Başkent Ankara’da bir başka olur Ramazan.. Kastım klasik Ramazan eğlenceleri değil, zaten ondan da pek eser kalmadı ya!..

İftar yemeklerinden bahsedeceğim. Biz, medya mensupları Ramazan’ın ilk haftasında ailemizle birlikte çoluk çocuk bir arada iftar ettik ettik, sonra zor zaman ayırırız evdekilere. Görevlerimiz gereği siyasilerin, kurumların iftar davetlerine katılırız. Bazen de özel arkadaşlarımızla bir araya geliriz. Daha oruç açılmadan masanın başında başlanır pek tabii siyaset konuşulmaya. Çorbalar içildikten sonra kısa bir sigara molası, yemek tamamlanır, hemen akşam namazı eda edilir. Sonra da gelsin çaylar gitsin çaylar.. Siyaset de siyaset.. Her ne kadar karşıt düşünceler de olsa Ramazan’ın kendine özgü  hoşgörüsü ile pek iyi dinleriz birbirimizi. Neler konuşulur neler o iftar sofralarında bir bilseniz!..
E, gazetecisin anlat da biz de bilelim o zaman.
Olmaaz!..

İftar davetlerinin bazıları resmidir. Protokol kuralları başkent havasına uygun, orada da tam manası ile işler. Sizin anlayacağınız; basına açıktır. Zevatın konuşmalarını not ederiz; çok acilse o gece yoksa ertesi gün sizlere ulaştırırız. Protokol kurallarının geçerli olmadığı iftarlar ise çok özeldir. Konuşulanlar o masada kalır. Sizlere, o iftara gittiğimizi bile yazıp çizemeyiz. Karnımız şişer patlayacak duruma geliriz ama ne fayda!.. Meslek namusu..

Size, bugün o resmi hüviyetli bir iftardan; önceki gün katıldığım Gazeteci ve Yazarlar Vakfı’nın Ankara iftarından izlenimler aktaracağım. Daha önceki senelerde de davet üzere katıldım GYV’nin iftarlarına. Ama bu sene ortam çok farklıydı. En azından geçen seneki ile kıyaslayayım. Geçen Ramazan iftar, Ankara’nın en büyük salonlarından biri olan ATO Congresium’da verilmişti. Gaflete düşüp arabamla gitmiştim. Kırmızı ve siyah plakalı arabalardan dolayı bırakın park yerine girmeyi neredeyse arabayı  “ne olursa olsun”  diyip yolun ortasına bırakacaktım. Neyse ki bir taksi şoförü imdadıma yetişmişti de arabamı güvenli bir yere bırakıp ancak yürüyerek zar zor salona varabilmiştim. Masalar çakılı doluydu. Her masaya Bakanlar, yüksek düzeyde bürokratlar yerleştirilmişti. Neredeyse AKP milletvekillerinin tamamı oradaydı. Gecikip de masada yer bulamayanlar ayaküstü iftar edebilmişti. Üst düzey davetliler görüntü verme yarışı içinde bitap düşmüşlerdi!.. Protokol konuşmalarını dinlemekten kırılacaktık neredeyse!..

Sebebi her neyse!.. GYV’nin bu seneki iftarının havası daha farklıydı. Bu sefer arabamı almadan gittim Ankara’nın ünlü Hacı Baba Lokantasına. Keşke alsaymışım. Boşuna taksi parası ödedim. Rahatlıkla park yeri bulurdum.. Kırmızı, siyah plakalı tek bir araba yoktu.

Yemek salonuna girdiğimde iftara daha 20 dakika kalmasına rağmen eski yoğunluk yoktu.  “Nerede o Bakanlar, Müsteşarlar, Genel Müdürler, bakın biz de geldik diye birbirlerini çiğnercesine görüntü veren AKP’li zevat”  diye kendi kendime sordum. Tek bir Bakan, bürokrat, AKP’li milletvekili yoktu. AKP’den istifa eden Ertuğrul Günay, İdris Naim Şahin, CHP’den Faruk Loğoğlu, Mansur Yavaş vardı. Normal ebattaki salona rahat sığdık. İzdiham olmadı. İtiraf etmeliyim; daha samimi bir hava hakimdi iftar sofralarına. Yalandan birbirlerine referans eden soytarılar doğal seleksiyona uğramıştı. Geçen senelerde olduğu gibi yabancı misyon temsilcilerinin katılımı yine büyüktü.

Protokol konuşmalarına geçilmeden önce masalarda siyaset konuşuldu. Bu sene fark büyüktü; geçen senelerde benim gibi sadece birkaç aklı evvel (!) AKP muhalifi aleyhte sohbet edebilme imkanı bulabilirken bu sefer bizim gibilere sadece susup dinlemek düştü. Dinlediğimiz ve kulağımıza uzak masalardan gelen AKP eleştirilerine inanmakta ben bile çok zorluk çektim desem mübalağa etmemiş olurum. 

Protokol konuşmalarına da misliyle yansıdı bu hava. Çok sevdiğim ve çalışmalarını takdirle izlediği GYV Ankara Temsilcisi Hüseyin Mercan, kısa ve güzel bir konuşma yaptı, huzurun önemine değindi. GYV Başkanı Mustafa Yeşil,  “Geçen Ramazan yeni anayasa neden gecikti diye tartışıyorduk. Anayasa Komisyonu Başkanı buradaydı..”  diyerek önemli bir gönderme yaptı. Yeşil, AKP’yi sert bir tonda eleştirirken  “Ama siz dilinizle, ağzınız oruçluyken nefret saçarsanız, insanları taksim edip bölerseniz, sevgi bağlarını dilinizle keserseniz, Yunus’un dediği gibi ‘eğer kalpleri yıkarsanız’, ne tuttuğunuz oruç oruçtur, ne kıldığınız namaz namazdır” dedi.

En çarpıcı tespiti ise AKP’den kopan eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay şu sözlerle yaptı;
 “Birkaç yıl evvelki toplantılarda protokol çoğalmaya, millet azalmaya başlamıştı. Bu akşam ilk defa protokolün azaldığını milletin çoğaldığını görüyorum. Bunu hayra vesile sayıyorum.” 

İftardan sonra, Konya yoluna çıktığımda taksi bulup bir an önce nargileme  kavuşmaya çalışırken, yüce yaratana tekrar yalvarırcasına içimden dua ediyordum;

 “Allah’ım, oğluma ne olur bu sene istediği üniversitelerden birini kazanmasını hayırlıysa nasip et”..
İftarla bu duanın ne alakası var diye soracaksanız!..
Müsaade edin o da bende kalsın!..