Cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan, yeni bir devlet kuruyormuş gibi konuşuyor! Üstelik bu konuşmasını, bir siyasi parti genel merkezinin balkonundan yapıyor! Yine partisinin kurullarını toplayıp kendisinden sonra kimin genel başkan ve başbakan olacağını belirlemeye çalışıyor. Oysa kendisi  “eski” dediği Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası’na uymak mecburiyetindedir. 
Anayasa’nın 101’inci maddesi, “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer” diyor. Hüküm kesindir. Yani Cumhurbaşkanı seçildiği an, partisi ile ilişiği kesilmiş ve milletvekilliği düşmüş oluyor. Dolayısıyla bu saatten sonra, AKP’nin Tayyip Erdoğan başkanlığında alacağı bütün kararlar Anayasa’ya göre geçersizdir. 
Tayyip Erdoğan’ın milletvekilliği düştüğü için başbakanlığı da düşmüştür. Başbakan sıfatı ile alacağı kararlar da Anayasa’ya göre geçersizdir. 
Peki geçiş süreci nasıl olacaktır? 
28 Ağustos’a kadar, başbakanlığa başbakan yardımcısı vekalet eder. Aslında hükümetin görevi de sona ermiştir ama yeni hükümet kurulana kadar eskisi görevine devam eder. 
***
Anayasa’nın 103’üncü maddesine göre Cumhurbaşkanı, görevine başlarken TBMM önünde “Cumhurbaşkanı sıfatıyla, devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma” diyecek ve andını,  “Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim” diye bitirecek. 
Tayyip Erdoğan ise daha ilk andan itibaren, çözüm süreci dediği federalleşmeye devam edeceğini söyledi ve Türk Milleti’ni, Türkiye Cumhuriyeti halkının tamamı olarak değil, etnik gruplardan biri olarak saydı, “Türk Milleti” yerine de artık bayatlamış olan  “Türkiyeli” kavramını kullandı! Milletin adını tanımadığını bir defa daha gösterdi. Erdoğan ayrıca, TSK’ya operasyon yapmak, oğlunun evindeki kaynağı belirsiz paraları sıfırlamak,  “yabancı ülke aleyhine asker toplamak” gibi suçlar işledi ve önce Suriye’yi ardından Irak’ı kana bulayan bir süreci başlattı. Yine PKK terör örgütü ile yasadışı yaptığı pazarlığı suç olmaktan çıkarmak için yasa çıkardı. Suçu işleyenin kendisini kurtarmak için çıkardığı yasa uygulanamaz!
Diğer taraftan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Cumhurbaşkanlığım bittikten sonra şüphesiz ki partime döneceğim” dedi. 
Bu karar da Tayyip Erdoğan’ın, partisiyle ilişiği hukuken kesilmiş sayıldığı halde, parti kurulları ile birlikte karar almaması için nazik bir uyarı sayılır. Tabii Abdullah Gül, milletvekili olmadığı için hemen başbakan olamaz ama genel başkan olabilir! 
7’den 70 “e millet nasıl kandırıldı?
Muhalefet için fazla söze gerek yok. Çünkü bana göre, uzun süreden beri, AKP, CHP ve MHP aynı üst akıl tarafından yönlendirililyor. 
Üst akıl, CHP’yi yeniden yapılandırdı. Ekmeleddin İhsanoğlu ismi de CHP ve MHP dışındaki o üst akıl tarafından fısıldandı. Asıl hedef, zayıf aday çıkararak, Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını garanti altına almaktı. Üstelik PKK bile seçime katıldığı halde milliyetçilerin adayı yoktu. Kimseye danışılmadan 3 Kasım 2002’de seçim kararı verilmesi de bir telefon emriydi. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilebilmesi için MHP’nin oylamaya katılması kararı da o üst aklın eseriydi. Tayyip Erdoğan’ın siyasi yasaklarını kaldırılması ve Siirt seçimlerinin yapılması da o üst aklın talimatıydı! CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum, sadece bir seçimin kaybedilmediğini, CHP seçmeninin kandırıldığını söylüyor.... 
Sadece CHP seçmeni mi kandırıldı? 7’den 70’e bütün millet kandırıldı! 
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun da belirtiği gibi “Türkiye’nin sorunu, iktidarı alternatifsiz kılan muhalefettir.”