Halkın, AKP'nin Suriye'ye burnunu ne kadar soktuğundan haberi yoktu. O yüzden "Kobani patlaması, "ev vatandaşı" için büyük bir sürpriz oldu! Kendilerine "PKK'lı" denilmesinden hoşlanan varoş fareleri, Kobani'ye gidip orada IŞİD'le savaşmak yerine milletin, park halindeki binek otomobillerine yöneldiler. Sokaklarında o saatte IŞİD tankı bulmak zor olduğu için de dükkânları, durakları, ATM'leri ve önlerine gelen her şeyi, yaktılar, kırdılar, döktüler… 

     İşte "Serhildan" böyle bir şeydi. "Vandalizm'in Kürtçesi!" Yani sebepsiz yakıp-yıkma illeti…

     Milislerdeki hastalığın böyle kabak gibi ortaya çıkmasından rahatsız olan PKK yönetimi ise Jitem edebiyatına sığınarak, HDP'nin "sokakları dağıtın!" çağrısını unutturma gayreti içine girdi.

     İhtiraslı "TC düşmanlığı" PKK yönetimine Kobani konusunda büyük bir hata yaptırmış ve ülkemiz şimdi bir "serhildan aşısı"yla aşılanmıştır. Bünye, virüse karşı antikor üretmektedir. Bundan sonra terörle mücadele, milletimiz için eskisinden daha kolay olacaktır.

     Türklerin İsviçreli veya Hintli olmadığını göz ardı eden bu yarasalar, canı yanan vatandaşın ortaya koyduğu reaksiyonun, kısa sürede mahalle örgütlenmelerine dönüşerek PKK'yı akıttığı kanda boğacağını hesaplayamamışlar ve şimdi köpekler gibi pişman olmuşlardır. 

     KCK'nın "Türk halkının değerlerine ve bayrağa saygı" açıklamaları, HDP'nin "biz bunu istemedik, bu provokasyondur!" söylemi ve Öcalan'ın, "Yeşil Jitem devrede" teranesi bu pişmanlığın boyutlarını göstermesi bakımından önemlidir. 

     Stratejinin hedef alınan bünyeye uygun olmadığını anlayan ve bir günde ağız değiştiren Kandil, oysa daha bir gün önce, "IŞİD'i destekleyenleri yaşatmayın" diyerek, katliam çağrısı yapmıştı. Yanıldıkları yer, tarihin 1991, Türkiye'nin Cizre, Şırnak' ve Lice'den ibaret olmadığıydı.

     Gelelim Vandalizm'in "Türkçe" Karşılığına… 

     Ülkücülerin üzerinde ağır bir tahrik var. 45 yılın birikimi var. 40 bin şerefsizliğin kini, isyanı var. Sokaklarda, halkın gözündeki değeri, torba torba şehir çöplüğüne atılacak ambar farelerinden farksız nankör ve hain barbarlar var. 

     Bu Vandallar, halktan oy almak için popüler ekranlarda bağlama çalıp türkü söyleyen peltek dilli yılanın emriyle, aynı halkın arabasını, dükkânını, evini barkını yakıyorlar.

     Biz Türk'üz, savaş bize düğündür. Türk, her türlü destabilizasyonu, bu kahpe düzene tercih eder. O yüzden gönlümüzün çoktan sokaklara, vatanın dağlarına doğru aktığı bir gerçektir. Ancak bugün morali yüksek tutacak diri açıklamaları, makul kabul etmekle birlikte strateji hatası yapmak da Türk'ün geleneksel askeri dehasına yakışmaz. Emniyet güçlerine göre savaşa hazırlanmış bir düşmana karşı açık hedef teşkil edecek bir sefer hali, stratejik hatadır. 

     Türkiye'deki muhtemel etnik kalkışma kabiliyeti ve güç dengeleri hesaplandığında askerimiz ve polisimiz, bu kalkışmanın hakkından gelecek güçtedir. Onlara mazeret ve şikâyet hakkı vermeyelim.

     Hem kolluk güçlerinin vazifesini etkin ve kargaşasız yapmasına fırsat vermek, hem de bu arada gücümüzü muhtemel ikinci aşama için sağlam muhafaza etmemiz için Sayın Genel Başkanımızın ve Ocak Teşkilatlarımızın direktiflerini yabana atmamakta sonsuz fayda vardır.

     Yüzyıllarca "at-avrat-silah" üçlüsünü namus bellemiş Türk'ü silahtan fazla uzak tutmak 12 Eylül darbesiyle bile mümkün olamamıştır. İmkân ve kabiliyetlerimiz ölçüsünde askeri ve lojistik milli gücümüzü muhafaza edelim. Ama bundan fazlasını düşünsek bile dile getirerek gençleri germeyelim.

     Esad'ın IŞİD'le PKK'yı çarpıştırarak, bir tek Nusayri'nin burnunu kanatmadan iti ite kırdırdığı, üstüne bir de Türkiye'yi karıştırdığı bir ortamda gençlerimizi bedava sokağın karanlığına salmayalım.

     Bu korkaklık veya kıytırıklık değildir. Tam tersine, plansız muharebe şeklinde yapılacak şuursuz hücumlarda verilecek bir zayiat (ölüm, yaralanma, gözaltı, tutuklanma vesaire) hem düşmana moral kazandıracak hem de sonraki aşamada yaşanması muhtemel, "mahalleler üzerinden kitleyle bütünleşerek terörü boğma" stratejimizi zayıflatacaktır.

     Arabasını, evini, vatanını, namusunu, çoluğunu çocuğunu seven, Ülkücüyü de sevecektir!..

     Devletin olası aczi karşısında Türk Milletinin kesin desteğini ve çağrısını hissetmeden inisiyatif almak, 12 Eylül'de yaşadığımız gibi resmi darbeye ve kitlesel nankörlüğe davetiye çıkarmak olacaktır.

      Teşkilat emirleri dışında yapılacak organize işlerden teşkilatın sorumlu olmadığını hatırlatmaya gerek bile yoktur. Çünkü bu tür ortamlar her türlü provokasyona açık olduğu için bu konuda teşkilat, gençlerin hoşuna gitmese de net bir hukuksal tavır koymak zorundadır.

     "Nefs-i müdafaa" ise insanın ilk fiziki ihtiyacı olan "hayatta kalma"nın vazgeçilmez teminatıdır.

     Bu Vandalizm karşısında kazanan, doğru hareket ettiğimiz takdirde "Türk Milleti" olacaktır.