CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e soruyorum CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e soruyorum
 B İ R A Z  T E F E K K Ü R...

KUSURU KİŞİLERİN ZAAFLARIYLA İZÂH  ETMEKTEN VAZGEÇİP,  KURUMSAL DEMOKRASİ VE HUKUK DEVLETİ DÜŞÜNCESİNE YOĞUNLAŞMAK!

Farklı fikir ve parti farkı gözetmeksizin ifade etmeliyiz ki "liderlerine, hoca efendilerine, şeyhlerine" kişisel olarak; dünyanın en erdemli, en faziletli, en vefalı, en ahlaklı, en kusursuz ve en mükemmel fânisi muamelesi yapan veya bütün kusuru diğer mensupların kişisel zaaf ve tercihlerinde arayan arkadaşlar, bu kanaatlerinizin doğruluğu veya yanlışlığını test etmek isterseniz, vaktiyle bu yöndeki şahsi duygularına fazlasıyla güvenen ve şimdi ise AKP, "cemaat" veya bazı dini çevrelerde epeydir dile getirilen derin hayal kırıklıklarına kulak verin derim...

"Erdemliler Hareketi" veya "Hizmet Hareketi" güzellemeleriyle yola çıkıp, kendi ihdas ettikleri "kutsallıklardan" meşruiyet devşiren, liderlerine kusursuzluk izâfe eden ve tam bir sadakâtla biât ilişkileri geliştirenlerin son zamanlarda, geçmişleriyle hesaplaşmak adına yazdıklarını okuyunca, insanlık tarihi boyunca belki binlerce defa benzeri yaşanmış bu tür tecrübelerden niye istifade edilmez, niye ders alınmaz sorusu çengel gibi beynimize bir defa daha asılmış oluyor...

Dünyevi amaçları için ürettikleri siyasal islamcılığın değişik tonlarını temsil eden veya farklı dini cemaatlere mensup çok farklı kesimlerden kalem sahiplerinin hazin hesaplaşmalarının ortak yönü; kişisel ilişkiler, şifâhi ve menkıbevi kültürel değerler yerine, tecrübe edilmiş kurum ve kuralların veya evrensel ilkelerinin önemini geç de olsa fark etmiş olmalarıdır. 

Mesela; akademik kariyer olarak profesörlük unvanını almış, bu ülkede bakanlık, başbakanlık yapmış ve halihazırda 60 yaşını geçmiş A. Davutoğlu'da bu durumu geç fark edenlerden...

Kendi beyanlarıyla bu hesaplaşmalara bir göz atalım mı?
 
"Biz insanlara iyi bir İslami yada dini eğitim verirsek onları melekleştirebileceğimizi düşündük. Ve bu melekler ordusunun ülkeyi kurtaracağını, dünyaya düzen getireceğini.  Unuttuğumuz şey şuydu; İnsan doğasının mutlak melek ya da mutlak şeytan olamayacağı gerçeği... En melek gibi görünen insanın içinde bir şeytan gizlidir. En şeytan gibi görünen insanın içinde bir melek yaşamaya devam eder.  

Demek ki sadece kişilerin tek tek ahlaklı olmasına dayalı bir sistem kuramayız. Kişileri tek tek ahlaklı yapalım şu ve ya bu ahlaki zeminde. Ama esas olan iklimi korumak. O ahlakın yeşereceği iklimi korumak. Çölde gül ağacı yetiştiremezsiniz. O iklim bozuksa bir kişinin ahlaklı olması o iklimi kurtarmıyor. Ama o da yetmiyor. Üçüncüsü öyle kurallar öyle kurumlar oluşturalım ki bütün bu iklimi de aşıp yanlışa kalkanı hesaba çeksin, sorgulasın veya doğru işleri kurala koysun. Dolayısıyla üç aşamalı bir şey. Bireysel aşama, iklim yani sosyal aşama ve siyasal hukuki aşama.”

Bu türden tespit, değerlendirme ve hayıflanmaları başta Karar Gazetesi olmak üzere, kendilerini muhafazakar diye adlandıran medyanın köşe yazarlarının yazılarında ve daha önce kendilerini "Hizmet Hareketi" mensubu olarak tanıtan bazı akademisyenlerin çalışmalarında sık sık görüyoruz. Keşke insanoğlu ve bu tür çalışmalarla anılan zevat da "tecrübe" edinmek noktasında bu kadar bencil davranmamayı da öğrenebilmiş olsalardı...

İşte bu sebeplerle ısrarlı bir şekilde, DDH olarak AKIL, BİLİM ZİHNİYETİ, HUKUK BİLİNCİ, DEMOKRATİKLEŞME VE KURUMSALLAŞMA vurgusu yapmaya devam ediyoruz. Siyasi fikrimiz veya kimliğimiz ne olursa olsun, mutlaklık izafe etmediğimiz bu ölçüleri gözeten herkesin başımızın üstünde yeri vardır...

Yine bu sebeple içtenlikle bir temennide bulunuyoruz; Allah aşkına hiç kimse kendisini parti müfettişi, fikir zabıtası veya kutsallık bekçisi gibi görerek, sayfalarımızdaki partiniz, cemaatiniz veya lideriniz hakkında, asla hakaret ihtiva etmeyen her türlü eleştiri veya değerlendirmeye "kırmızı görmüş boğa" misali lütfen saldırmayınız... 

Adam masum bir değerlendirme üzerine yazıyor mesela; "sen benim liderime, şeyhime akıl mı veriyorsun?" Sanki dünyanın bütün aklı onun liderinde toplanmış da, biz bu maddi gerçekliği kabul etmiyormuşuz gibi...

Eğer liderinizin, partinizin, cemaatinizin kutsallığı yönündeki inanç ve duygularınızı yenemiyorsanız da, medeni bir şekilde bu platformlardaki müzakerelere katılmayınız. Çünkü düşünüş biçiminizle "mutlak doğruyu" temsil etmek iddianızı devam ettiriyorsanız, sizinle tartışabilmek, konuşabilmek veya fikri münazaralar yapabilmek imkanından zaten mahrumuz demektir...

UNUTMAYALIM !
"Bilinç düzeyini artırmamak insanın en büyük günahıdır."

Selam ve sevgilerimle,

Rubil GÖKDEMİR

#DemokratikDeğişimHareketi

Editör: TE Bilisim