Tam Türk Üniversitelerinin dünya sıralamasındaki hal-i pürmelalini yazmak için bilgi topluyordum ki gece yarısı "Hükümetin, İç Güvenlik Paketinin 63 maddesini genel kuruldan geri çektiği" haberi geldi. Geçen maddeler geçmişti; kalan 68 ila 130. Maddeler komisyona geri gönderilecekti.
     Bu ne demek oluyordu? Mecliste onca kavgayla, gürültüyle, kan dökerek savundukları yani "memleketin ihtiyacıdır" dedikleri bir yasa paketi neden geri çekiliyordu? 
     Üç muhalefet partisinin bütün itirazlarına meclisteki oturma eylemlerine, sokaktaki yürüyüşlere rağmen yerinden zerre kıpırdamayan hükümete ne olmuştu da şimdi paketten vazgeçiyordu?
     Hemen Öcalan'ın yazdığı, Sırrı Süreyya'nın Dolmabahçe'de devletin yüzüne okuduğu 10 maddelik "İmralı Şartnamesi" geldi aklıma… Terörist Apo orada PKK'nin silahlı mücadeleyi bırakması için yeni bir anayasa da dahil olmak üzere on maddelik "iç barış" şartları sıralamıştı.
     Sonra da pakete karşı mecliste poşulu, sloganlı, kavgalı eylemler yapan HDP grubunun başı Pervin Buldan, "ağanın selamı var" havasına girerek, "Öcalan da güvenlik paketinden rahatsız" demişti.
     Hükümetin bu hal ve durumda paketi geri çekmesi, sağlıksız bir manevradır. Ben, bu kadar ağır bir siyasi hatanın kazara yapılmış olacağına ihtimal vermiyorum.
     Eğer müzakereye girecek ve esneyecekseniz, neden sadece PKK'lı gençlerin aksesuarı haline gelmiş "maske ve Molotof"la ilgili yasa değişikliğini meclise getiriyorsunuz?
     Eğer itiraz edenleri, hatta MHP'yi "molotofçulukla" suçlayacak kadar ihtiyaç duyduğunuz bir paketse neden Apo söyleyince vazgeçiyorsunuz?
     Bu nasıl devlet planlamasıdır? Bu nasıl içişleri bürokrasisidir. Kim oynuyor bu zavallılarla kedinin fareyle oynadığı gibi… Sadık Yakut, Cemil Çiçek, diğerleri şimdi insanların yüzüne nasıl bakacaklar?
     Bence bu da hükümete atılmış bir kumpastır ve kumpası şeytan bizzat atmadıysa Erdoğan atmıştır.
     Bir hükumet, bir demokratik kurumu ancak bu kadar madara edebilir. Yani düşünün bir kere Futbol Kulüplerinin haklarıyla ilgili bir tribün güvenliği yasası var. Statlara kar maskesiyle girilemeyeceğini hükme bağlamak üzeresiniz.
     Mecliste Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaşlı vekiller ve Anadolu kulüpleri birbirine girmiş günlerdir kavga ediyorlar.
     Tam yasa çıkmak üzereyken Fenerbahçe basın sözcüsü açıklama yapıyor ve diyor ki "Aziz bey, yasa değişikliğine karşı… Her şeyin eskisi gibi kalmasını istiyor!.." Hoop, yasa geri çekiliyor.
     Şimdi o meclisteki Galatasaraylılar ve Beşiktaşlıların, Trabzonluların, diğer Anadolu takımı temsilcilerinin temsil vasfından artık söz edilebilir mi? Meclisin yasama kabiliyeti, milletin temsili, egemenliği söz konusu olabilir mi? Böyle bir parlamentonun yürüttüğü sisteme demokrasi denilebilir mi? Kimi kandırabilirsiniz ki artık bu demokrasi masallarıyla?..
     Bu pakete başından beri itiraz edenlerin bile Öcalan'dan sonra paketin bu şekilde geri çekilmesine itiraz etmeleri gerekir. Paketi meclisten geri gönderecekse millet ve onun seçilmiş vekilleri göndermelidir; vatan borcu öderken şehit edilen on bin garibanın katili değil…
     Ben bu kadar komik bir tiyatronun, "kaçak başkan" tarafından parlamenter sistemi kilitlemek için hazırlanmış bir mizansen olduğunu düşünmeye başladım.
     Milletvekillerini, İngiliz Avam kamarasının yılışık köylü temsilcileri seviyesine düşürdükten sonra, İmralı'ya giden 16 kişilik "İzleme Komitesi" gibi "kaçak lordlar"la sistemi kilitlemek ve başkanlık sistemini çözüm olarak dayatmak!.. Kanaatimce Erdoğan'a verilen "son akıl" budur.
     Bunu Cumhuriyeti ilan etmeden önce Mustafa Kemal de yapmıştı. Tarihe "Sonbahar Bunalımı" olarak geçen krizde, yeni toplanan meclis, bir türlü bakanları seçemiyor, "Meclis Hükümeti Sistemi" tıkanıyordu. Sonuçta çözüm olarak önerilen anayasa değişikliğiyle Cumhuriyet ilan edilmiş, Cumhurbaşkanı başbakanı atamış, o da kabinesini kurarak meclisin onayına sunmuştu.
     Erdoğan "ben başkan olsam Hakan Fidan bana sormadan istifa edemezdi." Diyebilmek için Fidan'ı istifa ettirip, sonra geri döndürüp; MİT'i "bakkal dükkânına" çevirmiş olabilir.
     Erdoğan "başkan olsam, meclis bu hale gelmezdi!" demek için meclisi bu hale getirmiş olabilir.
     Erdoğan zaten "başkan olsaydım bu başbakanla uğraşmak zorunda kalmazsınız" diyebilmek için Davutoğlu'nu başbakan yapmıştır. 
     Hatta Erdoğan "eğer başkan olursam, terörü bitirir, bölünmeyi önlerim" diyebilmek için PKK'yı bu kadar azdırmış ve adeta ölüyü diriltmiştir.
     Gördüklerimiz, göreceklerimizin teminatıdır. Yani öncesi ve sonrasıyla 7 Haziran 2015 finali, Erdoğan'ın başkan olabilmek için yapacağı her türlü kasıtlı faule, kural hatasına, hatta şikeye açıktır.