Son anayasal kriz hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Adalet Bakanı Tunç’un açıklamalarında ve Yargıtay’ın bildirisinde iki hukuki hata var. ‘Yorum hatası’ değil, doğrudan Anayasa ve kanun maddeleriyle ilgili somut hata…

Erdoğan ve Tunç hadiseyi “Yargının iki kurumu arasındaki yetki tartışması” olarak nitelediler. Doğrudur.

Fakat mevcut anayasada bunun çözümünün olmadığını söylüyorlar, Erdoğan’ın ifadesiyle:

“Mevcut anayasamız ve dolayısıyla ona göre şekillenen yasalarımız, bu konuda da yetersiz kalmaktadır.”

Öyleyse, yeni anayasa yapılmalı… Mevcut çatışmada da cumhurbaşkanı “hakem” olmalı…

Adalet Bakanı da “Anayasada değişiklik yapmadan sorunu kalıcı çözemeyiz” diyerek aynı görüşü tekrarladı. “Bu sorunun çözümünde hakem konumunda olan Başkan Erdoğan” diye de ekledi.

ANAYASA’DA ÇÖZÜM AÇIK

Cumhurbaşkanı’na danışmanları yanıltıcı bilgi vermiş olabilir. Fakat Adalet Bakanı hukukçudur.

Anayasamızın “Uyuşmazlık Mahkemesi” başlıklı 158. Maddesini okumuş olmalıydı. Bu maddeye göre Yargıtay’la Danıştay arasında yetki çatışması çıkarsa, bunu “Uyuşmazlık Mahkemesi” çözer…

Ya bugün olduğu gibi AYM ile Yargıtay arasında çatışma çıkarsa?.. Maddenin ilgili fıkrasını aynen buraya alıyorum:

Türkler Etrak-I Bi İdraktir!!! Türkler Etrak-I Bi İdraktir!!!

“Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.”

Demek ki anayasamızda çok açık, çok net, çok sarih ve kesinlikle bağlayıcı bir hüküm, bir çözüm var:

Yargıtay’la AYM arasında bir uyuşmazlık çıkarsa “Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.”

İktidarın ‘yeni anayasa’ kampanyasına gerekçe hazırlamak için bugünkü anayasada çözüm olmadığını söylemesi, apaçık yanlıştır.

Adli hukukta Yargıtay son mercidir. Anayasa hukuku ve insan hakları alanında son merci ise AYM’dir.

Uyuşmazlık çıkarsa “Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.” Nokta!!!

Yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı, tarafsız olsaydı bile, yargı organları arasında hakemlik yapamaz.

Bu, kuvvetler ayrılığının da 158. Maddenin de ihlali olur.

Anayasa’nın cumhurbaşkanına verdiği “devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin etme” yetkisi yasama ve yürütmeyle ilgilidir. Yargıyı da kapsadığını iddia etmek kuvvetler birliğini uygulamak olur!.. 100 yıl geriye mi gideceğiz?

Ayrıca Sayın Erdoğan’ın anayasal sıfatı “başkan” değil, “Cumhurbaşkanı”dır. Adalet Bakanları hukuki kavramlarla konuşmalıdır.

YARGITAY NE DİYOR?

Yargıtay açıklamasında, AYM’nin Yargıtay’ı “anayasayı ihlal” etmekle suçladığı iddia ediliyor. İkinci yanlış bu işte.

Ceza hukukunda “Anayasayı ihlal” ağır müebbetlik suçtur! Anayasa hukukundaki “ihlal” kavramının bununla ilgisi yok.

Can Atalay’ın tutuklu bulundurulmasının “ihlal” olduğunu bildiren kararında AYM şöyle diyordu:

“Yargıtay 3. Ceza Dairesi, AYM içtihadına aykırı davranmış, benzer ihlalleri önleme yükümlülüğünü yerine getirmemiş; aksine başvurucunun anayasal haklarını -Anayasa’nın parlamentoya verdiği bir yetkiyi kullanarak- daraltıcı bir şekilde yorumlamak suretiyle ihlal etmiştir.”

Yargıtay bu cümleden AYM’nin Yargıtay’ı “anayasayı ihlal suçu”nu işlemekle suçladığı sonucunu çıkarıyor! Halbuki çok açık, AYM, önceki içtihatlara uymayan Yargıtay’ın, “daraltıcı bir şekilde yorum” yaparak “başvurucunun”, Can Atalay’ın “anayasal haklarını ihlal ettiğini” söylemektedir; anayasal haklar yani kararın başından beri anlatılan seçme ve seçilme hakkı ile güvenlik hakkı...

“Hak ihlali” yahut “anayasal hakların ihlali” kavramı, bireysel başvuru hukukunun temel kavramıdır.

AYM’nin görevlerini belirleyen 2011 tarihli 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesinde 6 defa “ihlal” kavramını kullanmaktadır. Bu bir.

İkincisi, aynı 50. Madde, ihlalin “sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere” hüküm verme yetkisini AYM’ye vermektedir.

Üçüncüsü, aynı 50. Madde, “ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa” demekle, Yargıtay’ın bir kararının da anayasal bir hakkı ihlal edebileceğini, bunu AYM’nin düzelteceğini belirtmektedir.

KUVVETLER AYRILIĞI

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ve yargı yetkisini kabul eden bütün memleketlerde, bu böyledir.

Sorun “hürriyet” kavramının çağımızdaki içeriğini ve hukukta yeni bir alan olan insan hakları yargısını içine sindirememek sorunudur. Ekonomiye de büyük zarar vermektedir.

Bu apaçık Anayasa ve kanun maddeleri karşısında, AYM haklıdır. Yargıtay’ın suçlamaları anayasa ve kanun maddelerine aykırıdır.

Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı’nın açıklamaları ‘yeni anayasa’ amacıyla söylenmiştir.

Son söz: Kuvvetler ayrılığı olmazsa anayasa da olmaz.

Editör: Kerim Öztürk