BİR MAHKEMENİN ARDINDAN!
Evet bir mahkemenin demekten ziyade bir mahkeme celsesinin ardından demek daha doğru olur herhalde.
Malumunuz bugün Samsun Adliyesi 2.Asliye Ceza mahkemesinde duruşmam vardı...
Şu dillere pelesenk olan “Şerefsiz„ isimli destanımdan kendilerine pay çıkaranların şikayetiyle açılan mahkeme...
Önceki gelişmelerden sizleri haberdar ettiğim için bugünkü ilk celseden de(oturum) haberdar olun istedim...
Yani yaptığım savunmamı sizinle paylaşmanın doğru olacağını düşündüm.
Ancak savunmamı arzetmeden önce beni bugün duruşmam esnasında yalnız bırakmayan (aşağıdaki fotoğraf karesinde olan-olmayan) bütün gönüldaşlarıma teşekkür etmek,
Özellikle talebim olmamasına rağmen cübbelerini kapıp benim yalnız olmadığımı haykırırcasına varlıklarıyla bana güç veren Samsun Barosu Avukatlarından, Necati Bulutay Ağabeyime, Lütfü Keskin Kardeşime, Tuğrul Kılıç yeğenime ve özellikle bunca yolu katederek yine beni yalnız bırakmamak için gelip yanımda hazır bulunan İstanbul Barosu avukatlarından Ömer Yeşilyurt‘a, Yaşar Sarı ve Ceyhun Gökdoğan‘a şükranlarımı arzediyorum...
Allah hepsinden razı olsun.
İnşallah sıkılmadan okursunuz umuduyla yaptığım savunmayı da ekte sunuyorum.
Selam ve muhabbetlerimle...
O.Arif
..........................
SAVUNMA METNİ
Sayın Hakim Bey, Sayın Savcı Bey,
Değerli Samsun 2. Asliye Ceza Mahkemesi heyeti;
Size ve sizin nezdinizde Mahkemeyi açan Ankara‘daki Mahkeme heyetine söyleyeceklerimi yani savunmamı arzediyorum.
Esasında bu savunmamı soruşturma safhasında Cumhuriyet Başsavcılığına yapmıştım.
Ama mahkemeye gerek görüldüğüne göre sizlerin huzurunda bu savunmamı tekrarlamak gerektiğine inanıyor, sabrınızı istirham ediyorum.
Savunmama başlamadan önce de şu iki hususu belirtmek istiyorum!
1- Her ne kadar müsebbibi ben olmasam da böyle bir saçma iddia yüzünden bir yığın meselesi olan Türk Adaletini meşgul etmekten son derece üzgünüm.
2- Baştan belirtmeliyim ki, Benim sevmediğim, saygı duymadığım, davranışlarını, fikirlerini vatanımın, milletimin çıkarlarına uygun bulmadığın bir çok siyasi sima vardır.
Bunlardan birisi de Devlet Bahçelidir.
Yani onun beni sevmediği gibi benimde onu sevmediğim doğrudur.
Ancaak...
Bu tiplerin kendilerini sevmememi, kendilerine saygı duymamamı bana karşı içlerinde kin ve garez yumağına çevirip benim her yazdığım şiire ve yazıya alınganlık göstermelerinden bıktım...
Bunlar (Anadoluda dendiği gibi) ben yağmur yağıyor desem, kendilerine ördek dediğimi iddia edecek kadar şahsıma karşı şartlanmış, birer klinik vaka olan tipler...
Mesela; müştekinin ve avukatının şikayet dilekçelerine dikkat edilecek olursa şahsıma karşı esas kendilerinin hakaret ettiğini görürsünüz!..
Daha dilekçelerinin başında, yazdıklarıyla Türk edebiyatı ansiklopedilerinde hatta ders kitaplarında yerini almış Ozan Arif‘ten ve şiirlerinden (en azından söz konusu şiirimden) bahsederken
“Sözde Ozan..„ “ Sözde şiir gibi „ kavramları kullanıyorlar, hem de ismimi açık açık zikrederek kullanıyorlar ve bu hakaret olmuyor,
ama benim isim-misim verilmeden ortalığa söylediğim “ŞEREFSİZ„ başlıklı bir şiirim kendileri tarafından hakaret telakki ediliyor...
Edilmekle de kalmıyor işte gördüğünüz gibi mahkemelere kadar taşınıyor.
Ne yapalım şimdi bunlar alınganlık gösteriyor diye sanatımızı mı terkedelim, yazmayalım mı, söylemeyelim mi? inanın şaşırdım.
Sayın Mahkeme Heyeti;
Ben hukukçu değilim, hukuk literatürünü pek bilmem kendimi savunayım derken gafta yapabilirim...
Bu konuyla ilgili avukat tutmadım, tutmaya da lüzum görmüyorum.
İnşallah gerek de kalmaz...
Ancak bu meselelerden dolayı ömrü adliye koridorlarında geçmiş biri olarak beni suçlamak için mesnet edindikleri TCK‘nın 125. maddesini tekrar inceledim.
O maddede anladığım kadarıyla hakaret suçu;
“bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldırmak„ olarak tanımlanmıştır.
Benim şikayete konu edilen şiirimin müşteki Beyefendiyi hedef aldığını gösteren hiçbir kelime, açıklama veya ima şiirim içerisinde yer almamaktadır.
Alması da mümkün değildir!
Çünkü ben o şiirin daha başında demişim ki;
“ İsim-misim vermedim, korktuğumdan sanmayın,
Gocunan şerefsizdir, bunu bari anlayın..„ demişim...
Yine şiirin altına eklenilen grafikte “ Şerefsizlere ithafen..„ ibaresi bulunmaktadır.
Yani tekillikle alakası yoktur, çoğula şamil bir manzumedir.
Daha açıkçası
“ben bu şiiri bir şerefsiz için değil, her şerefsiz için yazmışım„
Güncel gelişmeleri esas alarak (Türk halk edebiyatında bir çok örneği olduğu gibi) mizahi olarak eleştirilerimi ortaya koymuşum.
Ve bunu da toplumdaki çürümüşlüğün numuneleri olan şerefsizlere ithaf etmişim.
Hal böyle iken müşteki Beyefendinin bu şiirimdeki eleştirilerimi kendi üzerine alınmasını hayretle karşılıyor ve şiirdeki hangi kelime veya cümleyi kendisiyle özdeşleştirdiğini de merak ediyorum.
Hakaret suçuna ilişkin yukarıda metnine yer verilen 125. maddenin açık ifadesinden de anlaşıldığı üzere bir olayda hakaret suçunun oluştuğundan söz edebilmek için, hakaret oluşturacak nitelikteki davranışın “belirli” bir kimseye yönelmesi gereklidir.
Herhangi bir davranış, içeriği itibariyle tahkir edici nitelikte olsa dahi, somut belli bir kimseye yönelmedikçe, bu davranışın hakaret suçunu oluşturduğundan söz edilmemelidir diye düşünüyorum.
Hatta anladığım kadarıyla TCK’nın 126. maddesi de bu durumu dile getirmiştir.
O maddede ;
“Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı gerçekleştirilmiş olsa bile,
eğer niteliği gereğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa,
hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır.” hükmüne yer vermiş.
Kanunun bu açık hükmünden de anlaşıldığı üzere, bir kimseye karşı hakaret suçunun işlendiğinden söz edebilmek için, hakaret oluşturduğu iddia edilen söz, yazı veya diğer davranışların, o kimseye yöneldiği konusunda şüpheye yer bırakmayacak bir belirliliğin bulunması gereklidir.
Hakaret oluşturan ifadelerin, belirli bir kimseye yöneldiğini söyleyebilmek için, muhatabının mutlaka ad ve soyad olarak belirtilmesi gerek olmamakla birlikte, en azından söz konusu ifadelerde o kişinin anlatıldığını belirtecek özelliklere sahip olması gereklidir.
Konu bu bağlamda ele alındığında şikayete konu şiirimde, şiirimin müştekiye yönelik sözler içerdiğine ilişkin hiçbir kelime, cümle ve hatta ima dahi bulunmamaktadır.
Nitekim şiirimdeki sözlerin müştekiye yönelik olduğunu iddia eden müştekinin avukatı olacak kişi dahi buna ilişkin hiçbir veri sunamamış;
sunamadığı gibi bunun yerine konuyla hiçbir ilgisi olmadığı halde yine müştekiye yönelik hiçbir söz veya cümle ya da imanın bulunmadığı başka bir dörtlüğümü örnek olarak göstermiş;
Hatta bununla da yetinmemiş, bunun dışında da şiirimin yayınlandığı internet sayfasında şiirin altına üçüncü kişiler tarafından yapılan yorumlara can simiti gibi yapışmış müştekiyi kastetdiğimi ispatlamak için üçüncü kişilerin yorumlarından medet ummuş, onları örnek göstermiştir.
Belirtildiği üzere konuyla ilgisi olmayan ve daha önce yayınlanmış olan dörtlükte de müşteki Devlet Bahçelinin adı hiç geçmemekte, kendisini ima eden hiçbir ifade yer almamaktadır.
Kaldı ki o dörtlükte yer alan ifadelerle şikayete konu şiirimdeki ifadelerin de birbiriyle bağlantısı bulunmamaktadır.
Yani bunlar birbirinin devamı niteliğinde olan şeyler değildir.
Dolayısıyla söz konusu dörtlüğü şikayete konu şiirdeki ifadelerin müştekiyi hedef aldığının ispatı gibi gösterilmesi kabul edilemeyeceği gibi;
her iki şiirde de söz konusu şiirlerin müştekiyi hedef aldığını gösteren hiçbir ifade ve ibare bulunmamaktadır.
Diğer taraftan şikayete konu şiirin altına yapılan okuyucu yorumları da benim şiirimdeki sözlerin müştekiyi hedef aldığını göstermeyecektir.
Zira söz konusu yorumlar tamamen benim dışımda ve üçüncü kişiler tarafından yapılmaktadır.
Hatta bu yorumlardan bazılarında tarafıma yönelik eleştiriler, eleştiriden de öte küfürler bile yer almaktadır.
Üçüncü kişiler benim şiirimden hareketle müştekiyi hedef alan sözler sarf etmişlerse, bu sözler o kişilerin eylemleridir.
Benim bu sözlerden dolayı sorumlu olmam söz konusu olamayacağı gibi, onların sözlerinden hareketle benim şiirimdeki sözlerin müşteki Beyefendiyi hedef aldığını söylemek de bana göre mümkün değildir.
Son olarak şunu da belirtmek istiyorum!
TCK’nın hakaret suçlarında mağdurun belirlenmesi konusunu düzenleyen 126. maddesinin açık düzenlemesine göre,
herhangi bir söz, yazı veya diğer eylemin belirli bir kimseye yöneldiğinin kabul edilebilmesi için bunların mağdurun şahsına yönelik olduğunun “duraksanmayacak” biçimde belirlenmesi gereklidir.
Yani bir kimseye karşı hakaret suçunun işlendiğinden söz edebilmek için, hakaret oluşturduğu iddia edilen söz, yazı veya diğer davranışların, o kimseye yöneldiği konusunda şüpheye yer bırakmayacak bir belirliliğin bulunması gereklidir.
Şikayete konu şiirimdeki sözlerin ise müştekiyi hedef aldığını duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya koyan
bir kelime veya cümle bulunmadığı gibi, bunu gösterecek herhangi bir veri de bulunmamaktadır.
Bu sebeple tarafı olduğumuz İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasamızda yer alan “masumiyet karinesi”nin bir sonucu olan “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi çerçevesinde de şikayete konu şiirimdeki sözlerin müştekiyi hedef aldığından söz edilebilmesi mümkün değildir.
Bu konuda bir şüphe varsa dahi bu şüphe benim lehime yorumlanmalı ve söz konusu şiirdeki sözlerin müşteki olan zatı hedef almadığı kabul edilmelidir.
Sonuç olarak yapılan bu açıklamalar çerçevesinde şikayete konu şiirimdeki sözlerin müştekiyi hedef aldığını gösteren herhangi bir kelime, cümle veya imanın duraksanmayacak şekilde bulunmaması sebebiyle hakkımda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesini talep ederim.
Sayın Hakim‘im... Sayın Savcım;
Dilimin döndüğü kadar yaptığım bu savunma yeterli değilse,
karşı taraf niyet okumaktan başka hiç bir şey olmayan iddialarında inatla ısrar ediyorlarsa siz de takdir edersiniz ki;
“İddia edenler iddialarını ispatlamakla mükelleftir..„
Eğer onlar benim dediğim şerefsizlerden birinin de kendileri olduğunu ispatlarsa,
Yüce mahkeme de bunu tasdikleyerek tescillerse elbetde ki bana söyleyecek söz kalmaz, cezamıza razı oluruz.
Zira eskilerin sözüdür;
Şeriatın kestiği parmak acımaz.
Kıymetli vakitlerinizi aldığım için özür diliyorum.
Saygılarımla.
Şikayet Edilen
Arif Şirin (Ozan Arif)
03 Kasım 2017
Samsun
Not ;
Bir destan yazarak yaptığım ama duruşma salonunda seslendirme fırsatı bulamadığım bir başka savunmamı da daha sonra bu sayfadan sizlere sunacağım.
SAVUNMAMIN MANZUM HALİ!..
Efendim, bir siyaset büyüğümüz(!) diyor ki;
"Hırsıza hırsız demekten korkmamak ne kadar zorunluysa, şerefsize şerefsiz demek o kadar yüksek ve milli bir sorumluluktur"
Ben de diyorum ki;
“Biz büyüklerimizin sözlerini tutarız...
Yeter ki onlar ağızlarından çıkan sözün sahibi olsunlar!.„
... Ve nitekim sözümüzü tuttuğumuz için mahkeme salonlarındayız!
Bu vesileyle bir kez daha anladım ki herkesin sözüyle kuyuya inilmiyor muş!
Ama malesef insan bu gerçeği hep kuyunun dibine inince anlayabiliyor!
Her neyse olan oldu...
Şimdi sizi savunmamın manzum haliyle baş başa bırakıyorum...
Zira kamu davalarında(!) bence en önemli hakim kamunun kendisidir!
--------------------------
SAVUNMAMIN MANZUM HALİ!..
Hakim Bey “bi dakka„ ben şimdi bana,
Çatana şerefsiz diyemez miyim?
Senin sivrilttiğin batarsa sana,
Batana şerefsiz diyemez miyim?
Farzedelim şoför yaptım eşeği,
O da çıktı başkasının uşağı,
Arabamı uçurumdan aşağı,
Atana şerefsiz diyemez miyim?
Atmakla bitmezse garezi, kini,
Menfaatse eğer imanı, dini,
Şoför koltuğuna karşılık beni,
Satana şerefsiz diyemez miyim?
Direksiyon geçti diyor elime,
Geçti diye hakkı var mı zulüme?
Zulümden de geçtik hatta ölüme,
İtene şerefsiz diyemez miyim?
Bana değil ama ellere iyi!
Bana geldimiydi Bolu‘nun Beyi!
İtibarı, hasiyeti her şeyi
Bitene şerefsiz diyemez miyim?
Bitmesine rağmen haddi aşıpta,
Elalemden güç alarak coşupta,
Ele tavuk bana horozlaşıpta,
Ötene şerefsiz diyemez miyim?
Horozmuş pozuna girse de bazı,
Çok yüksek çıksa da sesi, avazı,
Aslına bakarsan bağırsak gazı,
Metan‘a şerefsiz diyemez miyim?
Yelleniyor bana her şeyi sayıp,
Peki, benim cevap vermem mi ayıp?
Bugün dediğini yarın yalayıp,
Yutana şerefsiz diyemez miyim?
Alışmak zor kahpelerin huyuna,
Oyuna getirir seni oyuna!.
İt yerine koyup kurdu koyuna,
Katana şerefsiz diyemez miyim?
Kurdu tuttu yuvasından gitsine,
Köpek edip koyunları gütsüne,
Ocağımı kapansına, bitsine,
Tutana şerefsiz diyemez miyim?
Arif‘im sorarım, ne var ki bunda?!
Hakim Bey, bir nikah varken boynunda,
O nikahla başkasının koynunda,
Yatana şerefsiz diyemez miyim?
Ozan Arif
03 Kasım 2017
Samsun