Zindancı dedemi her akşamüzeri fırına gönderip bir çuval ekmek getirtirmiş. Dedem belki bir gün kaçarım diye her seferinde bir somun ekmeği bir ağaç kovuğuna saklarmış. Bir zaman sonra günün birinde ekmek almaya geç göndermişler. Karanlıkta ekmek çuvalını sırtlamış gelirken, kömür yükleyen bir geminin etrafında hiç kimsenin olmadığını görünce, biraz tırmandıktan sonra kömür oluğundan kendini bırakarak geminin kömür deposuna bir çuval ekmekle beraber süzülür. Gece yarısı gemi hareket eder. Bir hafta yol gider. Bir gece motorları durur ve bir limana yanaşır. Dedem ay ışığında ileride bir cami minaresi görür. Sessizce herkes uyurken gemiden kaçar ve cami bahçesine saklanır. Sabaha doğru caminin imamı gelir. Dedem hemen önüne çıkar ve kim olduğunu açıklar. Hoca hemen sarığını cüppesini üstünden çıkarır ve dedem Magosa camisinin imamı olur. Ama bir sorun vardır. Burası da Ingiliz egemenliğindedir. Aylarca camiden dışarı çıkmadan imamlık yapar. Birgün imam haber getirir. O gece Taşucu'na gizlice birkaç önemli Türk götürülecektir. Dedemi de sandala alırlar ve selametle Anadolu'ya vasıl olur.
Dedem bu hikayeleri bana gözü yaşla dolarak anlatırdı. Onun yanında hiçkimse Arapları övmeye cüret edemezdi. Dedem 1970 yılına kadar yaşadı. Allah Arapların başına mutlaka büyük felaketler verir, derdi. Bu yüzden de büyük üzüntü duyardı.
Arap düşmanı değiliz. Ama Kabe imamının daha geçenlerde Israil'le birlikte dünyayı idare ediyoruz, dediğinin altını çizerek sözümüzü noktalayalım. Bu sözlerin mealen aynısını, Şerif Hüseyin'in Londra'daki siyonistlerin lideri Weismann'a yazdığı mektupta görebiliriz. Weismann'ın Israil'in ilk cumhurbaşkanı olduğunu da belirtmeliyim.
Saygılarımla değerli arkadaşlarım.
İBRAHİM OKUR
www.ibrahimokur.wordpress.com
Saygılarımla değerli arkadaşlarım.
İBRAHİM OKUR
www.ibrahimokur.wordpress.com
www.ibrahimokur.com
Editör: TE Bilisim