YAŞAM

HİKMET MESELESİ

Kur'anda nebilere ve diğer insanlara verilen hikmetten bahsediliyor.

Euzübillahimineşşeytanirracim.
"...Allah da ona mülk ve hikmet verdi..." Bakara 251

"Evlerinizde okunan Allah ayetlerini ve hikmeti hatırlayın..." Ahzap 34

"...(Davut'a) hikmet...verdik..." Sad 20

"...Kitabı ve hikmeti öğretsin..." Bakara 129

"O, tercihini doğru yapana hikmeti verir. Kime hikmet verilirse, ona çokça iyilik yapılmış olur. Bu bilgiyi sağlam duruşlu olanlardan başkası elde edemez." Bakara 269

"(İsa'ya) Allah ona Kitab ve Hikmeti, Tevrat'ı ve İncil’i öğretecektir." Al'i-İmran 48, Maide 110

"...Bu Elçi onlara Allah’ın âyetlerini okur, onları geliştirir, onlara Kitabı ve hikmeti öğretir...." Al'i-İmran 164

"...Oysa İbrahim ailesine Kitap ve hikmet verdik,..." Nisa 54

"...Allah, sana Kitabı ve Hikmeti indirmiş ve bilmediğin şeyleri öğretmiştir...." Nisa 113

"Lokman'a, Allah’a şükret diyerek hikmeti verdik...." Lokman 12

"Evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti aklınızdan çıkarmayın..." Ahzap 34

"Ümmilerin içinden elçi çıkaran Allah’tır. Onlara, O’nun ayetlerini okur, Kitab’ı ve hikmeti öğreterek onları geliştirir. Halbuki onlar daha önce açık bir sapkınlık içindeydiler." Cuma 2
........
Buradaki hikmet konusunun ne olduğu meselesi kafaları meşgul etmiştir.

Benim hikmetten anladığım şudur;
Allah'ın bize (insanlığa içlerinden seçtiği nebilerle) doğrudan verdiği bilgilerle beraber aynı zamanda Kur'an işletim sistemidir. Yani Kur'an bize haramlarla, kıssalarla doğrudan herkesin anlayabileceği bilgiler sunarken (mesela, öleceksiniz (Ankebut 57), zinaya yaklaşmayın, ana babaya iyilikte bulunun, oruç tutun...gibi) aynı zamanda bir bilgiye dayalı konularda sunuyor. İşte bu bilgiye, birikime dayalı şeylere yönelmeyi hikmet olarak da ifade ediyor.

Mesela, mirasla ilgili bir konuyu herkes ilk bakışta Kur'andan doğru olarak çözemez. Ama bunu bu konuda derinleşmiş yani bir bilgiye ulaşmış insanlar doğru olarak ortaya koyar. Allah Mülk 3 de, "...Bakışlarını oraya çevir; bir çatlak görebilir misin?" ayetinde bir benim gibi astronomiden anlamayan birisinin bakması başka, bir de bu konuda ilim sahibi kişilerin bakması başka. Bunu her alanda çoğaltmak mümkün.

Mesela, pazar alışverişi için elinde 100 veya 200 lirası olan herhangi bir kişi, tahsili olsun olmasın pazar ihtiyaçlarını görür. Bu bir hikmettir. Ama aynı kişi ulusal veya uluslararası ticaret, internet üzerinden ticaret yapamaz.

Herhangi bir kişi ilk bakışta insanı ve uzuvlarını bilir. Baş, kol, gövde, bacak gibi. Bu bir hikmettir. Ama bunun oluşum süresini, iç özelliklerini bilemez. Bu bir bilgiyi, o bilgide derinleşmeyi gerektirir. Bunu ise ancak bu konuda bilgi sahipleri yapar. Bu da bir hikmettir.

Herhangi bir kişi televizyon izler, ondan kendine göre bilgiler alır, akıllı telefon kullanır, bu bir hikmettir. Aynı kişi televizyon çekimi, programı yapamaz, bilgisayar yazılımı yapamaz. Bu bir bilgiyi gerektirir. Bu da bir hikmettir.

Herhangi bir insan uzun bir bezle, kumaşla bedenini sarar, örter. Ayıp yerlerini ve bilir ve örter. Bu bir hikmettir. Ama aynı kumaşla güzel bir elbise, kışlık mont dikemez. Bu bir bilgiyi, imkanı ve tecrübeyi gerektirir. Bu da bir hikmettir.

Ayrıca Kur'anda nebilerle beraber diğer insanlara da hikmet verilmekten bahsediyor. Nebinin insanlara hikmeti öğrettiğinden bahsediyor.

Bu konu şahsen benim kafamda çok açık ve net elhamdülillah. Sağa sola çekilecek bir tarafı yok. İlla hikmet şudur diye tarihte oluşturulmuş bir anlayışı dayatmak doğru değildir. Benim bu konuya yaklaşımım budur. Böyle olunca da herkesten olumlu veya olumsuz anlamda yararlanıyor, kimseyi ulaşılmazlar makamına çıkarmıyorum. Zaten İsra 70. ayeti doğru anlayan herkes bilir ki yaratılış, imkan ve sorumluluklar açısından insanlar doğuştan eşittirler, yani eşit imkan, haklara sahiptirler. Bu yapıyı bozan ise Kur'ansız bir din anlayışı, ilahların çoğaltılmasıdır.
..........
Müslüman dünyada bütün mesele "nebilere verilen hikmet" in nasıl anlaşılması gerekir meselesinden kaynaklanmış, zamanımızda da olduğu gibi hikmet meselesi İmam'ı-Şafi'yle hadislere/sünnete evrilmiş, buradan hareketle nebimiz veya diğer nebiler dinin kurucu ortağına dönüştürülmüştür.

Sünnet/hadisler olarak (İmam'ı Şafi'nin görüşü her tarafı sarmıştır. Şafilik akımı, İslam'ı kabulden sonra Türkler arasında yaygın olan Maturidinin görüşlerini Yavuz Sultan Selim döneminden itibaren ele geçirmiştir (medreseler marifetiyle).

Tabir caizse motor Şafi, görüntü, kaporta Maturidilik. Hala Türkiye ölçeğinde de bu anlayış Sünni Mezhep inancına sahip dini öğretim ve dini kurumlara hakimdir. Bu aynı zamanda İslam devleti diye ortaya çıkan Işid ve devlet yönetimi de bizden sorulur anlayışıyla darbeye kalkışan Fetö örgütünün zihinsel alt yapısıdır.

Bu zihinsel alt yapı, kendini ehl'i-sünnet inancı olarak ifade eden tüm dini cemaatlerin İslam algılarında ki yapıdır. Yani devleti ele geçirerek kafalarında oluşturdukları Kur'ana rağmen "şeriat devleti kurma".

İşte buna zemin hazırlayan dini arka düşünce yapısı buradan kaynaklanmaktadır.

Bu konu doğru olarak ortaya konulmadığı müddetçe, ele geçirdikleri "İslam Görünümlü Sopayla" İslam adına Müslümanım diyen ülkeler gerek birbirleriyle, gerekse de Afganistan ve diğer bölgelerde olduğu gibi iç karışıklıklarla kendilerini yeyip bitirirken emperyalist güçlerin tam aradıkları bir ortamı oluşturmaktadırlar. Allah'ın dinine sırt dönmenin faturalarını da dünyadayken böyle ödemektedirler.

İşte saltanatın kaldırılması, hilafet yetkilerinin TBMM'i uhdesine bırakılması, dinin inanç, ahlak, ibadet boyutuyla ilgili diyanet işleri başkanlığının kurulması, yeniden şekillenecek din öğretimine buradan yaklaşılması esası belirlenmiştir.

Yani din siyasi söylemlerden çıkarılması, din ve vicdan hürriyetinin sağlanması anlayışı Cumhuriyeti kuran kadrolar tarafından ortaya konulmuş ve bu laiklik olarak anayasada yerini almıştır.

Sonraki süreçte ise bu laiklik yeni bir din olarak "la dini" şekle dönüştürülmüş, din neredeyse kaçınılması gerek bir şey olarak özellikle elit kadro denilenler tarafından dayatılmıştır.

.......Savaş Ören