“Küp”  çatladı!..

Öyle bir yerden falan da değil. Dışarıdan bile baktığınızda  “küp” ün birçok yerinde derin çatlaklar olduğunu rahatlıkla görebiliyorsunuz. Dağılmasına da ramak kaldı. Haliyle de küpçüleri fena halde panik bastı. Memleketi içine düşürdükleri ihanet sürecinden sıvışıp, paçayı kurtarmaya bakıyorlar... Bir taraftan Hakan Fidan güzellemeleri yazdırılırken diğer taraf (onay vermeyenler) duygusal fırtınalar ve travmalar içinde savruluyor, diğer bir taraf da (onaycılar)  “Kandil yan çiziyor” u işliyor.

Eskiden, milleti kandırmak için tek elden yürütülen algı operasyonları şimdi üçe bölündü. Herkes kendi paçasının derdine düştü.

YENİÇAĞ’ın manşetinde patlayan  “İmralı heyeti Kandil’den kovuldu” ve  “İkinci Oslo skandalı”  haberlerine kısa bir hatırlatma yaptıktan sonra daha önce resmi açıklamalarda çözüm sürecinde pembe tablolar çizen iktidarın birden bire  “hükümet kaynaklarına göre çözüm sürecinde Kandil yan çiziyor” a neden döndüğünü ve Hakan Fidan’ın istifası kavgasındaki sis perdesini biraz daha kaldıralım.

AKP’den mebus olmak için MİT Müsteşarlığı’ndan istifa eden Hakan Fidan, derin kesin kopuşu,  “İkinci Oslo skandalı”  olarak adlandırdığımız Aralık 2014’te İmralı’da Öcalan ile yaptığı anlaşmanın sonrasında yaşadı. Bölgedeki gerçeklerin yanı sıra gidip gelen heyetler, gidip gelen mesajlar, iyice dolan ve taşınamaz hale gelen küpü patlama noktasına getirdi. Lafı uzatmadan söyleyeyim;

Çözüm sürecinin en önemli aktörü Hakan Fidan, Recep Erdoğan’a istifasını sunmadan önce yakın çevresine şunları söylüyordu;

“Abdullah Öcalan, *egosantrik bir kişilik. Her şeyde merkeze kendini koyuyor. Kandil ile arasının açılmasını istemiyor. Kandil’in isteklerini, kendisininkiymiş gibi açıklıyor. Her açıklamasını, mesajını ciddiye almayın. Kandil bile çoğu zaman söylediklerini dikkate almıyor.”

Evet!.. Öcalan’ı öve öve bitiremeyen AKP’nin kozmik odasına bu sözler ve beraberinde yapılan  “can sıkıcı”  değerlendirmeler bomba gibi patlıyordu. Sonrasında da malum istifa süreci.

“Başbakan”  Ahmet Davutoğlu ve mini kabinenin hafta başından bu yana yaptığı güvenlik zirveleri ve İmralı heyetleri ile duyurulan-duyurulmayan görüşmelerde ise çıkmaz bir türlü aşılamıyordu. Çünkü, ortada Kandil’den kovulan bir heyet ve de HDP içinde de var olan büyük görüş farklılıkları vardı. Hükümet kaynaklarından pompalanan  “Kandil yan çiziyor”  açıklamaları da ileride ne olur ne olmaz kaygısıyla tezgahlanıyordu. Zerk edilen  “Fidan’dan gerçekçi yaklaşımlar” da ekstra mahiyetinde.

Üst üste yapılan çözüm süreci toplantılarından ne sonuç çıktı?.. Benim, Hükümet kaynaklarından aldığım bilgilere göre, yerinde sayıyorlar ve  “çözüm sürecini bozan taraf biz olmayalım”  pozisyonunu korumakta  ısrarcı bir görüntü çizmeye çalışıyorlar.

Bu sıcak aktüel bilgilerden sonra  “küp” ün çatlama sürecini şöyle bir hatırlamakta da fayda var!.

Terör örgütü PKK ile 2009 yılında Oslo’da başlatılan müzakerelere dönemin Başbakanı Erdoğan’ı temsilen Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı olarak katılan Hakan Fidan, daha sonrasında ise Emre Taner döneminde MİT Müsteşar Yardımcısı olarak

Habur skandalında boy gösterdi. Taner sonrasında MİT’in başına geçen Fidan döneminde, TSK’nın terörle mücadelesini bitiren  “Uludere Operasyonu” yaşandı. Bu operasyonun istihbaratını veren MİT, TSK’nın bu tarihten sonra PKK’ya yönelik operasyonlarının durdurulmasına neden oldu. 2010 yılından itibaren aktif bir şekilde MİT Müsteşarlığı’nı üstlenen Hakan Fidan, PKK’ya en büyük zayiatların verildiği 2012 yılının son aylarında İmralı’ya giderek sözde  “Çözüm/Barış”  sürecini başlattı.

PKK ile yapılan müzakerelerde örgütün yurt dışına çıkacağı ve silah bırakacağı bilgisi kamuoyuna verildi. Ancak geçen 2 yılı aşkın sürede örgüt ne yurt dışına çıktı ne de silah bıraktı, tam tersi terör bölgesinde paralel devlet yapılanmasına gitti.

Tüm bunlar yaşanırken, Fidan’ın sayısız kere gittiği İmralı’dan  “Çözüm Süreci” nde kopma noktasına gelindiğinde kamuoyuna ’rahatlatıcı’açıklamalar yapılarak çözülme süreci gözlerden kaçırılmaya çalışıldı.

Çok kısa özetin yanında bir de Hakan Fidan’ın üstlendiği Suriye’de Esad’ı devirme ve benzer Mısır faaliyetlerini ekleyelim.

Skandallar ve başarısızlıklarla dolu gerçekten çok yorucu bir trafikte son çare olarak sığınılan ve sorumlulukların unutulacağı sanılan milletvekili dokunulmazlık süreci... Ve hâlâ hayata geçirilmeye çalışılan kurnaz hesaplar;  “çözüm süreci, olur da rayına oturursa, siyasi figür olarak devam eder...”

Anlayacağınız;

“Sır küpü”  kaçtı!..

Kaçan yalnızca Hakan Fidan mı?..

Hayır!.. Sözde çözüm sürecinin ağababalarından olan eski Başbakan Yardımcısı şimdiki AKP sözcüsü Beşir Atalay da kirişi kıranlardan. Nereden mi çıkardım?..

Siz, Atalay’ın Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’ya destek açıklamasını ekonomik işler çerçevesinde mi gördünüz?..

Öyleyse çok yanılırsınız!..

Kaçaksaray kaynakları bile,  “Beşir Hoca da sattı, öbür tarafa geçti” diyor..

Gerçekten  “küp” ün bir bölümüne hakim olan Beşir hoca çok ince(!) bir manevra yaptı.

Şimdi, AKP kulislerinde cevap arayan soru; Efkan Ala’nın ve Yalçın Akdoğan’ın ne yapacağı..

Bir zamanların “darbeci” si  “Hükümet düşmanı”  askerin ne yapacağına ilişkin senaryolar da var AKP kulislerinde... Bu, ileriki günlerin yazı konusu!..
 ----
*Egosantrizm ya da beniçincilik (benmerkezcilik) her şeyi kendine dayandırmak, kendine bağlamak, kendine indirgemek, her şeyde kendi görüş açısından hükümde bulunmak, her şeyde kendini esas almak ve kendi fikrini, mantığını ve duygusunu hareket noktası, örnek, ölçü ve merkez almak eğilimi olarak tanımlanır. Daha çok çocuklarda görülen bu tutum, yetişkinlerde bir ruhsal bozukluk ya da bir davranış bozukluğu olarak değerlendirilir. (Vikipedi)