İsmi lazım değil, batıdaki büyük ve şirin ilçelerimizden birinde, yeni ve bakımlı Öğretmen Evi'nin bahçesindeyiz. Meslek hayatımızın zorlu mücadele dönemlerinden tanıştığımız dostlarla yaptığımız akşam sohbeti, dönüp dolaşıp "mekâna" geliyor. 

     Üç yıldızlı otel görünümüyle ve geniş bahçesiyle iyi çalışan bir kamu hizmet birimi görüntüsü veren Öğretmenevi, geçen yıl yapılmış. Aldığım bilgilere göre mekânın ucuz konaklama hizmeti devlet tarafından veriliyor. Yani mekana cazibe katan disiplin "kamudan" geliyor.

Geniş bahçeli kafeteryası ise ihaleye verilmiş, "doğulu kardeşlerimiz" işletiyor.

     Bahçede yerli halktan muhtemelen sigortasız kızlı erkekli genç çocuklar, büyük bir dikkatle servis yapıyorlar. Kibar ve candan hizmetleriyle bir yandan namuslarıyla harçlıklarını çıkarıyorlar; bir yandan da "devlet bize bakmıyor" aforizmasınınmucidi doğulu patronlarına para kazandırıyorlar.

     Tesadüf bu ya… Gün içinde Ankara'dan batıya doğru gelirken bir benzin istasyonuna girmiştim. Pompaya kadar yaklaşmış, hatta depo kapağını açmışken, "abi bizde benzin yok" sürpriziyle karşılaşmıştım. 

     Allah Allah "benzinlik"te benzin yoktu!.. "Ne var?" dedim. Pompacı, doğulu aksanıyla "biz mazot satıyoruz abi" dedi. "Kaçak mı?" diyemedim. Adam belki de Kuzey Irak'tan katırlarla servis edilen PKK mazotunu satıyordu. 

     Güneydoğu yolculuklarım esnasında birçok "türedi" marka benzinlikle karşılaşmış, isimlerini ilk kez duyduğum bu yakıt istasyonları hakkında pek de iyi şeyler duymamıştım. 

     Kuzey Irak'ta TÜSİAD'la MÜSİAD, rant kavgasına giriştiğinden beri bu benzinlikler yerden biter gibi bitmiş, mevzuat düzenlemeleriyle pek çok toprak ağası,"petrol işine" girmişti.

     Herkes bilir, Türkiye'de hemen her yerel girişimci, siyaset kurumu üzerinden ticaret yapmak istediği zaman aklına gelen ilk hedeflerden biri "benzinlik sahibi olmak"tır. Çünkü bu iş hem az zahmetli hem de bol kazançlıdır. 

     Derin bir araştırmak yapmak belki gereksiz ama gördüğüm kadarıyla son zamanlarda belli bir bölgenin girişimcileri, etnik avantajlarını da kullanarak o bölgenin dışına taşacak şekilde bu petrol işine el atmışlardır. 

Etnik avantaj diyorum çünkü; aşiretin büyüğü petrolden köşe olunca yeğenlerin diğer iş kollarında girişim yapması, kafe işletmesi,"çocuk oyuncağı"dır.

     Yıllardan beri Türkiye'nin doğusunun batısına göre geri kalmış olması, bölge insanının girişim psikolojisini etkiliyor. Zor oyunu bozuyor, buna müsait karakterdeki insanları yoldan çıkarıyor.

     Hafızamda, 1978 sürgününden kalma bazı fotoğraflar var. Harçlığımız bitince Çanakkale teşkilatı bizi,"inşaatçı" bir Ülküdaşımıza yönlendirmiş. Gelibolu'da bir hafta inşaatta çalışıp bilet paramızı temin etmiş, İstanbul üzerinden memlekete dönüyorduk. 

     Topkapı'daki bir sabahçı kahvesinde otobüs saatini bekliyoruz. Yan masada okey oynanıyor. Doğulu bir genç, taşları önüne almış her seferinde "beş taş fazla" oynuyor. Bence ötekiler, hilenin farkında ama kavga çıkmasın diye sesleriniçıkarmıyorlar. 

     Oğlan genellikle hemen bitiyor. Ama beş taş fazlasına rağmen bitemezse bile okey taşını "şaak" diye birinin ıstakasına vuruyor. Çıkan kargaşada kucağındaki taşları ortaya boca ediyor;diğer gurbet sersemleri, hiçbir şey olmamış gibi hemen taşları karmaya başlıyorlar.

     Arada bir yüksek sesle arıza çıkarması isegaribanların üzerinde kurduğu psikolojik baskıyı pekiştiriyor. Bizim yan masadan gördüğümüzü "oyundaki kerizler görmüyor" mu diye düşünüyorum. Aslında görüyorlar; ama çay parası veya üç beş kuruş için hır çıkarmak istemiyorlar;muhtemelen, "bir an önce oyun bitsin" diye dua ediyorlar!..

     Ben AKP'nin son zamanlarda yürüttüğü, doğuyu kalkındırma, etnik zengin türetme hatta PKK'yı affetme politikasını, bu okey masasındaki duruma benzetiyorum.

Apo, okey masasında hile yapıyor. MİT ve AKP'li oyun arkadaşları herşeyin farkında…  Kandile bağlı 5.000 terörist, "masadaki üç kağıtçı"nın "pislik yapma potansiyeli"niifade ediyor.

     Bu sırada mekândaki bütün kolejliler, eyyamcılar, damarsızlar ve karaktersizler oyunu seyrediyor;hır çıkmasın diye oyunun kuralları ve insanlık adaleti, Apo'nunkanlı kaprislerine kurban ediliyor. 

     Hükümet,"masadaki üç kağıtçı"pislik yapmasın, mekanın camını çerçevesini indirmesin diye onun göz göre göre hile yapmasına,hattaiş hayatındahaksız bir rekabetin oluşmasınarazı oluyor.

 Bazen ballı ihaleler veriyor. Bazen kaçak mazot sattırıyor!Kârına bakıyor, sürekli çayları tazeliyor!

Millet, helal taşla "per tutmaya" çalışırken… "Masadaki üç kâğıtçı"her elokeye dolanıyor!