17-25 Aralık yolsuzluk operasyonunun yıldönümüne girerken, şüpheliler hakkındaki takipsizlik kararına yapılan itiraz da reddedildi. Ayakkabı kutularında, yatak odalarında bulunan ve bodrumlardan taşınıp  “sıfırlanan”  veya az olduğu için kabul edilmeyen rüşvet paralarının hesabı şimdilik hukuken sorulamayacak... Bunun yerine operasyonu yapanlardan hesap soruluyor. 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonunu yapanların bir kısmının, geçmişte Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk gibi davalarda, sahte delil üretmiş olduklarının yavaş yavaş ortaya çıkması, şimdi onlara yapılanları mazur göstermez. Adaletin olmadığı yerde bütün değerler sıfırlanır.
***
Diğer taraftan, Tahşiyeciler meselesinde çok büyük çelişkiler var ama sorumlular hiç oralı değil!
Tahşiyeciler denilen Nurcu grubun temel iddiası, Saidi Nursi’nin kitaplarının cemaat tarafından tahrif edildiği şeklindeydi. Bu iddia cemaati çok rahatsız ettiği için ellerindeki medyadan yönlendirme yaparken, kendilerine bağlı polis ve savcıları da harekete geçirip, aramalarda bir kişinin evine yenleştirdikleri el bombası ve silahları Tahşiyeciler’le ilişkilendirerek bu grubu şüpheli duruma düşürdüler ve tutuklanıp 17 aya kadar varan sürelerle hapiste yatmalarına sebep oldular.
Şimdi siyasiler, operasyona gerekçe olarak, Tahşiyeciler denilen grubun şikâyetini gösteriyor. Soruşturma gerekçesinde ise  “Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğini ele geçirmek amacıyla” deniliyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği Tahşiyecilere iftira atılmakla ele geçirilebilir mi?
***
Asıl büyük çelişki bu aşamadan sonra başlıyor. Deniliyor ki Tahşiyecilerin evinde bulunduğu iddia edilen el bombalarında sanıkların değil, aramayı yapan polislerin parmak izi var. Üstelik bu bombaların seri numaraları, Ergenekon ve Balyoz operasyonlarında ele geçirildiği iddia edilen el bombaları ile aynı seriden...
Öyleyse, bu davaların dayanağı da ortadan kalkmıyor mu?
Ayrıca, o el bombalarının, TSK’yı çökertmek için kullanıldığı da belli olduğuna göre TSK’yı zaaf içine düşürmek gerçekten devletin egemenliğini ele geçirmeye teşebbüs sayılabilir. Bu durumda asıl takip edilmesi gerekenler, bu bombalarda parmak izi bulunanlar ve arkalarındaki güçler değil midir?
Gerçi,  “eldivenlerimiz yırtıktı da onun için parmak izimiz bombaya geçti”  diye savunma yapanlar olmuş ama bunun inanılır bir yönü yok! Her türlü teknolojik imkânla donatılan polislerimize yırtık eldiven mi verilmiş?
Anlaşılıyor ki eldivenler değil ama birilerinin evine el bombası koyup terörle ilişkilendirenlerin utanç perdeleri yırtıktı!
***
Utanç perdesi yırtık olanlar, sadece iftiracılar mı?
Evinizde kaynağı belirsiz, kayıt dışı bir para bulunmuşken,  “bağış parasıydı” veya  “İran’a uygulanan ambargo sebebiyle, bu ülkeyle yapılan ticaretten elde edilen kayıt dışı paralar, bankacılık sistemine sokulamadığı için paraları evimde saklıyordum”  diye kendi çevrenizdekileri ikna etmeye çalışmışsanız, onlar da hep birlikte bu yalanı bütün Türkiye’de propaganda ediyorsa, utanç perdeniz yırtılmış değil midir?
17-25 Aralık operasyonunu, birileri siyasi amaçla yapmış olsa da İstanbul Emniyeti içindeki gerçek polislerin bu durumu akıllıca değerlendirerek, gerçeklerin ortaya çıkmasına yol verdikleri artık biliniyor!
Operasyondan herkesin haberi vardı ama engelleyemediniz! Operasyonu, ama cemaat adına ama gerçeklerin ortaya çıkması adına yapan bütün kadro darmadağın edildi, bir kısmına karşı operasyon yapıldı da ne oldu?
Sıfırlanan paraların hesabını vermiş mi oldunuz?
17-25 Aralık, utanç perdenizin yırtık olduğunu gösterdi, rüşvet ve haraç çuvalı, yani  “hırsız çuvalı”  sırtınızdayken, ülkeyi yönetemezsiniz!