin birçok kenti, "Kobane düştü" bahanesiyle PKK tarafından savaş alanına çevrilmiştir.

     Nihayet, PKK'lılar, IŞİD'çi niyetine Diyarbakır'da Hüda-Par'ı basmış; Hizbullah, PKK'ya sıkmış ve akşamüstü Diyarbakır sokaklarındaki ölü sayısı Kobane'nin günlük hasılatını aratmayacak rakamlara ulaşmıştır: 
     Türkiye'nin neredeyse yarısının yangın yerine dönmesi bir yana artık maalesef "mezhep savaşı" Türkiye'ye sıçramıştır.
     Bu arada yazmadan edemeyeceğim. Diyarbakır'da, "Kadir İnanır'ın toz konduramadığı Apo'cu kardeşlerinin" bir Hüda-Par'lıyı yakalayıp, linç ederek öldürdükten sonra kafasını taşla parçalayıp yaktıkları görülmüştür. IŞİD'in kafa kesmesi, bu vahşetin yanında "Fransız giyotini" gibidir.

     Kürt-İslamcı, Hüda-Par Genel Başkan yardımcısının "kendimizi savunacağız" sözüyle beraber, Esad'ın "tamam bu iş" dediği noktaya gelinmiştir. 
     "Mezhep" derken Suriye söz konusu olduğunda bu kelimenin dar anlamının biraz dışına çıkmamız gerekiyor. "Esad ne kadar Alevi'yse PKK da o kadar Alevi'dir." PKK ne kadar Sosyalistse, Esad da o kadar Sosyalisttir! Yani bu ikisi, adına ne derseniz deyin; aynı mezhebin, aynı hizibin, aynı fraksiyonun, aynı teşkilatın üyesidir. 

     Zalim, katliamcı, diktatör Esad, Nusayri yönüyle İran'ı ve tüm Şiileri, Sosyalist yönüyle eski blok dostu Rusya'yı ve Laik Arap modeliyle de batı dünyasını yanında tutmayı başarırken, bizim demokrat, barışçı, ılımlı İslam ve etnik açılımcı NATO üyesi Türkiye, şimdi vurgun yemiş bir IŞİD tankı gibi yanan belediye otobüslerini söndürmenin derdindedir.

     Esad, "kalmayı" garanti ettikten sonra bir intikam savaşı başlatmıştır ve etnik diktatörlüğün bütün deneyimleriyle Türkiye'nin üzerine gelmektedir.
     Güneyden bu tarafa, bundan sonra bozuk hurma bile gelse; bilin ki Esad'ın eseridir.