Yaşar Kemal’in kaldırıldığı İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi gibi medya üssüne dönüşmedi günlerdir yoğun bakımda tutulduğu Bağcılar Hospitalist hastanesinin önü...

Yarım saatte bir, yanarlı dönerli “son dakika” larla durum bildirimi yapmadı muhabirler...

Doktorların, “aydın(!)” ların, okurlarından iyi dilekler ve dualar istediği serbest kürsüler kurulmadı onun için;

Oysa Afet Ilgaz da Yaşar Kemal kadar değerli bir emanetti bu ülkeye.

Uçtu gitti işte sayfalarımızdan!

***
Önce, çocukluk hatıralarımızın, karnımız ağrıyana dek attığımız kahkahaların, Kel Mahmut’un, Güdük Necmi’nin, Hafize Ana’nın, İnek Şaban’ın, Tulum Hayri’nin, Badi Ekrem’in, Damat Ferit’in, -eski eşiydi ama- Türk edebiyatının güçlü kalemi

Rıfat Ilgaz’ın emanetiydi; “Ilgaz” imzasının yazı hayatındaki bayraktarıydı çünkü Afet Hanım; ömrünce yaşattı o kıymetli “marka”yı.

Sonra bugünlerde bir hayli muhtaç olduğumuz birlik duygusunun emanetiydi;

“Başörtülüler” bu yana, başörtüsü olmayan “perdesiz ev gibi ya kiralık, ya satılık olanlar(!)” o yana rejiminde, inancının gereklerini siyasetten kurtarmayı başaran nadir “aydın” lardandı; dindar, örtülü ve Atatürkçü... Başörtülü ve Türk ordusuna sevdalı; muhafazakâr ve ilk günden beri karşı TSK’ya kurulan kumpasa!

Afet İnan’ların açtığı yoldan yürüyen, böl-parçala-yönetçilerin ayrı-gayrı bilmemizi istedikleri ne varsa bedeninde, ruhunda bütünleştirmiş gerçek bir Cumhuriyet düşünürü.

“Tükçe”nin emanetiydi Afet Hanım ve çocuklarımızın;

Çünkü bütün diğer payelerinden önce öğretmendi. Edebiyat Fakültesi’nden mezun olduğunda okullarda kara tahta aracılığıyla, sonra romanları, hikayeleriyle ve nihayetinde gazetedeki köşesinden Türkçe düşünmeyi öğretti kim bilir kaç kuşağa.

***
“Tam bir İstanbul Beyefendisi” diye tarif edilen “seçkin” bir duruş vardır ya;

Tam öyle, Çanakkale doğumluydu; Trakya kontenjanından hemşehrimdi de ama tam bir İstanbul Hanımefendisiydi Afet Hanım;

Zarif...

Narin fikirli...

Nezaketli...

Üsluplu, usturuplu...

Dinle bağnazlığı özdeşleştirenlerin yanlışlığını belgeleyen her alanda yozlaşmaya karşı bir aydınlık beyin.

***
İlk geldiği günü hatırlıyorum gazeteye;

Milli Gazete’deki yazıları henüz son bulmuştu. Yeni yazı ocağıyla tanışıyordu. Odadan girdiğimde önce bir dikkatlice baktı, tepeden tırnağa süzdü ve  “Gerçekten bir genç kızmış” dedi, sarıldı.
Banu Avar’dan sonra, “Selcan Taşçı”nın sanal bir isim olmadığını, yazılarımın aslında kerli ferli amcalarca yazılıp yazılmadığını test eden ikinci kadın yazardı. Saçımı uzattım; “Çekebilirsiniz, sahiciyim”  dedim; “Adım Selcan ve erkek değilim.”

Sevindi.

Çünkü aynı safta, birbirine gölge etmeden, birbirini hayranlıkla izleyip takdir edebilme büyüklüğüne erişmiş, birbirinden beslenecek hemcinsimiz öyle azdı ki..

***
İki gündür telgraf, mesaj, telefon yağıyor gazeteye, eminim evlatlarına da öyle...

Cumhurbaşkanı taziyelerini iletmiş oğlu Uğur Bey’e...

TBMM Başkanı Cemil Çiçek’ten gazeteye telgraf geldi:
“Edebiyatımızın değerli kalemlerinden ve gazetenizin yazarlarından Afet Ilgaz Hanımefendinin ebedi aleme göç etmesinden büyük üzüntü duydum. Zarafete ve estetiğe değer veren yazılarıyla ufkumuzda pencereler açan merhumeye Allah’tan rahmet siz değerli mesai arkadaşlarına sabır ve başsağlığı diliyorum.”

Bir başka telgraf İşçi Partisi Genel Sekreteri Dr. Serhan Bolluk’tan:

“Gazetenizin değerli yazarı Afet Ilgaz’ı kaybettiğimizi üzülerek öğrendik. Yeri zor doldurulur aydınlarımızdan Ilgaz’ın ailesine, şahsınızda Yeniçağ camiasına ve okurlarına başsağlığı dileriz.”

Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Adnan Türkkan aradı...

Odatv başsağlığı yayınladı:

“Odatv olarak Ilgaz’ın yakınlarına ve Yeniçağ gazetesine başsağlığı diliyoruz.”

Sonra Türk Hava Yolları;
 
“Değerli Gazeteci arkadaşımız Sayın Afet Ilgaz’ın vefatını derin bir üzüntü ile öğrendik. Başta kederli ailesi ve Yeniçağ Gazetesi çalışanları olmak üzere, Türk basınının ve dostlarının acısını yürekten paylaşıyor, merhumeye Allah’tan rahmet ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.”

***
Arayan, soran, Türk edebiyatının bu büyük kaybının acısını paylaşan herkese ayrı ayrı teşekkür ediyoruz ama, hayıflanmadan da edemiyorum kendi adıma;

Afet Hanım, keşke vefatından duyduğu acıyı paylaşan Cumhurbaşkanı’nın yol açtığı korku rejiminin kederi içinde olmasaydı son nefesinde...

Afet Hanım, mesela mesajında “ufkuna yeni pencereler açtığını” bildiren Çiçek’in yönettiği Meclis’te yaşananları izledikçe kahra boğulmasaydı hasta yatağında, gözü arkada kalmasaydı veda ederken fani dünyaya...

Türk Hava Yolları adına taziye yayınlayan Temel Kotil, keşke gazetemizin THY uçaklarında dağıtımının yasaklamasına müdahale etseydi, ambargoyu kaldırsaydı da daha çok insan okuyabilseydi Afet Hanım’ı...

Eşiktekiler, Toprak İnsanları, Annem Annem, Ölü Bir Kadın Yazar, Yol, Kazdağı Öyküleri ve daha nice eser;

Afet Hanım’ın yazmaya başladığı ortamı da hesap edince illa birkaçından feyizlenmiştir ülkemizi yönetenler, inanıyorum bu vefat haberine samimiyetle üzülmüşlerdir...

Türk Dil Kurumu hikaye ödülü, Türkiye Yazarlar Birliği Yılın Romanı/Romancısı ödülü; bu onurlu kariyer illa saygıyla kazınmasını sağlamıştır hafızalarına...

Ki hazin olan da bu galiba;

Öldükten sonra yüreğinizden gümbür gümbür bir “cızzzz” yükselmesine yol açacak, tabutlarını sağ-sol, yandaş-muhalif, muhafazakar-liberal ayrımsız, omuz omuza yürüyerek başımızın üzerinde taşıdığımız nadide kalemler bile “öteki” olarak yummak zorunda kalıyorlar gözlerini ebediyete...

***
Sevgili Afet Ilgaz,

Sanırım her günkü gibi bugün de okuyorsundur köşemi; ölürse ten ölür canlar ölesi değil, duyuyorsundur sözcüklerimizin sesini...

Dilerim hayattayken de hissetmişsindir tavrına beslenen bu büyük sevgi ve saygıyı... Dilerim ruhun şad, mekanın cennet olur. Dilerim Allah bize de senin gibi, 80’imize merdiven dayadığımızda dahi berrak bir görüş, bulanıklaşmamış bir şuur ve inandıklarımız uğruna mücadele gücü-azmi verir...

Not: Afet Hanım’ın cenazesi bugün Kocamustafapaşa Sümbül Efendi Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından Yedikule mezarlığında defnedilecek.