Ankara’nın pılını pırtısını toplayıp  “siyasete”  taşınmasına dair yorum muhtelif... Konuya dair yazılanları, söylenenleri hızlıca tarayınca, şöyle bir  “fikir birliği”  çıkıyor ortaya:

- Bütün bürokratlar mı AKP’li kardeşim; cemaate diyor ama asıl paralel yapılanmayı AKP kurmuş devlette!

- Bu deve dişi gibi bürokratlar koltuklarını bıraktıklarına göre, en azından bir bakanlığı cepte görüyor olmalılar, eh bu da  “tek başına iktidarın devamı” demek olduğuna göre iktidarın sandık korkusu yok, işler yolunda!

Her iki yaklaşım da çok kolaycı, çok  “kahvehanede memleket kurtaran amca kafası” bana kalırsa...

* * *
Üç dönem kuralı dolayısıyla 7 Haziran’da  “düşlediği”  oy oranına ulaşsın-ulaşmasın, her durumda AKP’nin  “A Takımı” /omurgası (Aman Yarabbim! Teknik tasvir için bile olsa AKP ile omurgayı aynı cümle içinde, yan yana mı getirdim, siz zahmet etmeyim, derhal ben kendim kalemime acı biber süreceğim!), hafızası tasfiye olacak. İktidar partisi -mecbur- istese de/istemese de bu boşluğu ya teşkilatları ve STK’lar dahil yan kuruluşları ya da bürokrasiden yapacağı  “kaydırma” larla
 doldurmak zorunda.

AKP, seçimde tasfiye olacak  “kurucu babalar(!)”ın bir bölümü de dahil  “sağdan-soldan toplama”  bir yapılanma. Sağlaması basit; bulunduğunuz il ve ilçedeki yönetimlerine bakın, kaçı Tayyip Erdoğan’la, Bülent Arınç’la aynı gelenekten,  “ruh kökü”nden geliyor, kaçı “eski MHP’li” , ANAP, DYP, BBP hatta CHP menşeli? Hali hazırdaki kimi bakanları ve hatta Başbakan yaptığı zat bile zihniyet anlamında  “transfer” olan bir  “teşkilat”tan,  “Yeni Türkiye’nin mimarları”  diye vitrine çıkarabileceği  “0 model”  bir kadro kurulabilir mi?

Mümkün değil!

 “Sivil toplum”una bakın;

Deniz Fener’cileri mi çıkaracak  “Yeni Türkiye’yi birlikte kuracağız”  diye milletin karşısına;

TÜRGEV’cileri mi?

Seçim müziği de  “kutu kutu pense...”  olur;

Olur mu Allah aşkına?

* * *
Cemaate açtığı savaştan sonra,  “yasaklı” “Altın Nesil”in meyveleriyle beslenmediğinde AKP’nin eti ne, budu ne hep birlikte görmedik mi yargı ve emniyette yaptığı atamalarda?

Tehlike anında canını emanet edeceği/can simidi niyetine kullanacağı kadar bile kadroya sahip olmadığını kendi tescilledi.

İstifa eden  “güya AKP’li”  bürokratlar iktidar için  “denizin bittiğinin” son delili;

Vedat Bilgin mi? Erol Göka mı? Hüseyin Yayman mı?

Hangisi öz-hakiki AKP’li?

Kendisinden büyük gölgesine aldanmaz, gözlerini şöyle iyice bir ovuşturarak bakarsanız; taşıma suyla değirmen döndürmeye çalışan çaresiz-köşeye sıkışmış bir yapı var aslında karşınızda!
* * *
Madem durum bu denli umutsuz, o zaman bu bürokrat akıllarını peynir ekmekle mi yedi ne diye AKP’ye akıyorlar madem;

Cevabı sorunun içinde. Akıllarını peynir ekmekle yemediklerinden, tam olarak  “durum umutsuz”  diye!

Düşünsenize rektörsünüz, genel müdürsünüz, daire başkanısınız ve menfaat ortaklığı içinde olduğunuz parti tek başına iktidarda; kimse üzerine alınmasın, kırılmasın ama milletvekilliğine  “tenezzül” eder misiniz?

Bülent Arınç haklı, zaten  “Süpermen”  gibisiniz...

Hissettiğim;

Korkuyorlar!

AKP’nin başarısından emin olduklarından değil olamadıklarından; iktidarın kaybı halinde vermek durumunda kalacakları hesaplardan ürküp -ki ürkülmeyecek gibi değil sadece istihbarat birimleri değil ki, o akiller, o hukuku guguklaştıranlar, o kamu kurumlarını  “babalarının çiftliği”ne çevirenler hele bir  “adalet”in terazisine binsinler bakalım nasıl inecekler-, TBMM’ye, dokunulmazlık zırhının arkasına sığınmaya çalışıyorlar.