“Sabri Şenel: Trabzon’dan Gelen Dost Ziyareti, Geleneksel Değerlere Saygının İfadesi” “Sabri Şenel: Trabzon’dan Gelen Dost Ziyareti, Geleneksel Değerlere Saygının İfadesi”

- Ne kaldı babandan sana?
+ Şu köşede gördüğün, yeşil ipek kaplı Kur'ân kaldı. Bir de söz...
- Nasıl bir söz?
+ "Kur'ân'dan ayrılma!.."

Vaktiyle Anadolu'da bir köye takvalı, temiz, ahlaklı bir imam tayin edilir. 

Kısa bir zaman zarfında imam, köy halkı tarafından çok sevilir. 

Ramazan ayı gelince, köy halkı sırasıyla imamı iftara davet ederler. 

Sıra komşusunun davetine gelir.
Evin hanımı bir miktar birikimi olan parayı, saklaması için kocasına verir. Adam parayı sehpanın üzerine koyup orada unutur.

İmam davete icabet edince, iftarlarını açarlar. Akşam namazını evde kılıp, yatsı namazını da kılmak üzere İmam ve evin beyi birlikte camiye gitmek için evden ayrılırlar.

Evin beyi yatsı namazını kıldıktan sonra evine döner. Sehpanın üzerine koyduğu para aklına gelir. Lakin ortada para yoktur. Hanımı da o vakit "parayı senle ben almadığımıza göre hoca efendi almıştır" der. 
Bunu duyan evin beyi hocadan soğur, eski muhabbeti ve sevgisini yitirir. Hiç aramaz sormaz, hatta bir düşman nazarıyla bakar hocaya.

Gel zaman, git zaman, bir sonraki Ramazan ayı gelir. 

Köy halkı sırasıyla hocayı iftara davet ederler. Sıra, parası kaybolan ev sahibine gelir. 

Hanımı, Kocasına;
- Belki hocaya para lazım olmuştur, utanmıştır bize söylemeye, gel biz şeytana uymayalım, nefsimize yenilmeyip hocayı iftara davet edelim, der.

Bey, "olur" der. Hocayı iftara davet ederler. İftarlar açılır, çaylar içilir. Ev sahibi, hocaya;
- Herhalde size karşı bir senedir soğuk davrandığımın farkındasınızdır, der. 
Hoca,
- Evet, sebebini öğrenmek isterim, der. 

"Kusurumuza bakmazsanız, geçen sene Ramazan iftarı davetimizde sehpanın üzerine belli bir miktarda para koymuştum. Cami dönüşü, Sehpanın üzerinde parayı göremeyince sizin aldığınızı düşündük."

Bunu duyan hoca çok üzülür, hatta ağlamaya başlar. Evin sahibi de hocanın ağladığını görünce, hocayı teselli etmeye başlar.

Hoca derki; 
- Ben, sizin beni hırsızlıkla itham etmenize 
ağlamıyorum. Ben şurada asılı duran KUR'AN için ağlıyorum. Zira pencereden esen rüzgar, sehpanın üzerindeki paraları yere savurmuştu. Ben de onları toplayıp, şurada asılı duran Kur'an'ın içine koymuştum. Siz 1 yıl içinde Kur'an'ı açmış olsaydınız, paranızın orada olduğunu görürdünüz, der.

"Ben sizin beni hırsızlıkla itham edişinize ağlamıyorum. KUR'AN'ın öksüz oluşuna ağlıyorum."

Evet dostlar. İmam mı Hırsız, KUR'AN mı Öksüz.
Kalbimize bir soralım mı? 

İhlâs suresini bilen bir adam, onu bilmeyenlerden farklı olmayacaksa ne anlamı olacak onu bilmesinin?
Ali Küçük Hoca
..........
Ramazan-ı şerifin hayrı, bereketi, nuru hepimizin üzerine olsun. KURAN'la şifa bulmak niyazıyla...

ALINTI

Editör: TE Bilisim