YAŞAM

Peygamberimiz-Adalet-Ahirzaman-Özgürlüklere saygı

Kıssalar Diyarından bir paylaşım...

 Peygamberimiz-Adalet-Ahirzaman-Özgürlüklere saygı

Bir defasında Medine’de Müslümanlarla birlikte otururken önlerinden geçen bir cenaze önünde ayağa kalkmıştır. Onun bu tutumu karşısında “Ey Peygamber o ölen bir Müslüman değildi” denilmesi üzere “o da bir can taşımıyor muydu?” diyerek insanlar arasındaki en temel asgari müşterek olan insan olma niteliğinin önemini vurgulamıştır.

Temel Hak ve Özgürlüklere Saygı

 Hz. Peygamber, hitap ettiği insanların inanç, düşünce ve yaşam biçimindeki farklılıklarından çok insan olmaları özelliklerini öncelikle dikkate almıştır. Bir başka ifadeyle etrafındakilere insan oldukları ve herkes gibi bir can taşıdıkları gerçeğinden hareketle davranmıştır. Bu konuda Müslüman olsun olmasın insanlar arasında bir ayrım da yapmamıştır. Örneğin bir defasında Medine’de Müslümanlarla birlikte otururken önlerinden geçen bir cenaze önünde ayağa kalkmıştır. Onun bu tutumu karşısında “Ey Peygamber o ölen bir Müslüman değildi” denilmesi üzere “o da bir can taşımıyor muydu?” diyerek insanlar arasındaki en temel asgari müşterek olan insan olma niteliğinin önemini vurgulamıştır.

Müslümanlarla bir arada yaşayan gayr-i müslimlerin can, mal, ırz ve din özgürlüklerini garanti altına almış; bunlara büyük önem vermiştir. Esasen bu, dinin koruması gereken temel değerler olarak İslam’ın önem verdiği bir durumdur. Zira temel yaşam hakkına tekabül eden canın korunması, inanç özgürlüğüne tekabül eden dinin korunması, düşünce özgürlüğüne karşılık gelen aklın korunması, mal-mülk ve sermaye edinme özgürlüğüne karşılık olan malın korunması ile aile kurma ve çocuk sahibi olma özgürlüğüne tekabül eden neslin korunması İslam’a göre insana yönelik temel kutsal alanları oluşturmaktadır. Bunlar yalnızca Müslümanlar için değil bütün insanlar için geçerli olan haklardır. İşte Allah Rasûlü de içerisinde yaşadığı toplumda Müslüman olsun olmasın insanların bu temel haklarının korunmasına riayet etmiştir. Müslümanların antlaşmalısı olarak İslam toplumunda yaşayan gayr-i müslimlerle (zımmilere) ilişkilere yönelik “bir zımmiye eziyet eden Allah Rasûlü’ne eziyet etmiş olur. Allah Rasûlü’ne eziyet eden ise Allah’a eziyet etmiş olur.” diyerek onlara karşı takınılacak tavrın nasıl olması gerektiğine işaret etmiştir.

Adaletle Hükmetme

Hz. Peygamber insanlar arasında her zaman tarafsız bir hakem ve adaletle davranan ve orta yolu savunan bir önder olmuştur. O'nun hakemliği yalnızca Müslümanlar tarafından değil, gayr-i müslimler tarafından da önemsenmiştir. Bu nedenle olsa gerek, Medine döneminde gayr-i müslimler zaman zaman gerek Müslümanlarla aralarında yaşadıkları sorunlar konusunda gerekse kendi aralarındaki problemler konusunda O'nu hakem tutmuşlardır. Yahudiler arasında yaşanan bazı hukuki sorunlar karşısında Hz. Peygamber onların kendi hukuklarına göre aralarında hükmetmiştir. Hz. Peygamber’in adaletten ayrılmayan bu özelliği ve insanlar arasında güven odağı olan karakteri henüz Peygamber olmadan önce de bilinmektedir. Örneğin henüz bir gençken Mekke’de Kureyşliler arasında Haceru’l-Esved’in Kâbe’ye yerleştirilmesini kimin yapacağı konusunda ortaya çıkan ve oldukça tehlikeli bir şekilde gelişen sorunu onun hakemliği çözmüştür.

Hz. Peygamber gündelik yaşamda gayr-i müslimlerle sosyo-ekonomik ilişkilerini sürdürmüş; onlarla zaman zaman borç alış verişi içerisinde olmuştur. O'nun bir gayr-i müslimden aldığı borca karşılık zırhını rehin olarak bıraktığına dair rivayet oldukça dikkat çekicidir. Hz. Aişe’nin bildirdiğine göre Rasûlullah, zırhı otuz ölçek arpa karşılığı bir Yahudi’nin yanında rehin bulunmakta iken vefat etmiştir (Buharî, Cihad 89, Megazî 86; Müslim, Müsakat 124–126). Ayrıca gayr-i müslimlerle kurmaya çalıştığı iyi ilişkiler bağlamında onların davetlerine icabet etmiş ve onları dinlemiştir. Hatta bu nedenle bir seferinde kendisini yemeğe davet eden bir Yahudi’nin suikastına maruz kalmıştır.

AHİR ZAMANIN ALAMETLERİ

 

İbn- i Abbas diyor ki:

Resulullah (s.a.a) ömrünün son yılında yapmış olduğu veda haccında biz de O’nunla birlikte idik. Resulullah (s.a.a) Ka’be’nin kapısının halkasını tutarak bize dönüp şöyle buyurdular:

“Ey insanlar! Ahir zâmanın alametlerini size söyleyeyim mi?”

O gün Resulullah (s.a.a)’e herkesten yakın olan Selman: “Evet ya Resulellah” diye cevap verdi.

Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:

“Namazı zayi etmek, şehvet peşice gitmek, heva hevese uymak, zenginleri ululamak ve dini dünyaya satmak ahir zamanın alametlerindendir. O zaman müminin kalbi, gördüğü kötülüklerden ve onları önlemeğe gücünün olmadığından dolayı, tuzun suda eridiği gibi karnında erir.”

Selman: “Ya Resulellah! Böyle bir şey vaki olacak mı?” 

Resulullah (s.a.a): “Evet, canım elinde olan Allah’a andolsun ki, böyle bir durum vaki olacaktır. Ya Selman, o zamanda amirler zalim, vezirler fasık, başkanlar zalim, eminler ise hâin olacaklar.”

Selman: “Ya Resulellah! Böyle bir şey vuku bulacak mı?” 

Resulullah (s.a.a): “Allah’a andolsun ki, evet. Ya Selman, o zaman iyi işler kötü ve kötü işler ise iyi sayılacak; hâin emin sayılacak, emin ise hıyanet edecek; yalancı doğrulanacak, doğru konuşan ise yalanlanacaktır!”

Selman: “Ya Resulellah! Bunlar gerçekleşecek mi?”

Resulullah (s.a.a): “Evet, Allah’a andolsun ki, bunlar gerçekleşecektir. Ya Selman! O zaman kadınlar emirlik (yöneticilik) yapacak, cariyelerle istişare edilecek, çocuklar minbere çıkacak, yalan konuşmak hoş ve güzel sayılacak, zekat vermek zarar, beyt’ul-mala ait mal ise ganimet sayılacak; evlatlar, anne ve babalarına kaba, arkadaşlarına ise iyi davranacaklar; kuyruklu yıldız doğacaktır!”

Selman: “Ya Resulellah! Böyle bir şey vuku bulacak mı?” 

Resulullah (s.a.a): “Evet, Allah’a andolsun ki, böyle olacaktır. Ya Selman! O zamanda kadınlar ticarette kocalarıyla ortak olacaklar, yağmur gayet azalacak, cömertler cimri olacak, fakirler küçümsenecek, pazarlar birbirine yakın olacak, biri: “Bir şey satmadım” diyecek, diğeri: “Bir kâr etmedim” diyecek; herkes Allah’tan şikayet edecek.”

Selman: “Ya Resulellah! Bu gibi şeyler olacak mı?”

Resulullah (s.a.a): “Evet, Allah’a andolsun ki, bunlar gerçekleşecektir. O zaman halka öyle insanlar hükümet edecek ki, itiraz etmek için konuşurlarsa, öldürülürler; susarlarsa, malları yağma edilir; hakları çiğnenir, kanları dökülür, kalpleri korkuyla dolar; onları korkuya kapılmış olarak görürsün.”

Selman: “Ya Resulellah! Bunlar olacak mı?”

Resulullah (s.a.a): “Evet, canım elinde olan Allah’a andolsun ki, bunlar vuku bulacaktır. Ya Selman! O zamanda doğu ve batıdan eşyalar (ve kanunlar) getirilecek, ümmetim çeşitli renklere girecek (ahlakları bozulacak), ümmetimden (dini bilgi açısından) zayıf olanların vay haline, Allah'tan taraf onların vay haline! Ne küçüğe acıyacaklar, ne büyüğe saygı gösterecekler ve ne de günahkarın suçundan geçecekler. Sözleri sövüş ve çirkin sözlerdir; cüsseleri insan cüssesi gibidir oysa kalpleri şeytanların kalpleri gibidir.”

Selman: “Ya Resulellah! Bunlar gerçekleşecek mi?”

Resulullah (s.a.a): “Evet, Allah’a andolsun ki, bunlar gerçekleşecektir. Ya Selman! O zamanda erkekler erkeklerle, kadınlar da kadınlarla yetinecek; evdeki kızlara kıskanıldı gibi erkek çocuklara da kıskanılacaktır; erkekler kendilerini kadınlara benzetecek, kadınlar da kendilerini erkeklere benzetecekler; kadınlar eğeri olan bineklere binecekler, ümmetimden taraf Allah’ın laneti onların üzerine olsun!”

Selman: “Ya Resulellah, bunlar vuku bulacak mı?”

Resulullah (s.a.a): “Evet, Allah’a andolsun ki, bunlar vuku bulacaktır. Kilise ve havraların süslendiği gibi camiler süslenecektir; Kurânlar ziynetlenecektir; minareler yükselecektir; namaz kılanların safları, kalplerin birbirlerine karşı kin duymasına ve dillerin farklı olmasıyla birlikte artıp çoğalacaktır.”

Selman: “Ya Resulellah! Bunlar vuku bulacak mı?”

Resulullah (s.a.a): “Evet, Allah’a andolsun ki, böyle olacaktır. (Ya Selman!) O zaman ümmetimin erkekleri altınla süslenecek, ipek elbise ve kaplanın postunu giyecekler.

Selman: “Ya Resulellah! Bunlar vaki olacak mı?”

Resulullah (s.a.a): “Evet, Allah’a ant olsun ki bunlar vaki olacaktır. Ya Selman! O Zaman halk arasında fâiz yaygınlaşacak, gaybet ve rüşvetle muamele yapılacak ve din bırakılıp dünya tutulacaktır.”

Selman: “Ya Resulellah! Bu durum gerçekleşecek mi?”

Resulullah (s.a.a): “Evet, ruhum elinde olan Allah’a andolsun ki, böyle olacaktır. Ya Selman! O zaman talak artacak, Allah için had (şer’i ceza) uygulanmayacak ve (bu işleriyle) Allah’a bir zarar dokunduramayacaklar.”

Selman: “Ya Resulellah! Bunlar vaki olacak mı?”

Resulullah (s.a.a): “Evet, Allah’a andolsun ki, bunlar vaki olacaktır. Ya Selman! O zaman şarkı söyleyen kadınlar ve çalgı aletleri ortaya çıkacak ve ümmetimin kötüleri onların peşice gidecekler.”

Selman: “Ya Resulellah! Bunlar olacak mı?”

Resulullah (s.a.a): “Evet, Allah’a andolsun ki, bunlar olacaktır. Ya Selman! O zaman ümmetimin zenginleri gezi, orta hallileri ticaret, fakirleri ise gösteriş için hacca gidecekler. İşte o zaman bir grup insan, Kur’an’ı Allah’tan gayrisi için öğrenecekler, onunla şarkı için algılayacaklar, veled’üz-zinalar çoğalacak, Kur’an’la teğanni edilecek, dünya için birbirlerine düşman olacaklar.”

Selam: “Ya Resulullah! Bunlar gerçekleşecek mi?”

Resulullah (s.a.a): “Evet, canım elinde olan Allah’a andolsun ki, böyle olacaktır. Ya Selman! O zaman ihtiram kalkacak, günah kazanılacak, kötüler iyilere musallat olacak, yalan yaygınlaşacak, inat aşikar olacak, fakirlik çoğalacak, elbiselerle övünecekler, zamansız yağmurlara uğrayacaklar, tavla, satranç, küçük davul ve çalgı aletlerini benimseyecekler; iyiliğe emretmek ve kötülükten sakındırmayı kötü sayacaklar, gerçek mümin o zamanda cariyeden daha hor ve hakir olacak, Kurân okuyanlar ve ibadet edenler birbirlerini azarlayacaklar; oysa onlar gökler aleminde ercas ve encas (çirkef ve necis) olarak çağrılmaktalar.”

Selman: “Ya Resulullah! Bunlar gerçekleşecek mi?”

Resulullah (s.a.a): “Evet, Allah’a andolsun ki, bunlar gerçekleşecektir. Ya Selman! O zaman zenginler fakirlikten korkacak; öyle ki fakir bir adam cemaatin arasında dolaştığında eline bir şey bırakan kimse bulunmayacaktır.”

Selman: “Ya Resulullah! Böyle bir zaman gelecek mi?”

Resulullah (s.a.a): “Evet, Allah’a andolsun ki, böyle bir zaman vuku bulacaktır. Ya Selman! O zaman ruveybize insanlar söz sahibi olacaklar.”

Selman: “Ya Resulullah, anam ve babam sana feda olsun “ruveybize” kimdir?” diye sorduğunda Resulullah buyurdular ki:

“Toplumun işleri hakkında konuşmaya liyakati olmayan (hakir ve ahmak) kimsedir. Çok geçmeksizin herkesin duyacağı bir şekilde yerden bir ses çıkacak, sonra yer içerisindeki altın ve gümüş hazinelerini dışarı çıkaracak, ama (kıyamet yaklaştığından dolayı) insana bir faydası olmayacaktır...

 

ADALET MAZHARI ALİ (A.S)

Hz. Ali (a.s)’ın şahadetinden sonra İmare’nin kızı “Sude”, Muaviye’nin kendilerine tayin etmiş olduğu zalim bir validen şikayet etmek için onun yanına gitti.

Sude, Siffin savaşında Hz. Ali (a.s)’ın ordusuyla birlikte idi ve halkı Muaviye’nin ordusu aleyhine kışkırtıyordu.

Muaviye onun kim olduğunu öğrenince onun şikayetini dinlemedi ve onu kınayarak şöyle dedi:

“Sıffin savaşında Ali’nin ordusunu aleyhimize kışkırtmış olduğunu unutmuş musun?” Nihayet şöyle dedi: “İsteğin nedir?”

Sude cevaben şöyle dedi:

“Allah-u Teala, bizim işimiz ve sana farz kıldığı hakkımız hakkında seni sorgulayacaktır. Sürekli senden taraf bazı kimseler (vali olarak) bize geliyor, senin onlara vermiş olduğun saltanat gücüyle bizlere baskı ve zulüm yapıyor, buğday sümbülü gibi bizi biçiyor, üzerlik gibi bizi çiğniyor, bizi hor-hakir ediyor ve ölümü bize tattırıyor. İşte bu “Buşr b. Ertat” sizden taraf gelerek erkeklerimizi öldürdü, mallarımızı yağmaladı. Eğer senin itaatini gözetmeseydik, ona karşı çıkabilirdik, zulmünün önünü alabilirdik. Onu azledersen teşekkür ederiz, aksi takdirde size karşı düşman kesiliriz. Muaviye onun bu sözlerine karşı şöyle dedi:

“Ey Sûde, beni kavminle mi tehdit ediyorsun? Seni serkeş deveye bindirterek Buşr b. Ertat’ın yanına döndürmeği ve senin hakkında onun hüküm vermesini karar aldım!”

Sûde, (Muaviye’nin bu tavrına karşı) başını önüne eğip biraz düşündükten sonra şu iki beyt şiiri okudu:

“Allah rahmet etsin o ruha ki, kabrin onu kuşatmasıyla adalet de onunla defnedildi.

O, hakkın dışında bir şey aramayacağına dair onunla ahitleşmişti; derken hakla iman (onun imanıyla hak) birleşmiş oluverdi.”

Muaviye: “Ey Sude! Bu sözden kimi kastediyorsun? diye sorduğunda, Sude cevaben şöyle dedi:

“Allah’a andolsun ki, o şahıs Emir’ul-Müminin Ali b. Ebi Talib’dir. Onun hükümeti döneminde memurlardan biri sadaka toplamak için bizim bölgeye geldi. Bize zulmedince onu şikayet etmek için Hz. Ali’nin yanına gittim. Onun yanına vardığımda o namaz kılmak için ayağa kalkmıştı. Beni görünce namazdan vazgeçip şefkat ve merhametle benim yanıma gelerek: “Bir işin mi vardır?” diye sordu. Ben de “Evet” dedim. Sonra memurun bize yaptığı zulmü ona anlattım. Sözlerimi duyunca ağladı. Daha sonra şöyle buyurdu: “Allah’ım, sen şahitsin ki ben onlara, yaratıklarına zulüm yapmaları için emretmedim.”

Sonra bir deri çıkararak şöyle yazdı:

“Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla. Rabbinizden taraf size bir delil ve burhan (Kur’an) gelmiştir. O halde muamelelerde ölçü ve terazileri doğru ve tam tutun; halkın eşyalarından bir şey azaltmayın, onları eksik ölçmeyin; yeryüzünde onu ıslah ettikten sonra bozgunculuk yapmayın; inanmış iseniz bu sizin için daha hayırladır. Mektubumu okuduğunda, emrimiz doğrultusunda toplamış olduğun malları, onları senden alacak birisi yanına gelene dek koru. Vesselam.”

Sonra o mektubu, o şahısa ulaştırmam için bana verdi. Ben de o mektubu sahibine ulaştırdım. Derken o memur, mezkur mektupla azledilmiş olduğu halde bizden uzaklaşmış oldu.”

Muaviye bu sözleri duyunca şöyle dedi: “Bu kadına, istediği şekilde bir mektup yazın ve onu bir şikayeti olmaksızın razı olduğu halde kendi şehrine geri döndürün.”