Bütün Oğuzların atası olarak kabul edilen Oğuz Kağan‘ın adından hareketle, “Gök – Oğuz” adından türeyerek oluştuğu düşünülen “Gagauz” adının kökeni hakkında farklı düşünceler de vardır. Yapılan araştırmalar, Gagauz Türkleri’nin Peçeneklerle çok yakın ilgisi olduğunu ortaya koymaktadır. Yaklaşık 11. yüzyılda Tuna’yı geçerek Balkanlar’a doğru göç eden Gagauzlar, daha sonra OrtodoksHristiyan olmuşlar, bir dönem Osmanlı hâkimiyetinde kaldıktan sonra 18 – 19. yüzyılda yaygınlaşan bağımsızlık hareketlerinden etkilenerek yeniden Tuna’ya doğru göç etmişlerdir. Sovyetler Birliği Gagauzların yerleşmesi için Tuna Nehri’nin çevresinde bir yer ayırmıştır. O dönemden beri bugün Komrat diye adlandırılan topraklarda yaşayan Gagauzlar, şu anda Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla kurulan Moldova Cumhuriyeti’ne bağlı “özerk” bir devlet olarak varlığını sürdürüyor. Bir “halk ayaklanması” biçiminde özerlik hakkını elde eden Gagauzlar‘ın kendi bayrakları, ulusal marşları, sınırlı yetkiler çerçevesinde yasama – yürütme – yargı erklerinin toplandığı bir meclisleri
(2) ve milletvekilleri bulunuyor. Her ne kadar Moldova Anayasası’nda belirlenen sınırlılıkları aşamasa da bu özerk devlet, kendi içinde düzeni sağlayabilecek güce sahip.
Loading...
Gagauzlar‘ın en dikkat çekici özellikleri, kuşkusuz Hristiyan olmalarıdır. Bugün dünyadaki bütün Türkler’in büyük kısmı Müslümandır. Gagauzlar ise, Altay, Tuva, Çuvaş, Yakut… Türkleri gibi Müslüman değillerdir. Bu konu, geçmişten beri çok tartışılmıştır. Günümüzde sığ düşünceli bazı kimseler, “Müslüman olmayan, Türk olamaz.” gibi söylemlerde bulunmuşlardır. Bu uydurma sözlere inanmak, gözümüzü dünyaya kapatmak demektir. Türkçülerle Türk – İslam sentezcileri arasında tartışmalara neden olan Gagauzlar, ne yazık ki bu tartışmaların gölgesinde kalacak kadar ilgisiz bırakılmıştır. Hatta hep “Müslüman bir ülke ile Gagauzlar savaşsalar, hangisine yardıma gidersiniz?” diye bir soru sorulur. Bu soru, Türklüğü ve Türkçülüğü yaralamaktan başka amaç taşımayan, özünde “Türkçülükten” çok “ümmetçiliği” benimseyen kişilerce ortaya atılmış düşüncelerdir. Böyle bir durumda, gerçek bir Türkçünün kuşkusuz “Gagauzlardan” yana olması gerekir. İşte bu tartışmalar nedeniyle dinleri yüzünden eleştirilen Gagauzlar, gereksiz ve anlamsız saplantılar dolayısıyla ilgisiz bırakılmışlardır.
Gagauzlar, Ortodoks Hrisiyanlığını benimsemiş bir Türk topluluğudur. Balkanlar’a Karadeniz’in kuzeyinden göç etmeleri ve göç yolları üzerinde Müslüman toplumlarla karşılaşmamaları nedeniyle gittikleri yerde yaşayan Slavların dininden etkilenmiş ve Hristiyanolmuşlardır. Hristiyanlıkları oldukça eski tarihe dayanmaktadır. Benimsedikleri din, normal Ortodoks Hristiyanlığından oldukça farklıdır. Hristiyanlığa ters düşecek inanışları da bulunmaktadır. Çünkü Gagauzlar, eski Türk inancı olan “Gök Tanrı Dini” (Şamanizm)ile Hristiyanlığı birleştirip, özgün bir inanç yapısı oluşturmuşlardır. Örnek vermek gerekirse, Hristiyanlıkta “kurban” kesme ibadeti yoktur. Hatta bu pek uygun görülmez; fakat Gagauzlar eski Türk inancında “Iduk” (kutsal) kabul edilen Tanrı için her yıl kurban keserler. Bunun yanında Şamanizm‘deki doğaya verilen değer, Gagauzlar‘da da devam etmektedir. Gagauzlar, din konusunda tıpkı soylarına düşkün oldukları gibi bağlılık gösterirler. Kendilerine özgü inanç yapılarını, her zaman savunurlar. Çoğu zaman klasik Ortodoks öğretilerine ters düşebilecek inanışları benimserler; fakat bunu hiçbir zaman yanlış görmezler. Onlar için “aforoz” edilmek hiçbir şey ifade etmez. Yani, aslında Ortodoks olmalarına rağmen, eski dinlerine ait inançlarını da terk etmemeleriyle yeni bir yapı oluşturmuş, bu yapıya da sıkı sıkıya bağlı kalarak kendilerine doğru gelen bir inanışa sahip olmuşlardır. Bu inanışlar, kuşkusuz kişileri veya toplumları ilgilendiren konuları içerir. Bunun için Gagauzları sadece Hristiyan oldukları için eleştirmek çok bağnazca bir düşüncedir. Bugün bütün Azerbaycan Türkleri Hristiyan olsa, onların yine özleri Türk‘tür. Onları sırf Hristiyan oldular diye silip atmak, Türklük bilincini hakkıyla benimsememiş olmaya işarettir.
Gagauzlar, şaraba çok önem verirler. Çünkü gelirlerinin yarısından fazlası şaraptan elde ederler. Ülkenin topraklarının pek verimli olmaması ve yağış miktarlarının azlığı nedeniyle kurak iklimin görülmesi dolayısıyla, tarım bu bölgede pek gelişememiştir. Toprağı el emeği, göz nuru olarak işlemek isteyen Gök Oğuzlar, belli bölgelerde toprağı canlandırmış ve sulama sorunlarına rağmen özellikle “bağcılığı” geliştirmişlerdir. Çok kaliteli üzümler yetiştiren Gagauzlarda, hemen hemen her evde bu üzümlerden şarap yapılıyormuş. Her evin bodrum katında bir bölüm varmış ve burada şaraplar yapılıp mayalanmaya bırakılırmış. Konuklara şarap ikram edilmeden bırakılmazmış. Zaten ürettikleri şarapların çoğunu, yurt dışına çok iyi paraya satıyorlarmış. Hem böylesine güzel bir gelir kaynağı sağlayan hem de artık kültüre işleyen şaraba bu bağlamda çok önem vermişlerdir. Üzümün dışında, ayçiçeği, tütün, soya… tarımı da yapılıyormuş. Sanayi pek gelişmemiş; fakat yine de irili ufaklı 50’ye yakın farklı dallarda fabrikalar bulunmaktaymış.
Moldova Lirası (ML)’nı kullanan Gagauzlar‘da ekonomik durum orta düzeydedir. Eğitim ise oldukça gelişmiştir. Gagauzya genelinde 45’e yakın kütüphane, ilk – orta ve lise düzeyinde eğitim veren 55 tane okul ve Türkiye Cumhuriyeti’nin de katkılarıyla kurulan Komrat Üniversitesi bulunuyor. Bunların dışında TİKA’nın desteğiyle kurulan Atatürk Kültür Evi ve müzeler de varmış. Türkiye’ye çok ilgili olan ve Türkiye Türklerini çok seven Gagauzların, genellikle Komrat bölgesinde dinlenebilen Gagauz Radyosu’nda Gagauzca yayınlar yapılıyor ve yayınlardan kalan kısımlarda TRT-FM yayınları veriliyor. Ayrıca her gün, hemen hemen her eve bir gazete girer. Roman, öykü, şiir… gibi türlerde eserler de yazılıp basılmaktadır.
Anlatılanlardan anlayacağınız üzere, Gagauzlar yüzlerce yıldır soydaşlarından ayrı yaşadıkları hâlde öz dilini kullanan, Türklüğünebağlı ve çoğu Türkçülerden oluşan bir Türk topluluğudur. Oradaki soydaşlarımızın çoğu, daha iyi şeyler yapabilmek adına bizlerin desteğini ve ilgisini bekliyor. Ben, aynı boydan olduğumuz soydaşlarımıza yürekten sevgilerimi yolluyor ve varlığımızı birleştireceğimiz o kut’lu gün için şu benzetmeyi yapmak istiyorum: Korun (ateşin) üstü külle kaplansa da, ateş o külün dibinde yanmaya devam eder. Bir gün bir rüzgâr çıkar da o küller savrulursa dört yana, Türk’ün gücüne benzettiğim o ateş yeniden bütün dünyayı ışıtmaya / ısıtamaya başlar.Gagauz soydaşlarımıza ait olan “Mari Kız” türküsünü dinlemek için “buraya” dokunabilir, “buradaki” sayfa ile de kandaşlarımızla ilgili resimlere ulaşabilirsiniz.
Tanrı, bütün soydaşlarımızı korusun!
Yavuz Tanyeri (Kaynak: Bilgicik.com)