Prof. Dr. Hasan Köni’nin, IŞİD hakkında, Cumhuriyet’ten Leyla Tavşanoğlu’na yaptığı açıklamalar, meseleyi anlamayan, anlamak istemeyen ama “odunum da odunum” dercesine örgütün arkasında Amerika olduğunu iddia edenleri suçlayan irili-ufaklı kalem erbabına, uluslararası ilişkiler dersi niteliğinde... Bizim sakalımız yok diye mi inanmıyorlar bilmiyorum ama Köni Hoca’nın sakalı var! 
***
Konumuzla ilgili bir özet yapalım: 
“Madem ABD de bunlara (İran-Suriye-Hizbullah eksenine) düşman o zaman buradaki Sünni boyutu büyütelim, fikri öne çıktı. Derken bu radikal cihatçılar gittikçe etkilerini artırmaya başladılar. 
Suudi Arabistan resmi olarak ABD’nin yanında duruyor ama gayri resmi olarak (örgüte) silah sağlıyor. 
Öte yandan Katar bu işleri kotarıyor. Ama Katar’a bakıyorsunuz. Ülkenin yarısında koca bir ABD üssü var. Böyle bir üs olacak ve Katar’ın ne yaptığından hiç kimsenin haberi olmayacak. Bu bana doğrusu çok ilginç geldi. 
Aynen Afganistan’daki gibi oldu. Taliban’ı da Sovyetler Birliği’ne karşı Suudi parası, Pakistan istihbaratı ve ABD kullandı. Derken olay tersine döndü. Taliban o dönem Afganistan’ın yüzde 30’una hâkimken şu anda yüzde 72’sini kontrolü altında tutuyor.
Türkiye bu gelişmelere güvenerek ve hükümetin de kültürü içinde bu hareketi destekledi. Önce Suriye muhalefeti sonra IŞİD hareketi desteklendi ama nereye gideceği bilinmiyordu. Hatta muhalefet desteklenirken PKK’yla mücadele ettiği için de mutluluk duyuldu. 
Bu şekilde yayılmaya başlayan ve güç oluşturan bir yapı ‘gelin beni dövün’ diye Amerikalı gazetecilerin kafasını kesiyor. Bunu da dünya âleme görüntülü olarak ilan ediyor. Bu normal bir davranış değil. Daha açık söylemek gerekirse bunu yaparak Obama’nın eline kendisini dövmesi için koz veriyor. 
Biri Amerikalı Yahudi olmak üzere o kadar insanı kesti IŞİD. Bir zaman onu destekleyen Katar, Körfez şeyhlikleri, Suudi Arabistan, Türkiye de ABD’nin müşteri ülkesi oldular. Bu IŞİD’ciler ya akıllarını kaybetmişler ya da başka stratejileri var.” 
***
Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı, “analiz” olarak nitelendirerek, Nebi Miş ve Ali Aslan adlarındaki yazarlarının ortak bir yazısını gönderdi. Yazıda, Tayyip Erdoğan için “Kurucu Cumhurbaşkanı” ifadesi kullanılıyor. 
Yazıda, “Erdoğan’ı bu kadar önemli kılan husus, büyük bir siyasi krizle karşı karşıya kalan Türkiye siyasetinin restorasyonunu gerçekleştirmiş olmasıdır. Bu durum, Türkiye’de Erdoğan’ın siyasi fonksiyonunun tam olarak ‘düzen kurucu’bir rol oynamak olduğunu göstermektedir.
Erdoğan’ın ‘kurucu’ cumhurbaşkanlığı, yeni yapıların inşasının daha da ileri bir boyuta taşınacağı bir dönem olacaktır. ‘Yeni Türkiye’olarak adlandırılan bu projenin merkezinde bağımsızlık, demokrasi ve kalkınma hedefleri bulunmaktadır. Bu hedefler, yerel değerler temelinde kapsayıcı bir milletin inşa edilmesi, bu milleti taşıyabilecek yeni bir siyasi birimin ortaya konması ve bu iki hedefin yansıması olan demokratik-çoğulcu bir uluslararası toplumun yaratılması ile ete kemiğe bürünecektir” deniliyor. 
***
Bu sözler, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin sona erdirilmekte olduğunu, yerine yerel değerler yani etnik temelde fakat hepsini kapsayan yeni bir millet inşa edileceğini, Erdoğan’ın bu yeni millet ve devlet yapısının kurucu cumhurbaşkanı olacağını, yeni milletin adının Türk Milleti ve yeni devletin adının Türkiye Cumhuriyeti olmayacağını, yeni milleti taşıyabilecek yeni bir rejim kurulacağını, yeni rejimin uluslararası bir toplum yani İslam Birliği niteliği taşıyacağını, görmeyen gözlere gösteriyor. 
CIA danışmanı Graham Fuller de “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” kitabında aynen böyle söylüyordu... Yani analiz Fuller’e ait!