Odama girerken takındığı saygılı tavrı hiç unutamam… 

Beni bir hayli mahcup eden o, "dergâha giren derviş edası" ilk kez birine bu kadar yakışıyordu. 

Belli ki; gelen bir dervişti, dava adamıydı.

Saygısı, ne makama, ne bana ne de başka bir canlıyaydı.

Onu böyle bir gazi derviş haline getiren…

Sadun Köprülü'nün "Türkmenelidavasına olan saygısı"ydı.

Demek ki dava adamları, işte böyle "davasına yanık" olurdu.

Nefsini davası için öldürür; sonra yine nefesini davası için alırdı.

Tanışmamızdan kısa bir süre sonra "Türkmen Beyi"yle görüşünce dünyalar onun olmuştu.

Sanki Saddam'ın zulmü altında geçen yılları…

O, işkencesi hiçbitmeyen acıgünleri… 

Annesinin ona 17 yıl boyunca "her gün" yemek getirdiği mahcupsaatleri… 

Tamamen unutmuştu.

Ondan sonra sık sık görüştük.

Diyarbakır havaalanında, Diyarbakır'a "kadim Türkmen kenti" dediğim günden beri…

Anlamıştım ki; beni eskisinden daha çok sevmişti.

O, beni MHP Mitinglerinde gelip buluyordu.

Ben, O'nu Kerkük-Türkmeneli yürüyüşlerinde yakalıyordum.

Görülen o ki; iki dava arkadaşı, iki ezel kardeşiydik. 

Patlamaya hazır bir bombanın barutlu fitili gibi hep yanmaya hazır…

Bin yıllık bir kavganın iki bağrı yanıkneferiydik biz…

Kerkük'te geçen gün Türklüğe vurulan son darbe, belli ki O'nun yorgun yüreğine indi.

Sadun ağabey, geçtiğimiz Pazartesi, ibadet halindeyken ruhunu Allah'a teslim etti.

Önüne koydukları, "Türklük davasını reddet, yarın seni salıverelim" evrakını yırtmış…

Türk olmanın bedelini tam 17 yıl hapishanede işkence görerek ödemişti.

O, Türk gibi yaşamak için ömrünün en güzel 17 senesini Saddam'a esir etti.

Ama yurdunu ay yıldızlı bayrağa sakladı, ruhunu Allah'tan başkasına teslim etmedi.

Bayrak sevgimizde ve içtiğimiz vatan suyunun lezzetinde Sadun Bey'in hakkı vardır.

Sadun Köprülü, bir Türk gibi yaşadı ve Türk gibi öldü.

Ne mutlu onun gibi yaşayıp, onun gibi ölene…

Ne Mutlu"O'nun Gibi" Türk'üm Diyene!..

 

Sadun Köprülü'ye Vefa...

 

ITC Türkiye eskiTemsilcisi,Türkmen Araştırmaları ve Projeleri Koordinatörü Sadun Köprülü'nün cenazesi, "bugün" Kocatepe Camiinde kılınacak öğle namazını müteakip, Karşıyaka Mezarlığında toprağa verilecektir.

 

Erozyon!..

 

Cumartesi günü de bir başka dava kalemi olan Haberiniz.com'un iftar yemeğindeydik.

Davaya hizmetin yolunun "disiplin ve sadakatten geçtiğini" konuşma fırsatı bulduk.

Kolektif şuurda ve teşkilatlı işlerde "nefis şişkinliğine" yer yoktu.

İnsan, önüne konulan yemeği beğenmeyecek kadar iyi bir aşçı olduysa, mutfağa kendisi geçmeliydi.

Bunun için ise patatesi doğrarken bile, eliniztertemiz olmalıydı.

Kenardan bağırarak davaya hizmet etmek gibi bir yol bize anlatılmamıştı.

İçerde olmanın yolu ise istersen Harward mezunu ol; istersen Taş Medrese…

"Normlara bağlılık"tan geçiyordu.

Ülkücü hareketin ilkeleri ile liberal demokrasinin ilkeleri çelişebilirdi.

Bana göre liberalizm, çenesine güvenerek çölde özgür gezen sırtlanın ekolojik besin zinciriyle bağlanmasıydı. Kendisi bir leş bulsa bile akbabalar da onun leşini yiyordu.

İklim değişikliklerine, kara, kışa, fırtınaya, heyelanve erozyonlara karşı dayanıklı olmanın yolu ise biraz zahmet edip, dava toprağına "kök salmaktan" geçiyordu.

Şahsiyet erozyonu, kişiyi iç siyasi otoritenin kulu haline getiriyordu.

Ülkücüler, Türkiye'nin "şahsiyet erozyonu"na karşı en çok direnen zümresiydi.

Kültür erozyonu, kişiyi dış siyasi otoritelerin kulu haline getiriyordu. 

Ülkücüler, "kültür erozyonu"na karşı da gürgen gibi direniyordu.

"İdeolojik ve doktrinererozyon"a karşı da bayraklaşan, yine Ülkücüler olmuştu.

Herkesin bu damarlı, budaklı, köklü duruşu dikkate almasında fayda vardı.

Ceviz ağacından lokum sandığı çakılmaz; kavaktan da çeyizsandığı olmazdı.

Yüz yıl önce bir padişah, "halk bir sürü, ben de çoban!.." diyordu.

Kırk yıl önce ise bir Başbuğ bize "Bozkurtların sadece Allah'a kulluk edeceğini" söyledi.

"Allah-u ekber" böyle bir şeydi.

Bizi bugün erozyonlardan, satmaktan ve satılmaktan koruyan, 

Bizi, Mustafa Pehlivanoğlu'yla, Ali Bülent Orkan'la, Selçuk Duracık'la paydaş kılan nokta…  

İşte bu "Bozkurt" kültürüdür.

HepimizGladstone marka bir kırmızı ışığın önünde…

Sağdan soldan hiç araba geçmese bilepür dikkatbeklerken kimse"özgürlük edebiyatı" yapmasın!..

Emir zincirinin ilk halkası, "ilahi" olan bir davada;

"Fikirde hür, emirde robot" olmak…

Son halkada bile…

Özgürlüğün ta kendisidir.