Yerel seçime bir hafta kaldı! İşte detaylar.. Yerel seçime bir hafta kaldı! İşte detaylar..
Rus işgalinde henüz yeni ergen olmuş 15 yaşlarında gürbüz bir delikanlı adayı, köy imamının araya girip rica etmesine rağmen; “Eli silah tutar bize kök söktürür” düşüncesi ile Ruslar tarafından alınıp götürülür. Yıllarca farklı yerlerde esir kamplarında kalır. Üç arkadaş Erzurum’da esir kampından bir gün firar eder ve Kop dağını aşarken Rus karakolunda yakalanırlar. Tayfur Dal ve Ferhat Tanış gece karakoldan kaçarken dedem uyanan Rus askerine yakalanır. Karakol ayağa kalkar. Bol dayak ve işkence ederler. Rus askerler aralarında nerede ise kavgaya varacak ben kurşunlayayım tartışması yaşarlar. Sonunda katil adayı belli olur kurşunlamak için gece yarısını uygun bulmaz sabahı bekler.Rus asker sabah şafak sökünce öldürmek istediği anlaşılır. Dedem Rus kamplarında uzun süre kaldığı için Rusçayı çat pat konuşur konuşulanları anlar. Rusların karakolda atları vardı. Hayvanların altını dedeme temizletir gece onu meşgul eder sabahı beklerler. Lakin sabaha epeyce vakit var sigara sarar yakmak için cebini yoklar ateş yoktur kibrit çakmak almak için içerde yatakhaneye dalar dedem süratle kapıyı üzerine kilitler ve kendini gece karanlığında kışın kar ayazında dağlara bırakır. Kaç ayaklarım kurtulsun bedenim tabana kuvvet araziye karışır Soğuk kış şartları alabildiğinde hızla kaçar yaklaşık iki saat yürür kop dağı eteklerinde. Hava aydınlanmış Rus araçları görünür kağnılar ile Rus atlarına ot satan köylüler yollardadır. Rus araçlar ona bağırır yakalamak ister yukarıdaki köydenim komşu köye gidiyorum diye yarım yamalak Rusçası İle konuşur ikna eder paçayı kurtarır. Oradan Bayburt’a ot götüren arabacıyı ikna eder. Bayburt’un içinde oturuyorum der otun üzerine biner işgal altındaki Bayburt çok zor günler geçiriyor. Şehir kara günler yaşıyor vasıtadan inince akşam saatleri aç sefil günlerdir yol yürümüş akşam olmuş yorgun bitkin yatmak ve karnını doyurmak için bekçi iki kişiye rica eder. Dinlemezler orada yakında bir teyze var ona yaklaşır rica eder ve teyze de evine davet eder. Yedirir içirir dinler; “Korkarım sen esirden kaçtın” der öğrenince içlenir kol kanat gerer. Sabah erken dedeme yeni bir yol güzergahı tarif eder yolcular. Ondan önce kaçan arkadaşlarından erken Gümüşhane Kabaköy’e varır daha sonra İstiklal harbi için erken asker olur. 

BİZİM KUŞAK BABADAN ÇOK DEDELERLE BÜYÜDÜ

Sakarya Meydan Muharebesi ve devamında hep cephededir bacağında şarapnel parçası isabet eder, yaralanır ve askerlik dönüşü köye döner. Fakirlik çaresizlik günleri. Devlet kendine İstiklal Harbi madalyası verir küçük bir gazi maaşı bağlar yaş yetmişe dayanmış bir metre kare tapulu gayri menkulü yok. Kışın ısınma tezekle yapılır kısmen odun yakılır. Lakin köylerde yeterince orman yoktur beş saat yayan yola İmera sırtlarına yakın Ayer Ormanları’ndan kaçak odun temin etmek hayatta kalmak zorundadır. Biz 10 yaşlarında çocuk ağabeyimle eşek ile işte bu beş saatlik yola oduna gideriz sabah beşte çıkar saat onda varırız ormana. Babam yeni gitmiştir Almanya’ya. Bize küçük bir kollu odun testeresi getirdi. Onunla oduna yolculuğa gidiyoruz kışın çok uzun soğuk ayaz gecelerine tezek ve odun mu dayanır? Tandırda yakılan odun tezek pişirilen lavaş ve yemek ardından belden aşağı tandıra girip ısınmaya çalışmaktan başka şansımız yoktur. Bizim köyün çocuklarının genelde babalar gurbette olduğu için yaşayan dedeler baba sorumluluğu alır birazda torunlara yüz verirler işte bizim kuşak babadan çok dedelerle büyüdü. İşte o muhteşem töre ahlak adap edep abidesi dedem bir gecenin sabah namazı sonrası bizi sesler, eşeği semerler saat 5.30 gibi köyden Kabaköy yayla zirvelerine yola koyuluruz. Bitmek bilmeyen yokuşlar. Yürü babam yürü sabah aç karınla saatlerce yürürüz ormanda. Hiç yaş ağaç kesmezdik çünkü gazi dedem sıkı tembih ederdi “Aman yaş ağaç fidan kesmeyin” bizde odun testeremizle kurumuş ağaç diplerini keserdik. Bir eşeğin taşıyabileceği odunu göz kararı ile belirler hayvan sırtına semere bağlar. Yüklü hayvanın peşinden köye yola koyulurduk yine böyle bir gün hayvanın yükü az olmuş yolda karşılaştığımız köylüler niye böyle çok yüklediniz? diye bizimle alay etti aksine yük az ama işte tersi bizi alaya aldılar. Çocukluk işte Şeyh Ahmet amcanın elmasının altından geçen köprü eskimiş ağaçları kurumuş çürümüş durup onlardan eşeğin yüküne takviye ettik. Artık yük görüntümüz alay edilmekten kurtuldu. Kadıgilin sokaklardan geçerek Hocagilin odanın önünden Molla Mehmet amcanın evinin önünden soldan İbogilin sokağa girdik artık eve geldik sayılır. Gazi dedem geç kaldığımız için evin toprak bacasında hogala yakın bizi bekliyor. Hayvanın yükünün semer iplerini çözdük ve hayvanı dengeli biçimde yıktık. Dedem odunların hepsinin çam olmadığını fark etti bunları nereden aldınız? dedi önce cevap vermedik ağabeyim elmanın altındaki köprüden takviye ettik deyince bize bağırdı o odunları yükleyin doğru yerine götürün. Biz de aynen tekrar yükledik odunları köprünün başına götürüp bıraktık döndük geldik. Eve gelince dizinin dibine oturduk bize nasihat etti “Oğlum köprü, cami, devlet vakıf malı milletin malıdır hiç kimse bunu kendi zimmetine geçirip sahiplenemez haramdır haramın bereketi binası olmaz sakın bir daha böyle bir yanlış yapmayın.” Bu bize müthiş bir haram helal dersi oldu kamu malını o yemedi bize yedirmedi böyle bir ahlak inanç töre ve değerler iklimini teneffüs ederek büyüdük. Bir taraftan esir hikayeleri bir taraftan Kurtuluş savaşı hatıraları ile bize dini milli ahlak mektebi öğretmenliği yaptı Ankara’dan başlayıp batı Anadolu haritası üzerinde şehirleri ilçeleri okuma yazması olmadan parmağı İle gösterir okurdu. Ülkeyi bize emanet edenlerin milli manevi ruh iklimi işte böyleydi bu efsane kurtuluş öyküsü bu kahramanlar sayesinde Türkün tarihine altın harfler ile yazıldı. Tüm şehit ve gazilerimizi saygı ve minnetle anarken şehitlere ve ölen gazilere Allahtan rahmet diliyor önlerinde saygıyla eğiliyoruz!

Editör: TE Bilisim