Günlerdir  “Cizre’de yaşananlar” diye PKK propagandası yapıyor televizyon kanalları.

Her gece ekranda “Cizre’ye gidip incelemelerde bulunmuş”  bir gazeteci(!) var illaki.

Soru hazır:

- Peki ne yapılmalı?

Cevap da hazır tabii karşılığında:

- Her şeyden önce devletin  “çözüm”ün askerle olmayacağını anlaması lazım... Müzakere... Diyalog... Barış... Halkın(!) demokratik taleplerinin karşılanması...

“PKK’ya istediği son tavizleri de verin...”  demiyorlar da işte, sokak ortasında öldürülen çocuklardan,  “öfkeli kalabalıklardan”, faili meçhullerin yaşanabilme ihtimalinden ve bu bağlamda  “halk(!)”ın devlete güvenini kaybettiğinden dem vuruyorlar -sanırsın ilçeyi neredeyse pasaport kontrolünden geçerek girilir hale getirmeleri devlete olan büyük aşklarındandı-; şimdi Cizre’de “ölü” halk çocuğu(!)  “seviciliği”  yapan televizyoncu arkadaşlar, beri bakın hele:

Siz bu ülkenin başka “çocuk”ları  “kim vurduya” yollanırken İstanbul, Eskişehir, Hatay sokaklarında, şimdi Cizre’de görmekten rahatsız olduğunuz  “sivil polis”ler Kızılay’da, Taksim’de  “destan” gibi  “operasyonlar” yaparken karıştıkları kalabalıkların arasında, siz hiç utanmadan  “penguen”  yayınlıyordunuz be!

Ne zaman zuhur etti bu yüksek hümanizm üzerinize!

***
Düne kadar bir  “tahmin” olarak ifade ettiğimiz, “HDP seçime parti olarak girerse baraj altında kalır, Güneydoğu’daki bütün milletvekilleri de AKP’nin hesabına yazılır. AKP yüzde 30 bile alsa, tek başına iktidarda kalır ve bunun diyeti de öyle ‘kol kesmek’ filan değil toprak vermek olur terör örgütüne” biçimindeki orantısız denklem -dün bir tek Yeniçağ’da manşetti, onun dışında sağıra yattı medya- PKK’lı Yaşar Kaya tarafından tescillendi:

- HDP’nin barajın altında kalmasını istiyorum. Eğer kalırsa yeni bir imkan doğar. Diyarbakır’da bölge parlamentosu kurulmasından yanayım. Fiili olarak özerklik durumu yaratılmalı. Özerk yönetim için Kürdistan bölgesini örnek alsınlar.

Barajı geçerlerse Kürt politikası yarım yamalak olur...

PKK’nın özerklik ilanı için, HDP’nin TBMM’den feragat edip (feragat dediysem, örtülü bir pazarlıkla elbette AKP listelerinden sızdıracakları temsilcileri olacaktır içeride mutlaka) AKP’nin tek başına iktidarda kalmasına destek vermesi lazım diyorlar;

Daha ne desinler!

Bir  “olağanüstülük” olmazsa Haziran’da size “Kürdistan”ı oylatacaklar!

Her şey bu kadar açık, net, aleniyken  “Ayyy ben bilmiyordum... Ben ’istikrar sürsün’ istedim... Maaş diye... Burs diye... Rüşvete kandım diye...”  gibi bir mazereti de olamaz kimsenin, şimdiden söyleyeyim.

“Kürdistan” a oy veren de, sadece oy veren değil  “milliyetçiyim”  deyip de bunu bile bile “Kürdistan”ın kurdelesini kesmeye hazırlanan yapının içinde siyasete devam eden de, lamı cimi yok haindir benim gözümde.

***

Bugün göğsümüz kabara kabara, her birimiz bir Seyit Onbaşı, Yahya Çavuş havasında gururundan nemalandığımız Çanakkale, bir tek ananın gözünden yaş damlamadan korunabilmişti sanki; sanki o şehitlikteki binlerce “Mehmet”  ağaç kovuğundan üredi; düştüler bir “analar ağlamasın” sevdasına...

Analar ağlamasın mı istiyorsunuz sahiden de?

Ben size olacağı söyleyeyim, değil ağlamak, feryat figana boğulur mu-boğulmaz mı ülke kendiniz karar verin:

İmralı’daki caniyi, on binlerce insanın katilini çıkaracaklar!

Özerkliğe yol verip, Türkiye Cumhuriyeti’nin doğu ve güneydoğusunu Kürdistan yapacaklar!

Bunlar olurken, kronik  “ellerim kırılaydı da oy vermeyeydim” ciler de dahil, izleyecek mi sanıyorsunuz peki bu ülkenin insanları?

“Öcalan’ın çıkabilme ihtimali”  konuşulurken susuyor olmaları, Öcalan sokaklarında dolaşırken “buyur abi bir çayımızı iç”  diyecekleri anlamına mı geliyor sanıyorsunuz?

Yanılıyorsunuz!

MHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturduğu günden bu yana kendisiyle ilgili en çok tekrarlanan tespit  “ülkücüleri çatışmadan uzak tutmak, ülkenin kaosa sürüklenmesine mani olmak” olan Devlet Bahçeli bile ne dedi geçtiğimiz günlerde?

“Ya bölünürüz, ya çatışırız!”

Nazik, beyefendi bir bilim adamı, Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ne diyor ısrarla son katıldığı konferanslarda;

“Kan dökeriz...”

Bundan bir cinai sonuç çıkarmayın; Türk Milleti’ni varlığının devamı için “çatışmak” dışında seçeneğinin olmayacağı bir çıkmaza sürüklediklerine dair ikazlar bunlar.

Bugün “analar ağlamasın”  diye açılımcı kesilen zevat sorarım size:

İmralı’nın kapıları açıldığı gün, fazla uzağa gitmeyin kendi çocuğunuzda test edin, komşunuzda, hısım akrabanızda, engelleyebilecek misiniz “madem iş başa düştü” deyip de vatan savunmasını başlatmalarını?

Allah hiçbirimize yaşatmasın ama o gün gelirse -detayını yazmayayım, defalarca tecrübe etti benzerlerini Türkiye- analar ağlamayacak mı?

Milleti-devleti de geçtim; ananızı seviyorsanız düşmeyin bu tuzağa!