15 TEMMUZU DOĞRU OKUYABİLDİK Mİ?
Rubil GÖKDEMİR

FETÖ/PDY tarafından teşebbüs edilen ve arkasında kesinlikle halk desteği bulunmayan darbe teşebbüsünün, klasik darbelerde olduğu gibi, öncelikli olarak yönetimi ele geçirme dışında bir amacının bulunduğunu kavrayamaz isek, alınması gereken tedbirler hakkında da doğru tespitlerde bulunamaz, doğru çözümler üretemeyiz.

Önümüzdeki zaman diliminde ortaya çıkacağına inandığım üzere 15 Temmuz kalkışması; TSK içindeki FETÖ cuntasının darbe girişiminden ibaret değildir.

15 Temmuz kalkışması, Türk Devletinin bekası ve Türk milletinin birliğine karşı girişilmiş yüzyıllık bir hesabın devamı olarak ve bulunduğumuz bölgeyi de tanzim etme amacıyla başlatılmış "KÜRESEL BİR SALDIRININ" ilk adımıdır. Bu darbe girişiminin birincil amacı; milletin birliğini ortadan kaldıracak şekilde, kaos ve iç savaş şartlarının oluşturulmasıdır. Bu darbe girişimi, sadece Hükumete veya Cumhurbaşkanına yönelik olarak yapılmamış, Türk Devleti ve Türk Milleti bir bütün olarak ve bir daha ayağa kalkamayacak şekilde hedef alınmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, karşılaştığımız darbe girişimde bir çok zaafına karşın, bu tür alçakça kalkışmaları milletiyle birlikte bertaraf edecek kadar güçlü bir devlettir.

Ancak, kaos ve iç savaş ortamına sürüklenmiş bir milletin karşılaşacağı bir felaketi ise dünyanın en güçlü devleti bile ortadan kaldıramaz. Bu sebeple bizim iktidarıyla, muhalefetiyle gözetmemiz gereken husus, milli birliğimiz ve toplumsal bütünlüğümüzdür.

Bu durumda milli birliğimiz adına darbe girişimi sonrasında alınması gereken tedbirlerin kapsamı, sadece FETÖ/PDY yapılanmasının devletten kazınması uygulamalarından ibaret olamaz.

Hükümetin meclisten aldığı OHAL yetkisiyle çıkardığı KHK'ler ile sadece bu örgütle ilişkili kişi ve kuruluşların tasfiye edilmesi yönündeki tedbirler, meselenin sadece bir yönünü görmek, milli birliğimize yönelik küresel saldırının bütününü gözden kaçırmak anlamına gelecektir.

Öncelikli olarak alınacak tedbirlerin; milletimizin birliğini, bütünlüğünü artırıcı, kabileleşmeyi önleyici uygulamalarla ve hukuk içinde kalarak 79 milyonun devlete ve millete olan "aidiyetlerinin" artırılması yönünde olması gerekmektedir. Bu tedbirlerle önce "millet olma hüviyetimizi" korumak zorundayız.

Milleti oluşturan farklı "siyasi, dini, mezhebi" ve diğer toplulukların kendini "imtiyazlı" veya "mağdur" hissettiği bir siyasal düzende, kimse milli birliği ve devletin bekasını yeteri kadar koruduğunu ve bu yönde bir gayret içinde olduğunu iddia edemez.

Milletin birliği ve bütünlüğünü sağlamanın ve bu şekilde devletin bekasını garanti altına almanın yegane yolu ise, attığımız her adımda "maşeri vicdanı" incitmemek, demokratik esaslar ve hukuki anlamda "meşruiyet" ölçülerine riayet etmekten geçer.

OHAL şartlarında olduğumuzu kabul etmekle birlikte, yine de karar alıcı ve uygulayıcıların azami ölçüde hukuk ilkeleri içinde kalmaya çalışmaları, sosyolojide "kültürün sivri uçları" dediğimiz ve sosyal rızanın bir parçası olan unsurlara dokunurken, daha dikkatli olmamız gerektiğinin altını çizmek zorundayız. Attığımız taşın ürküttüğümüz kurbağaya değecek kadar, tarihi teamül ve geleneklerimizi gözeterek, kurumlarımızı kırıp dökmekten uzak durmalı, yeni mağduriyet algıları veya rövanş alınıyor algılarına yol açılmamalıdır.

Farklı siyasi görüşleri temsil eden muhalefet partileri, darbe girişimi karşısında dik duruşları ile topyekün samimiyet testinden geçtiklerine göre; iktidar tarafından alınacak kararların muhalefet partilerinin Genel Başkanlarına bilgi verilerek alınması ve "demokratik uzlaşma kültürünün" tesis edilmesine, hiç değilse bu dönemde azami gayret gösterilmelidir.

Sayın Cumhurbaşkanının muhalefet parti mensuplarına daha önce açmış olduğu davalardan feragat etmesi bu anlamda olumlu bir örnek olmakla birlikte, örnek olması bakımından Gazi Üniversitesi Rektörlük seçimlerinde AKP'ye yakınlığıyla bilinen ve yapılan seçimde 5.sırada bulunan bir kişinin rektör atanması, ilk üç sırada bulunan ve ülkücü kimlikleriyle bilinen rektör adayların saf dışı edilmesi, bu camiada bir mağduriyet algısına yol açmıştır.Devletin bekası ve milletin bütünlüğü üstüne titreyen ülkücülerin, yapılan seçime uygun olarak küstürülmemesi doğru olurdu diye düşünüyorum.

Saatler sonra enkaz altından kurtarılan bebekler Saatler sonra enkaz altından kurtarılan bebekler

Milletin birliği ve devletin bekasına yönelik küresel saldırıları bertaraf etmenin yegane yolu, demokratik usullerle milletin rızasını gözetmekten, sonuna kadar "bu devlet benim devletim" inancını kuvvetlendirecek şekilde, hukuk içinde kalarak, demokratik meşruiyeti artırmaktan geçer. Zannedildiğinin aksine demokratik esaslarla inşa edilmiş bir devlet yapılanması, güçsüzlük değil güçlü devlet olmanın yegane yoludur.

Değerlendirmeye çalıştığımız üzere; 15 Temmuzun yaralarını sarmak için önce, bu alçakça darbe girişiminin bütün yönleriyle iyi incelenmesi, amaç ve mahiyetinin iyi kavranması gerekmektedir.

CENAB-I HAK TÜRK İNSANININ İMAN VE İNANCI VESİLESİYLE DEVLETİMİZİ GÜÇLÜ, MİLLETİMİZİ BİR BÜTÜN KILSIN İNŞAALLAH.

Editör: TE Bilisim