Bakalım bu tiyatroların sonu nereye varacak?.. Musullu MİT tiyatrosu.. Eş zamanlı Suriye sınırımızda tezgahlanan  “Kobani” tiyatrosu...
Sakın ha! Bana  “Kör müsün? İnsanlık trajedisini görmüyor musun?”  diye yüklenmeye kalkmayın..
Görmez olur muyum!.. Masum insanların gerçek leş yiyiciler tarafından nasıl kullanıldığını nasıl hunharca ölüme gönderildiklerini acı içinde izliyorum. Köken ve inançları ne olursa olsun insanların ırz ve namuslarının ne hallere düşürüldüğünü acı içinde takip ediyorum.. Takip ettiğim ve insanlık onuru adına çok utandığım bir gerçek daha var; leş yiyiciler tarafından yazılan senaryo ve uşaklarının oynadığı tiyatro ve tiyatrolar dizisi..
Son iki sahneden birisi, özel harekatçı polisin  “MİT görevlileri, IŞİD bizi serbest bıraktıktan 4 saat sonra teslim aldı” itirafı ile patladı.. Büyük bir ihtimalle havuz medyası bu polisin paralelci olduğunu tüm delilleri ile ortaya koyacaktır!.. Musul tiyatrosunun, ABD’den gelen Recep Erdoğan’ın aldığı talimatların millete yutturulması için bir süre daha devam etmesi lazım..
Musul tiyatrosu ile birlikte 24 saat kesintisiz seyrettirildiğimiz  “Kobani” tiyatrosunun da devam etmesi gerekiyor!..
Yattığınız derin uykudan uyanır mısınız? Bilemem..
Gerçeklerin sadece bir bölümünü de biz patlatalım..  “Kobani”  tiyatrosundan..
Genel Müdür Ahmet Davutoğlu’nun U dönüşü yaptıktan sonra sınırımızın içinde yerleştirilen Suriyeli Kürtlerin(özellikle ilk gelen 4 bin kişi içinden) bazıları güvenlik güçlerine giderek önemli itiraflarda bulundular. Bölge kaynaklarından ve güvenlik raporlarına da yansıyan ifadeler şöyle;
 “Bizi sınıra PYD zorla sürdü. Gidin, sınıra yığılacaksınız, dönerseniz vururuz denildi. 700-800 metre arkamızda silahlarla beklediler. Biz buraya gelene kadar çatışma falan da görmedik. Geriye dönersek bizi PYD acımadan öldürür.”  
Bölücü Kürtlerin algıyı yerleştirmek için  “Kobani” dedikleri Ayn el Arap bölgesinin gerçeklerine bakalım. Burası tam 11 yerleşim bölgesinden oluşuyor; 3’ü Kürt, 4’ü Arap ve 4’ü de Türkmen bölgesi. IŞİD vuruyor, her ne hikmetse  “Kobani”den bir tek Kürtler kaçıyor, Arap ve Türkmenler’den ise herhalde rahatları çok yerinde olacak ki ses seda gelmiyor!..
Şu işe bakın ki!.. Resmi rakamlara göre  “Kobani” den kaçıp Türkiye’ye yerleşen Suriyeli Kürtlerin 40 bine yakını da  “genç nüfus”  olarak adlandırdığımız erkek yaş grubundan..
Bir de; bebek katilinin İmralı’dan, sivil uzantılarının da sınıra gelip şarlatanlıklarıyla birlikte yaptığı  “Kobani için seferberlik” çağrıları var!..
Havuz medyasının ve tüm yandaşların ortaklaşa  “sınırımızdan öbür tarafa her gün yüzlerce Kürt genci Kobani’ye savaşmaya”  gidiyor diye cilaladığı   görüntüler..
Tüm bunların aslı astarını da bölgedeki kaynaklardan sordum. Aldığım cevabı aynen iletiyorum:
 “Kobani’ye günde 20’ye yakın genç geçiyor. Gözlerden biraz uzaklaşıyorlar. Sonra sessiz bir bölgede uyuyup bekliyorlar. Gece olunca da tekrar Türkiye’ye dönüş yapıyorlar. Trafik her gün böyle devam ediyor.” 
Her gün Süleyman Şah Saygı Karakolu ile ilgili yandaş medyada üretilen senaryo haberlerine gelince... Kaynaklar, Süleyman Şah ile ilgili bir tehlikenin söz konusu olamadığı gibi civardaki Arap ve Türkmen köylerinden de  huzursuzluk haberlerinin kendilerine yansımadığını belirtiyor. (Bu haber üzerine bakalım bugünden itibaren ne senaryolar izleyeceğiz-aht-)
Tiyatro bu!.. Güler misiniz ağlar mısınız?.. Kararı sizin.. Fakat amaç belli; Ayn el Arap, Irak-Suriye hattında çok önemli bir koridor. IŞİD için de PYD için de hayati önemde. PYD’nin amacı burayı uluslararası güçlerin yardımı ile tamamen ele geçirip Kürtleştirmek ve Irak ile Suriye Kürtlerinin birleşme noktası haline getirmek.
Bir de, bir zamanların postal yalayıcısı Barzani’ye bakın!.. Dün tüm TV’lerde adeta şenlik vardı. Neymiş efendim.. Barzani’den Şanlıurfa’daki sığınmacılara bilmem kaç TIR dolusu yardım gelmiş.. miş..
Pişmiş kellelerden biri de ar edip soramıyor;  “Yahu Barzani efendi!. Milyar dolarlık uçsuz bucaksız petrol kuyularının üzerinde keyif içinde oturup zevk sefa sürüyorsun. Kardeşlerinin durumuna bu kadar çok üzülüyorsan Türkiye’ye gelenlerden, fazla değil  50-60 binini alıp bölgende niye misafir etmiyorsun” diye..    
Ha!.. Bu arada istihbarat birimlerinden kulağıma gelen bir habere göre; amca Mesud Barzani ABD’yi kızdırdığı için zor durumdaymış. Bir saray darbesi ile yönetim tamamen yeğen Neçirvan Barzani’ye teslim edilebilirmiş. Barzani de Tarık Haşimi gibi Türkiye’de misafir edilirse hiç şaşırmayacakmışız!..
Bu saatten sonra sizi bilmem de ben hiç bir şeye şaşırmam!..
Biraz da ana hatlarını ve detaylarını herkesten önce YENİÇAĞ’da okuduğunuz adına tampon bölge veya güvenlik şeridi denen tartışmalara değinelim. Fazlaca detaya boğulmaya gerek yok. Ankara, Recep Erdoğan’ın ABD dönüşü sepetinden çıkacak yumurtaları bekliyor. Şu kadarını söylemekle  yetineyim;
TSK, her tür uç noktada harekata ilişkin planlarını hazırlamış durumda. Bu hafta Ankara kıran kırana müzakerelere sahne olacak.
Bugünkü yazımın son bölümünü Suriye sınırında, çakma Belediye Başkanı Gültan Kışanak ve onun zihniyetindekilere esaslı bir ders veren kahraman üsteğmene sakladım. Bölgeye giden tüm sıralı komutanlar kahraman üsteğmeni takdir edip alnından öptü. Sıralı komutanların üst üste ziyaretleri ve jestleri, sınırda görev yapan tüm birliklerde bayram sevinci yaşattı..
Demek ki!.. 
Kahramanlık; kurşun atmadan da silah kullanmadan da gereken sözler, gereken yerde, hak edenlere hak ettiğince söylenince de olabiliyormuş...