Uzun bir zamandan beri yazmak istediğim bir konu var. Gündemin yoğunluğu nedeni ile yazmaya bir türlü fırsat bulamamıştım. Gündem hâlâ çok yoğun ama bu konuyu yazıp aradan çıkartmayı uygun gördüm. Yazacağım konunun gündemden çok ayrı olmadığını da düşünüyorum. En azından ibret ve ders alınması açısından bir takım ezberleri bozacak bir konu olduğuna inanıyorum. Ayrıca, bazı konular vardır ki, tarihe kayıt düşmek adına mutlaka gerektiğinde kamuoyunun ilgisine sunulmalıdır,

Anlatacağım konu 19. yüzyılın sonlarında geçen bir konu. Mehmet BAYRAKDAR’ın Tasavvuf  ve Modern Bilim adlı kitabında geçer. 

“Bilindiği gibi Osmanlı Devleti, savaş malzemelerini Tophâne-i Âmire’de ve Tersane’de üretiyordu. Osmanlı’daki malî krizler ve Avrupa’da savaş sanayi alanındaki gelişmeler sonucu, 19. yüzyılda bu kurumlar işlevlerini büyük ölçüde yitirmişlerdi. Çoğu malzeme yurt dışından sağlanmaya başlanmıştı. Ancak Osmanlılar gelişmeleri takipten de geri kalmıyorlardı. Dumansız yeni bir barut fabrikası açma girişimlerinde bulunmuşlardı. Zeytinburnu mevkiinde Cin İzzet Paşa’nın girişimleriyle yeni bir askerî fabrika açılmıştı; sahra topları gibi bazı silahların dökümü ve yapımı orada yapılıyordu. İşte bu fabrika, Ahmed Süreyya Emin Bey’in ilgisini çekmiştir. Aslında askerlikle ilgisi olmayan Ahmed Süreyya Bey, orada çalışma izni aldıktan sonra, Seri Atışlı Sahra Topu’nun bütün plan ve çizimlerini kendisi yapmıştır. Top ayrıca, sökülüp taşınabilme özelliğine sahiptir. Ayrıca kendi cebinden 500 altın da harcayarak topu imal ettikten ve hazır hale getirdikten sonra Sultan 2. Abdülhamid’e hediye etmiştir. Bu olay Osmanlı’ya o günlerde büyük bir prestij kazandırmıştır..

Böylece Ahmed Süreyya Emin Bey, seri atışlı bir top yapılabileceğini kanıtlayan ilk insan olarak çok parlak bir başarıya imza atmıştır. Bu başarı Ahmed Süreyya Emin Bey’in, zamanının çok ilerisinde bir anlayışa sahip olduğunu da göstermektedir. Çünkü o, bu icadının yanı sıra, topların ateş edildikleri sırada falyalarından (topları ateşlemek için ağızotunun konulduğu delik HA) dışarıya çıkan gazın, güllelerin sürat ve kuvvetini azaltmakta olduğunu ve bu sakıncanın giderilmesi ile ilgili teknoloji mühendislerini araştırmaya çağıran Fransız Hükümeti’nin yaptığı resmî duyuruyu haber almış, bu çalışmalar devam ederken yaptığı bir icad ile bu sorunu çözmüştür…

Ahmed Süreyya Emin Bey, bu yeni keşfini, daha önce icad ettiği topa da uygulamak isteğiyle Sultan 2. Abdülhamid’e gönderdiği bir dilekçesinde de aktarır; uygulanmasına müsaade edilmesini talep eder. Ancak bütün bu çalışmaları ve talepleri maalesef devletten hak ettiği ilgiyi görmemiştir.”

Kitapta, Ahmed Süreyya Emin Bey’in 29 Mart 1303 (1885) yılında 2. Abdülhamid’e gönderdiği dilekçenin tamamı o zamanki ifadeler ile bulunmaktadır.

AKP’nin “Yeni Anayasa” tuzağı! AKP’nin “Yeni Anayasa” tuzağı!

Konu bu kadarla mı kalmıştır? Hayır! Esas mesele, ilginçlik ve ibretlik durum  bu aşamadan sonra yaşanmıştır.

Yine kitaptan alıntı yapmaya devam edelim.

“Top’un icadını haber alan Alman Krupp Fabrikası sahibleri soluğu İstanbul’da alırlar. Bu dönemde Krupp Fabrikasının başında Alfred Krupp bulunur. Ahmed Süreyya Emin Bey’in iznini almadan 2. Abdülhamid, gelen mühendis heyetine topun plan ve çizimlerini, imalat resimlerini verir. Onları alan Alman Krupp Fabrikası mühendisleri, iki sene sonra ilk seri ateşli Alman topunu yaparlar ve Padişah’a da bir örneğini hediye ederler. Bu top bugün Askerî Müze’dedir. Karşılığında 2. Abdülhamid, Krupp Fabrikası’na nakdî mükafat ödemiş, fakat topun mucidine bir takdir sözü bile sarf etmemiştir. Alfred Krupp’un 1887 yılında ölümünden sonra fabrikanın başına geçen oğlu Frederic Krupp da Osmanlı Devleti ile ilişkilerini yoğun bir şekilde sürdürmüştür. Frederic Krupp, babasının ölümünden hemen bir ay sonra yaptığı ilk seyahat Balkanlar’a ve İstanbul’a olmuştur. İstanbul gazeteleri Frederic Krupp’un 8 Eylül 1887’de Varna yolu ile İstanbul’a geldiğini ve hemen sonra da 2. Abdülhamid tarafından kabul edildiğini yazmışlardır. Silah fabrikalarının satış müdürleri de yanındaydı. Ertesi günü, 9 Eylül’de 2. Abdülhamid, Cuma selâmlığından sonra Frederic Krupp’u kabul eder. Padişah kendisine nişanlar verir. 12 Eylül akşamı da Frederic Krupp’u ve heyeti Yıldız Saray’ında yemeğe davet eder. 16 Elül’e kadar İstanbul’da kalan silah fabrikatörü, o gün Abdülhamid tarafından üçüncü defa kabul edilir; veda ederek İstanbul’dan ayrılır. Osmanlı arşiv kayıtlarında yer alan bilgilere göre, Krupp fabrikasına topların ve diğer askerî mühimmatın siparişlerinin çoğu bu ziyaretler esnasında yapılmıştır.

Topun namlu tarafında bulunan madenî etikette “Zeytinburnu Fabrika-i Humâyunu Mamûlatı Muhterii (icad edeni HA): Süreyya Emin 01” yazmaktadır. Topun yanında Osmanlıca ve Latin harfleri ile şunlar yazılıdır: 1866-1868 senelerinde ilk seri atışlı sahra topunu icad eden ve imâl ettiren Ahmed Süreyya Emin Efendi: D: 1264 Rumî-1848 Miladî V: 1339 Rumî-1923 Miladî”.

Kitaptan alıntılar bunlar.

Bu yazıyı okuyanlar ne sonuç çıkaracaklar bilmiyorum. Çünkü, kişilerin tarih konusuna nasıl baktığı önemlidir. İnsanlar, kafalarında oluşturdukları şablonlar ile mi tarihi okumakta ve anlamakta yoksa gerçekçi bakıp doğru durum değerlendirmesi yapmak için mi tarih okumaktadır. Tarih’in temel olarak geçmişi bugün öğrenip gelecek için ders çıkarmak özelliğini görmeden sadece yaşanmış kalmış gözüyle bakıldığında, yani ezber bozma cesareti gösterilmediğinde Tarih’ten istenen sonuç alınamaz diye düşünürüm.

Bu yazıdan bizim için, ülkemiz için, Türk Milleti için çıkardığım diğer bir önemli sonuç da şudur:

Bana göre, Alman Devleti’nin kucağına Osmanlı Devleti’ni, ABD’nin kucağına da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kimin ittiğini araştırmadan, görmeden, anlamadan üretilecek fikirler maalesef eksiktir, hatalıdır ve hatta zararlıdır.

Av.Halil Altıparmak

Editör: TE Bilisim