18 Nisan 2013’te,  “Dönemin Başbakanı” nın önüne Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) bir metin koyuyor. Üç sayfalık metnin  “Sonuç ve Değerlendirme”  bölümünde şöyle yazıyor:
“İran’a yönelik ekonomik ambargoya rağmen İran’ın/İranlı şahısların para transferleri gerçekleştirmesi bağlamında, (...)’ın yakın gelecekte ABD tarafından yasaklı kişiler listesine dahil edilebileceği, şahsın Türkiye’deki faaliyetleri nedeniyle başta magazin medyası olmak üzere kamuoyunun dikkatlerini üzerine çeken (...)’ın Ekonomi Bakanı (...) ve İçişleri Bakanı (...) ile mevcut ilişkisinin ortaya çıkması halinde, söz konusu hususların hükümet aleyhinde kullanılabileceği değerlendirilmiştir.”
İsimleri malûm kişilerin ve daha başkalarının gayr-i kanunî ilişkileri bir bir tespit edilmiş.
17/25 Aralık 2003 yolsuzluk soruşturmalarında, bilumum kanunsuz işler ortaya saçılmadan MİT, bizzat Hükûmet’i korumak için zahmetlere girip soygun manivelasını ortaya çıkardığı hâlde,  “Devrin Başbakanı” , cansipârâne savunduğu H. Fidan’ın yönettiği ve onun izniyle önüne konan dosyayı neden görmemezlikten geldi?
Veya  “Bir bakın şuna; bir şeyler var mı?”  dedi de, maiyetindekiler  “Devrin Başbakanı”nı mı uyuttu?
Önce bu muamma çözülmelidir.
Gerçekten dosya bir kenara bırakıldıysa çok vahim ve asıl suç merkezinin kim olduğu çok açık.
Kılçıklar omurganın habercisidir.
“Devrin Başbakanı” , rüşvet dağıttığı iddia edilen İranlı delikanlı için  “Hayırsever işadamı”  dedi mi?... Evet, dedi.
“Devrin Başbakanı”, ikinci yolsuzluk bombanın patlatılmasının engellendiği 25 Aralık 2005 günü, Pakistan dönüşü, 17 Aralık’ta yolsuzluk ilişkileri olduğu iddiası açığa çıkan 4 bakanla otobüsün üstünde şakşakçıları selâmladı mı?... Evet, selâmladı.
“Devrin Başbakanı”, 17 Aralık günü telefon konuşmalarını, 25 Aralık’ta ortaya çıkan  “havuz”  paraları için  “Ben ne sıfırlamaları konuştum, ne havuza para topladım.”  diyebildi mi?... Hayır, diyemedi.
Hâdise bu katar büyükken, hâkimlerin, savcıların yerlerinin değiştirilmesi, yeni mahkemeler kurulması ve birkaç savcının kararıyla 17 ve 25 Aralık’ın üstünün örtülmek istenmesi bir  “korku” yu işaret ediyor mu, etmiyor mu?
Sıralamalara gerek yok. Pek çok kılçık bir omurgaya bağlanıyor.
“Devrin Başbakanı”  için  “uğruna ölürüz”  havasında yazan kalemleri ve hususiyetle hırsızlık fetvası verdiği söylenen Hayrettin Karaman yolsuzlukları kabul eden yazılar yazmak mecburiyetinde kalmışlarsa, muhalefet meselenin üzerine var gücüyle gitmesi gerekir.
Önümüzdeki çarşamba Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğunun ortaya çıkarıldığı günün başlangıcı...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 17-25 Aralık arasında tam 9 yerde miting yapacaklarını söyledi. Hakikatler öyle haykırılmalı ki, halk bizatihi hesap sorsun.
MHP’nin ne gibi hazırlık yaptığını en yetkililere sormama rağmen öğrenemedim. Yolsuzluğa karşı, parti gözetilmeden herkes tavır almalıdır. Mitingler, paneller düzenlenmelidir.
AKP iktidarının, “17/25 Aralık Hesap Sorma Günleri”ni gölgelemek için birtakım atraksiyonlara geçeğine dair iddialar yaygın... Muhalefet elbirliği etmeli ve iktidarı boşa çıkarmalıdır.