Özde özne, sözde özne... Aslında ne özde ne de sözde belki de... Varlığı bir kalıba sıkışmış gibi görünse de, maviliğin diplerinde gizlenen mercanlar gibi yeraltı zenginliği ile arzın örtüsüne cismini sunmuş, gökten gelene derin mütevazılıkla eğilmiş ve aslında aslını öğrenmiş, bilmiş gibi...

Cesurluğunca korkulu, korkularınca cesur! imkansızlıktan gelmiş, tüm imkana kendi sur ! Sır , öyle bir sır ki âşikâr  âleme... Umudu da var eder, düşürür de eleme... Kaleme alınacaksa, tükenir mürekkebi kalemin! anlatmanın yol olup, uzayıp sonsuzluğa yöneldiği çizgidir o.... Öyle ki çizgidir, noktasının konduğu, noktaları bitiştirip çizgileşenin kendisi olduğu...

Düşünce, aciz, tutsak, korkak, kalktı mı, bakmayan ardına, koşarak... Şirâzede kararsız birazda... Tükenmeyen de odur aslında,  biten "az" da... Âlem-i tahttan indirilmiş kimisi ,kimisi hâlâ tahtta... Zarif verilmiş yüzü,incitendir bir hazda...

Mevsimi fırtına! yalan o dört denilen, tek mevsime esiyor ancak o esebilen! Girebilen giriyor muamma iken can'a! can'a, girenlerse sonsuzluk diyor "an'a" sağnak yağmurlarda çorak toprak bazısı, bazısında yeşerir beden gönülden yana...

Vel-hâsıl, ruhu bedenden ayırmak imkansızdır! ancak bedeni ruha ulaştırmakta...Bir olmak ki insanda en hoş görünen yandır, dağılmış olan değil, bir olan ki İNSANDIR...! "Bir" ile...  Aşk olsun.

YAKUP PASLI