Sıkletine göre en tehlikeli savaşlar "Armageddon" filan değil kardeş kavgalarıdır. Yatak odanızda bile rahat değilsinizdir. Sonra komşu kavgaları gelir, evinizde huzur yoktur. 
     Eğer Sokağınızda kavga varsa evinize girip çıkarken tehdit altınızdasınızdır. Mahalle bölünmüşse mahallede, şehir bölünmüşse şehirde vatan bölünmüşse kendi yurdunuzda huzurunuz bozulmuş demektir. İşte bu yüzden, en tehlikeli kavgalar, büyük dünya savaşları değil, kardeş kavgalarıdır.
     Uluslararası Af Örgütü tarafından hazırlanan bir rapora göre Irak'ta son aylarda çok sayıda Sünni sivil, Şii milisler tarafından kaçırılmış ve öldürülmüştür. 
     Bu olayların IŞİD'in ilerlemesine misilleme olarak yapıldığı biliniyor. 
     IŞİD'in öldürecek Alevi aramak için Telafer'e kadar gelecek derecede manyak bir mezhep savaşı yaptığını unutmadık. Bunlar normal ve medrese-tekke mahsulü İslami durumlar değildir.
     "Müslümanlar kardeş"se ve bu adamlar Müslümansa yaşanan bir "kardeş kavgası"dır. 
     Sebebi ise küçükler için cehaletse de büyükler için maalesef yine "petrol"dür.
     Petrole olan ilgi, devletlerin yaz aşkına benzeyen geçici ideolojik hamlelerine benzemediği için Ortadoğu'da "soğuk savaş" yeni aktörler ve figüranlarla sürmektedir. Yani soğuk Savaş Küba'da bile nostaljik bir turizm hadisesi halini almış olabilir; ama Ortadoğu'da bitmemiştir.
     Kürtler, petrolleri, genç ve kavgacı nüfusları, kolay kandırılmaları ve başlarındaki diktatörleri nedeniyle muhtelif devlet blokları tarafından ayartılmaya kendilerine bekçi, asker ve partner yapılmaya çalışılmaktadır. 
     Görünürde, tavrını netleştirmiş, ne istediğini bilen ülkelerin oluşturduğu iki blok vardır.
     A- ABD-İngiltere-İsrail üçlüsü…  B- Rusya-İran-Suriye üçlüsü… 
     Kürtler, meşreplerine göre bu grupların çekim alanına girmekte veya zorla itilmektedir. Mesela Barzanici Sünni Kürtler, A bloğunda yer alırken, Marksist PKK'lı Kürtler, B bloğunun payına düşmüşlerdir. Ancak BOP haritasındaki "Kürdistan"ın kurulabilmesi için bunların bir araya getirilmesi gerekir. ABD, şu sıralarda IŞİD süpürgesi kullanarak bunu yapmaktadır. 
     ABD, İran'a bağlı Irak Şiilerini ve Rusya'ya bağlı Esad'ı sıkıştırırken, ona bağlı olan PKK'yı da kendi adamı olan Barzani'ye doğru iten son derecede kullanışlı bir frankeştayn yaratmayı başarmıştır. 
     IŞİD saldırdıkça Kürtlerin hepsi önce Şengal, sonra Kobani direnişleriyle başlayan bir dayanışma içine girmiş; 40 yıllık ideolojik farklılıkları unutarak bir anda bütünleşmeye başlamışlardır.
     Bu yeni aktörün oluşturduğu abartılmış kaygıyı iyi değerlendiren PKK, hem Barzani ve Talabani'yle arasını düzeltmekte hem de Esad'la ve Türkiye'deki Esad'a sempati duyan aşırı sol eğilimli dinamik Alevi kesimlerle olan ilişkilerini geliştirmektedir.
     Yani PKK hem Kürtçülüğün ekmeğini yemenin, hem de Marksist doğu bloku kazanımlarını koruyarak adeta bölgenin İsviçre'si olmanın peşindedir. ABD kazanırsa İsrail'in gözdesi olan "Arz-ı Mevut Kürtçülüğü"yle, Rusya kazanırsa Sosyalizm üzerinden avantajlarını koruyacaktır.
     Bu devran ABD'nin dediği gibi epeyce uzun sürse bile ayakları, Türkiye'de, bir eli Barzani üzerinden İsrail ve Amerika'da bir elin Esad üzerinden İran ve Rusya'da bir PKK… 
     "Ver Barzani petrolden pay… Vermezden kafana sıkarım!.. Ver Esad'ım birkaç kanton, yoksa PYD'yi isyana katarım!.. Ver Türkiye özerkliği; vermezsen sokakları yakarım!.."
     Öcalan böyle bir demokratik özerkliğin peşindedir. Düşmanla çevrili bir bağımsızlığı ne yapsın?
     Ağır uykucu Davutoğlu'nun Demirtaş'ın son olaylardaki açık rolünü kastederek "güvenimi kaybettim" demesi bundandır. AKP, yavaş yavaş "Ortadoğu satrancı"na uyanmaktadır.
     Bu oyundan nefret eden Kılıçdaroğlu bile "mezhep oylarını koruma sâikiyle" Esad'ın tuzağına düşmek üzeredir. Erdoğan'ın mezhep saikiyle Hamas'a, El Nusra'ya veya IŞİD'e verdiği destek Laikliğe ne kadar aykırıysa, CHP'nin aynı sebeple Esad'a verdiği destek de o kadar Laikliğe aykırıdır. 
      CHP'nin Kobani'deki tutarsızlığı ve tezkere konusunda kararsızlığı, vatanseverlikten Atarürk'ten filan değil, sahip olduğu mezhep ağırlıklı "delegasyondan" kaynaklanmıştır.
      Kara Kuvvetleri Komutanı Hulusi Akar Paşa, Ümit abinin deyimiyle "bunca hain ve şerefsizin bol olduğu" bir ortamda ne yapmamız gerektiğini tek cümlede özetliyor:  
     "Her türlü harbe hazır olmalıyız!.."
     Türk Milliyetçileri, "her türlü" harbe çoktan hazır da… İnşallah Ortadoğu'daki şu mezhep savaşlarına girmeyiz!.. 
     AKP'nin "sakalı var, IŞİD'le savaşmam", CHP'nin, "Esad'a vuracaksanız ben gelmem!" diye tutturduğu bir ortamda herkesin gönlüne göre düşmanı nereden bulacağız?.. 
     Ben iki gündür onu düşünüyorum!