Hicabi MERAL

E. Öğr. Alb.

AAO. Bşk. Vekili



Çağdaş dünyada kabul gören ve her geçen gün değeri ve içeriği geliştirilen yönetim, DEMOKRASİ’ dir. Demokrasi, ‘ çoğunluk yönetimi’ veya ‘ halk idaresi’ olarak tanımlanabilir.

Çoğunluk yönetimi olarak adlandırılan DEMOKRASİ, doğrudan temsili ve katılımcı olmak üzere sınıflandırılabilir. Ancak kalabalık insan gruplarını aynı anda bir araya toplamanın zorluğu yüzünden, doğrudan demokrasinin uygulanması zordur. Bu nedenle temsili ve katılımcı demokrasi bugün kabul gören, uygulanabilen biçimdir.

Türkiye Cumhuriyeti özellikle son senelerde geldiği durum itibariyle, Osmanlı Devleti’nin Sevr ile geldiğinden çok daha kötü durumdadır. Her ne kadar memleketin bazı bölgelerine düşman askerleri çıkarılmamış gibi görülüyorsa da, değişen zamanla birlikte savaş şekli değişmiştir. Değişen şartlar nedeniyle, ülkenin içinde bulunduğu ağır şartların, memleketi idare edenler ve yandaşları çeyrek aydınlar farkında değiller, hatta durumu güllük gülistanlık göstermek gayreti içindedirler.

Türkiye- AB ilişkileri gelişen durum itibariyle, Türkiye’nin ve Türk Milletinin başına bela olmuştur. Tarihin hiçbir döneminde Türk Milletinin onuruyla, şerefiyle bu kadar oynanmamış, ayaklar altına alınmamıştır. Sevr’in imzalandığı ve tatbike konulduğu dönemde,

ülkede Mustafa Kemal ve arkadaşları, arkalarında duran bir millet vardı. Bu millet Büyük Türk Milleti idi ve içine AZINLIK kurdu henüz düşmemişti.

Bugün söze başlayan çok kimliklilikten, alt kimlikten, üst kimlikten dem vurarak bunların kültürel zenginliklerimiz olarak nitelendirmekteler. Düştükleri çukurun farkında bile değiller. Ülkede neler oluyor diyenlerinde sesleri kısılmıştır. Türkiye’nin üzerinde kara bulutlar dolaşmaktadır. Ülkemizin bu badireden kurtulması için öncelikle Türk insanına ümit verilmesi gerekir. Milletimizin öncelikli ihtiyacı ‘ümit’tir. İnsanımızın yarın kaygısının ortadan kaldırılması gerekir. Bu ümidi, samimi, bilgili, cesur ve aşağıda sıralayacağımız ilkeleri benimsemiş kadrolar verebilir.


1) Devletlerin kuruluşları ve devamları uluslar arası anlaşmalara dayanır. Türkiye Cumhuriyeti’ni tescilleyen anlaşma ‘LOZAN ANLAŞMASI’dır.’ Lozan Anlaşması’nın tek kelimesinden bile taviz verilemez.

2) Türkiye Cumhuriyeti’nin vasıfları anayasamızda,

Demokratik

Laik

Hukuk

Sosyal


Devleti olarak belirlenmiştir. Bu vasıfların devamı konusunda kararlı olmaktan vazgeçilmez.

3) Türkiye Cumhuriyeti’nde sosyal – kültürel farklılıklar yaratılarak ayrılıkçı güçler yaratma gayretleri bütün hızıyla sürmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Lozan Anlaşması, ‘AZINLIKLARI’ belirlemiş ve anayasamızın 66. Maddesi ‘Türk Devletine

vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.’ İfadesi ile azınlık yaratma gayretlerini cevaplamıştır.

4) Demokratik bir ülkenin siyaseti, demokrasi temeli üzerine oturur. Her oyunun bir kuralı olduğu gibi, demokrasinin de kabul edilen evrensel kuralları vardır.


Demokrasilerde HÜRRİYET ORTAMI bir vazgeçilmezdir. Hürriyet, demokrasinin temel unsurlarındandır. Bu hürriyetleri,

a. Fikir hürriyeti

b. Vicdan hürriyeti

c. İfade (konuşma ) hürriyeti

d. Seçme hürriyeti

e. Seçilme hürriyeti


Olarak sıralamak mümkündür. Bunlardan birinin eksikliği, demokrasiyi tamamen ortadan kaldırır. Bunlar en temel insan hak ve özgürlükleridir, su gibi, hava gibi vazgeçilmezlerdir. Ancak bu hürriyetlerin, bazılarının hürriyetini kısmak ve ülkemizin üniter yapısını bozacak şekilde kullanmak mümkün değildir ve olmamalıdır.


5) Demokratik sistemlerde imtiyazlı kişi ve gruplar yoktur. Demokrasilerde DİKTATÖRLÜĞE yer yoktur. Demokrasiler için büyük tehlike olarak görülen diktatörlükler,


a. Aydın diktatörlüğü

b. Medya diktatörlüğü

c. Sermaye diktatörlüğü

d. İdeolojik diktatörlükler

şeklide toplumun bünyesinde ortaya çıkabilir. Bu arada seçilmiş diktatörleri unutmamak gerekir. Demokrasilerde SEÇİLMİŞ DİKTATÖRLERE, o diktatörlerin yağcılarına, yalakalarına yer yoktur.


Demokrasilerin vazgeçilmezlerinden biri de SİVİL TOPLUMUN ÖRGÜTLERİ’dir. Sivil toplumun, devlet müdahalesi dışında, birey ve grupların kendi alanlarını düzenlemelerini ihtiva eder. Sivil toplum demokrasinin olmazsa olmaz şartlarından biridir. KATILIMCI DEMOKRASİ ancak sivil toplum örgütleri ile gerçekleşebilir. Sivil toplum örgütlerinin güçlü olmadığı toplumlarda, demokrasi gerçekleşmiş sayılmaz, gerçek demokrasiden söz edilemez. Karşımıza halk idaresi demek olan demokrasi yerine, HALKSIZ DEMOKRASİ diye yozlaşmış bir kavram ortaya çıkar. Bu durumda da, demokratik sistemler için çirkin bir kavram ‘VESAYET’ sözünden bahsedilmiş olunur ki, çağdaş insanlar bu kelimeyi duymak istemezler. Gelişmiş ve güçlü sivil toplum örgütleri, diktatörlükleri törpüler ve önler. Ancak bazı diktatörlerin himayesindeki sivil toplum örgütü görünümündeki menfaat gruplarının bu yapıyı yıktığını da göz ardı etmemek gerekir.


Demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından biride ‘ SİYASİ PARTİ’ lerdir. Halk, iradesini idareye hakim kılmak için siyasi kadroları seçer. Oluşturulan bu siyasi kadrolar, siyasi partilerdir ki, halkın istek, ihtiyaç ve temayüllerine saygı duyarlar. Hem ferdi hürriyetlerin hiçbirinden taviz verilmez, hem de bir uzlaşma ortamında milletin birliği, beraberliği, dirliği, düzenliğine güç kazandırılır. Siyasi partilerde PARTİ İÇİ DEMOKRASİ bir vazgeçilmezdir. Parti içi demokrasinin olmayışı bölünmüşlük getirir.

Demokrasilerde EGEMENLİK halka aittir. Halk bu egemenlik hakkını doğrudan veya dolaylı olarak düşünce ve eylem özgürlüğü içinde

kullanır. Demokrasinin tatbikatında çoğulculuk olmakla birlikte, esas olan ferttir. Siyasal çoğulculuk demek olan demokrasilerde HOŞGÖRÜ birçok meselenin çözümü için ilginç bir formül, öfke buzlarını eriten bir enerji, insanların gönül kapılarını açan sihirli bir formüldür.


Demokrasi, HUKUK DEVLETİ’nde yaşayabilir. Hukuk devleti gaye, demokrasi ise hukuk devletine ulaşılması için kullanılan ve tavsiye edilen bir vasıtadır. Kişi hak ve hürriyetlerinin düzenlenmesi anlamına gelen HUKUK DEVLETİ de temel demokrasi değeridir. Hukukun olmadığı yerde demokrasinin yaşaması mümkün değildir.

* Demokrasi, SAMİMİYET ve CİDDİYET ister.

* Demokraside DUYGUSALLIĞA yer yoktur.

* Demokraside ŞEFFAFLIK önemlidir ve demokrasinin esasıdır.

* Demokrasilerde ABA ALTINDAN SOPA GÖSTERMEK yoktur.

* Demokrasilerde ŞİDDET ve ŞİDDET YÖNTEMLERİNE yer yoktur.

* Demokrasilerde KURTARICILARA yer yoktur.

* Demokrasilerde çözümlere UZLAŞMA ile ulaşılır. Uzlaşmada TESLİMİYETİN yeri yoktur.

* Demokrasilerde yoksulluğa, yolsuzluğa, vurguna, talana, yalana yer yoktur.

Demokrasilerde devlet idaresi ideolojilere göre değil, halkın istediğine göre, dünyanın şartlarına göre, kısaca BİLİMSEL YÖNTEMLERE göredir.

Demokrasilerde seçilmiş siyasetçiler, seçilmemiş bürokratlar üzerinde kontrole sahiptirler.

Demokrasi ekip işidir. Ancak ekip elemanlarının KİŞİLİĞİ önemlidir. Kişilikli insan maddeci değil, maneviyatçıdır. Kişilikli insan kabadayı değil, yiğittir. Kişilikli insan diktatör değil, hoşgörülüdür. Medeni cesareti tam, adaleti tamdır.

Demokrasi ile milliyetçilik eşdeğerdir. Milliyetçilik, kişinin milletine sevgi ve saygı hisleri ile bağlanmasıdır. Sevginin olduğu yerde kin, nefret yoktur. Akıl vardır, sabır vardır. Milliyetçinin mensubiyet hissi ile bağlı olduğu milleti için yapamayacağı hiçbir fedakarlık yoktur. Bu fedakarlık canından bile vazgeçebilmeyi kapsar. İnsanın uğruna canından bile vazgeçebileceği meselelerini halledememesi mümkün değildir. Demokraside,

* Milletin desteği vardır.

* Millet ile birliktelik vardır.

* Milletin katılımı vardır.

* Gaye milletin yararına davranmaktır.

* Yönetimde milletin desteği ve oyu olacaktır.

* Ülke milletin katılımı ile yönetilecektir.

* Yapılan seçimlerle yönetimin yaptıkları değerlendirilecektir.

* Uygulamaların milletin yararına olup olmadığı ortaya çıkacaktır.

* Sorunlara çözüm, girişimler ve uygulamaları millet denetleyecektir.

Buradan çıkan sonuç ise, Türkiye’de demokrasi varsa, AB ile ilişkilerin her adımı halkın bilgisine ve oyuna sunulmalıdır.

6) Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vasıflarından biri de LAİKLİK’tir. Anayasamızın 24. Maddesinde ‘Herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir’ denilmektedir. 14. Maddesi ise, bu hak ve hürriyetlerin, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla kullanılamayacağını belirtmektedir.

Türk milletinin inanç sisteminde, örfünde ve anayasasında, tartışılmaz, her şeyin üstündeki kavram ‘Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüdür’. Bu nedenle öyle bir laiklik tanımı yapılmalıdır ki, yapılan tanım,

* Uluslar arası değer hükümlerine ters düşmemelidir.

* Milletin örf ve adetlerine uygun olmalıdır.

* Milletin inanç sistemine saygılı olmalıdır.

* Fen ve sosyal bilimlerin ilke ve metotları ile uzlaşmalıdır.

7) Türkiye Cumhuriyeti Devleti, anayasasına göre ‘SOSYAL DEVLET’ tir. Sosyal devlet, devletin birçok sosyal ve ekonomik faaliyetlerini de yüklenen devlettir.

Sosyal faaliyetlerin sosyal yapıyı, kültürel değerleri, sosyal değişmeleri içermesi nedeniyle, sosyal devletin manevi tarafı; ekonomik faaliyetlerin SOSYAL GÜVENLİK, SOSYAL ADALET, SOSYAL REFAH’ı içermesi nedeniyle, sosyal devletin maddi tarafı ortaya çıkar.

Sosyal güvenlik hakkı, insanların temel hak ve hürriyetlerindendir. Bu temel hak anayasamızın 60. Maddesinde ‘ Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.’ Şeklinde ifadesini bulmuştur.

8) Hukuk devleti sıfatını kabul etmiş devlet, kişi hak ve özgürlüklerini sistemleştirmiş, bunları teminat altına almış devlettir.

9) Kıbrıs meselesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel meselesidir. Londra ve Zürih anlaşmalarından taviz verilemez.

10) Kerkük ve Musul, Misak-ı- Milli sınırları içerisindedir. Türkiye’nin bu konuda kırmızı çizgilerinden taviz verilemez.

11) Batı Trakya, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile ilişkiler, Türkiye’nin hassas meseleleridir.

12) AB ile ilişkiler, artık kangrenleşmiş, devletimizin varlık- yokluk meselesi haline gelmiştir. Bu kapsamda;

* Kıbrıs

* Ege

* Patrikhane ve Ruhban Okulu

* Ermeni Soykırım İddiaları

* Azınlıklar

meseleleri Türkiye’nin aleyhine olmak üzere kullanılmaktadır. 40 Yıllık tecrübeden sonra artık ‘AB’ye HAYIR’ denilebilmelidir. Bu işin onurlusu olmayacağı anlaşılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği hedef, batı medeniyeti değil, ÇAĞDAŞ UYGARLIK’tır.


HER ŞEY HALKIMIZIN MUTLULUĞU, GELECEK KAYGISININ OLMAMASI, DEVLETİMİZİN ÜLKESİ VE MİLLETİ İLE BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜ İÇİN VE ‘HALK İÇİN, HALKLA BERABER’