POLİTİKA

Türkiye savaşa mı giriyor? Doğu Akdeniz enerji yatakları

 

Her şey Ukrayna’dan İsrail’e göç etmiş, 2 Yahudi kardeşin rüyası ile başladı.

Onların, İsrail’in derin denizlerinde “hidrokarbon” yataklarının bulunması yönündeki ısrarlı çalışmaları, bugün karşımıza, Doğu Akdeniz enerji havzasını çıkardı.

İsrail sularında başlayan bu çalışmalar, Doğu Akdeniz’in dünyanın sayılı “hidrokarbon” yataklarından biri olduğunu ortaya koyuyordu.

Ve bugün işte kıyamet, bu zenginliğin paylaşımı üzerinde kopuyor.

Doğu Akdeniz, “enerji satranç tahtası” oldukça karmaşık. Oyun yeni kuruldu. Masada yer alacak oyuncular arasında rekabet kıyasıya. Türkiye de işin içinde.

Çok kafanızı karıştırmadan, “büyük resmi” ortaya koymaya çalışayım.

Önce ne kadar büyüklükte bir “hidrokarbon” enerji yataklarından bahsediyoruz, bunu anlatmaya çalışayım.

Yazıyı okurken lütfen haritalara da bakın. Bu anlaşılmayı kolaylaştıracaktır.

Doğu Akdeniz enerji yatakları, Dünya’nın sayılı enerji yataklarından birisi. Belirlenmiş yataklar; İsrail’in Tamar ve Leviathan yatakları, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Afrodit, 3’üncü, 10’uncu ve 13’üncü blokları ile Mısır’ın Zor yatakları. Ve henüz belirlenmemiş alanlar.

Ayrıca sismik araştırmaları ve deney sondajları yapılmış olmakla birlikte, netleşmemiş birkaç güçlü alan daha var. Bütün dev petrol şirketleri alanda ve aramaya devam ediyorlar.

Bütün Doğu Akdeniz “hidrokarbon” rezervlerindeki “gazın” toplam miktarı, ABD analizlerine göre; 250-300 tcf (trilyon küp feet) olduğuna işaret ediyor.

Katar’ın 880 tcf, Rusya’nın 1230 tcf olduğunu düşünerek, büyüklüğünü kıyaslayabilirsiniz.

Gaza ilaveten, bu yatakların altından petrol de çıkacak. Tahayyülünüzü daha da genişletin.

“Kıyametin çatışma alanları” da kıyamete odun taşıyıcı nitelikte. Bu çatışma alanlarının en önemlisi, Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor: Kıbrıs ve KKTC’nin durumu.

1974’ten beri “Çözülmemiş Kıbrıs Problemi” en önemli çatışma alanı. Diğerleri ise Lübnan ve İsrail uyuşmazlığı ile Filistin. Yazıda sadece, ağırlık merkezi “Kıbrıs Problemi” dikkate alınacak.

Bir tarafta dünyanın tanıdığı ve AB’ye üye Kıbrıs Cumhuriyeti, diğer tarafta Türkiye dışında kimsenin tanımadığı bir KKTC. Kıbrıs Cumhuriyeti “uluslararası hukuk ve anlaşmalara göre devlet benim” diyor, Türkiye de “Kıbrıs meselesi çözülmeden enerji konusunda hiçbir çalışma yapılamaz, gerekirse asker kullanırım” diyor.

Haritada siyah çizgilerle gösterilmiş bölünmeler, devletlerin EEZ (Exclusive Economic Zone- Münhasır/Özel Ekonomik Bölge) sınırlarını gösteriyor. Orta bölgede, Kıbrıs adasının etrafındaki siyah çizgiler, 2003 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin BM’ye deklare ettiği EEZ sınırları. Kıbrıs işi 2003 yılında bitirmiş gördüğünüz gibi. Kıbrıs’ın bu EEZ tespitine bağlı olarak; Suriye, Lübnan, İsrail ve Mısır EEZ’lerinin kapsadığı alanları da görüyorsunuz. BM bu sınırları tanıyor. Kıbrıs-Mısır-İsrail-Lübnan bu sınırlarda karşılıklı mutabakat sağlamış ve anlaşma da imzalamışlar. Türkiye için daha da kötüsü, 2004 yılında AB’nin yayınladığı EEZ haritası da, Kıbrıs Devleti’nin hazırladığı haritayla uyumlu, AB bu EEZ sınırlarını belirledi ve dünyaya deklare etti. Gördüğünüz gibi Kıbrıs ve AB için konu 2003-2004 döneminde bitirilmiş. Türkiye ise bu dönemde cılız birkaç itirazın dışında, konuyu umursamamış. Rezervler ortaya çıkıncaya kadar.

Türkiye Kıbrıs’ın EEZ sınırlarını tanımıyor. Kendisinin ve KKTC’nin EEZ sınırlarını tanıyor. İkinci haritada Türkiye’nin ve KKTC’nin ilan ettiği, ama kabul edilmemiş EEZ sınırlarını görüyorsunuz. Haritada yeşil çizgilerle çizilmiş alanlar Türkiye’nin EEZ alanları, A-B-C-D-E-E-F-G olarak işaretlenmiş lila renkli çizgilerle bölünmüş alanlar ise KKTC’nin EEZ alanları. Kırmızı renkle çizilmiş ve 1’den 13’e kadar işaretlenmiş alanlar ise Kıbrıs Cumhuriyeti’nin şirketlere “hidrokarbon” arama ruhsatı verdiği alanlar.

Kıbrıs Rum Cumhuriyeti, bu alanlarda gaz ve petrol arama çalışmalarını 2010 yılında başlattı. İsrail’in 2009 yılında Tamar, 2010 yılında Leviathan zengin gaz yataklarını belirlemesini takiben. Kıbrıs Cumhuriyeti 2011 yılında Afrodit bölgesinde ilk büyük gaz rezervini keşfetti. Afrodit’in keşfinden sonra, Kıbrıs Cumhuriyeti bütün büyük petrol şirketlerine arama davetleri çıkarttı.

İsrail gaz rezervlerinin ve Kıbrıs Afrodit rezervinin bulunmasından sonra, 2014 yılında Mısır’ın gaz-petrol araştırmalarına büyük imkanlar sağlamasını müteakip, İtalyan Eni şirketi de, Mısır EEZ alanında gaz araştırmalarını başlattı. Ve Doğu Akdeniz’in en büyük rezervi, 2015 yılında Mısır’da bulunmuş oldu. Bu keşif Doğu Akdeniz’in çok büyük bir potansiyele sahip olduğunu ortaya çıkarttı. Kıbrıs 2017 yılında 3’üncü ve 6’ıncı bölgelerde arama başlattı, Calipso bölgesinde önemli rezerve rastlandı. 2018’de ise 10’uncu bölgede Exxon büyük bir rezerve rastladığını duyurdu. 

Şu notu düşerek devam edelim: 2010-2016 yılları arasında Türkiye ne yapıyordu? Mısır ve Suriye’de mevcut iktidarların devrilmesi, Müslüman Kardeşlerin bu ülkelerde iktidara taşınması ve Balkanlarda Müslüman Kardeşler yayılmacılığının Türkiye şemsiyesi altında genişletilme mücadelesi. Her üçünde de “hüsran”. Türkiye bölgesel işbirliği şartlarını kaybetti, yapayalnız kaldı. Daha da kötüsü bu sırada Kıbrıs ve Doğu Akdeniz çorabı örüldü başına. BOP macerası, Türkiye için tek bir başarı getirmedi. Son kayıp Doğu Akdeniz olmak üzere.

Türkiye ancak 2016’da harekete geçti ve yukarıdaki haritalarda gözüken bölgelerde, petrol şirketlerinin arama yapmaması için askeri tedbirlere başvurdu. Tehdit etti. Ama hepsi geriye tepti. İtalya, İsrail, Fransa, ABD askeri karşılık verdi. Türkiye geri adım attı.

İtalya Eni araştırmalarının devam etmesi için savaş gemisi getirdi bölgeye, İsrail Kıbrıs ile askeri işbirliği anlaşması yaptı ve özel kuvvetleri ile Kıbrıs’ta müşterek tatbikatlar yaptı. Fransa Kıbrıs’la askeri anlaşma yaptı. Gemilerine üs temin etti. Kıbrıs’a araştırmalara müdahale edilirse destek garantisi verdi. Amerika, Kıbrıs’la askeri anlaşma imzaladı, Kıbrıs’a silah satışını serbest bıraktı, gemilerine üs karşılığı Kıbrıs bölgesinde askeri güvenlik desteği verdi. Rusya, Kıbrıs’ın güvenliğinin tehlikeye sokulmaması gerektiğini açıkladı. Mısır askeri karşılık vereceğini duyurdu. Katar bile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin verdiği ruhsatla petrol aramaya başladı.

İnsanın içi kararıyor değil mi?

Birkaç hususu daha hatırlatıp, sonuca varalım.

AB’nin 2014-2015 yıllarında desteklediği, İsrail gaz alanlarının Türkiye’ye borularla bağlanması projesi, Türkiye’nin Suriye alanını sıcak savaş alanı halinde tutma ısrarı nedeniyle güvensiz bulundu ve Kıbrıs-Girit-Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ulaşacak “East-Med” gaz boru hattı projesi AB tarafından yürürlüğe sokuldu.

Kıbrıs Mısır’la gaz boru hattı anlaşmasını imzaladı. İsrail’in de dolaylı (şirket üzerinden) imzaladığı ifade ediliyor. Bu iki anlaşma ile, Afrodit ve Leviathan gazının LNG haline getirilmesi için, Mısır’ın boş duran iki tesisi kullanılacak.

Türkiye’ye gaz boru hattı yapılması fikri ise artık rafa kaldırıldı.

Gaza ilaveten, çıkarılacak gaz elektrik üretiminde de kullanılacak ve Avrupa beslenecek. Bu amaçla, elektrik enerjisi enterkonnekteEuro-Africa sistemi kurulması anlaşmalarını yaptılar. Üretilen elektrik yer altından AB’ye sevk edilecek.

Projenin maliyeti AB fonlarından karşılanacak.

2019 başında; Mısır, İsrail, Kıbrıs, Yunanistan, İtalya, Ürdün ve Filistin İdaresi, enerji politikalarını koordine etmek ve bölgesel bir gaz piyasası oluşturmak amacıyla, Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nu (EMGF) kurdu. Türkiye bu yapının içinde olmayı bile başaramadı.

BM; “Türkiye’nin, Kıbrıs’ın uluslararası hukuka ilişkin haklarını, özellikle de uzun süredir hüküm süren 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesini (UNCLOS) ihlal ettiğini” belirtti.

21 Mart 2019 tarihinde; Yunanistan, Kıbrıs, İsrail ve ABD, “Doğu Akdeniz bölgesinde barış ve istikrarın sağlanması konusundaki kararlılıklarını” açıkladılar.

AB, Doğu Akdeniz enerji güvenliğini riske sokacak Türkiye’ye, bir dizi yaptırım uygulayacaklarını açıkladı ve süreci başlattı.

Erdoğan, “bu kadar düşman edinmeyi nasıl başardı”, diye muhtemelen siz de merak ediyorsunuz. Gerçekten başarılmaz başarılmış ve Doğu Akdeniz enerji yatakları kaybedilmiş. “Z” kategorisi bir kadronun “tehdit politikası” netice vermemiş, Suriye’de İdlip’tekiler de teslim edilince, batı üzerinde baskı unsuru da kalmamış, S-400 alırım tavrının da ne işe yarayacağı meçhul bir macera içerisinde, Türkiye’nin ilmek ilmek ördüğü 100 yıllık birikimi, NATO dahil, bütün enstrümanları tek tek yitirilmiş ve böylece batı da Türkiye’yi denklemden düşürmüş ve eksenini değiştirivermiş.

Bahçeli, Perinçek, Avrasyacılar, Ulusalcı-Kemalist ekip, Suriye’deki Kürtlerin kaybedilmesine ilaveten, Erdoğan’a beka söylemleri içerisinde, stratejik bir mağlubiyet daha yaşatmayı başarmış. Kabadayılığın uluslararası rekabette işe yaramadığı ise, bu ilim irfan sahibi kadrolar tarafından, hala anlaşılamamış. Kaba gürültü, S-400 tafraları… hala devam.

Türkiye’nin kaybı sadece enerji olmayacak gözüküyor. KKTC’nin kaybı da kapıda. Ya bir savaşla karşı karşıya kalınarak, KKTC kaybedilecek, ya da Kıbrıs Türkleri Türkiye’den vaz geçecek.

Elde ne mi kalacak? Bir avuç kuru milliyetçi söylem.

Türkiye’nin 100 yıllık menfaatleri yerle yeksan edilmiş, ne gam!

Umalım, millet geç kalmadan farkına varsın.

KAYNAK: ocakmedya.com