Kalp ameliyatları “Küçük Kesi Yöntemi” ile kâbus olmaktan çıkıyor Kalp ameliyatları “Küçük Kesi Yöntemi” ile kâbus olmaktan çıkıyor

Tarih kaynaklarında devir devir büyük veba salgınları kayıtlıdır; bunların en müthişi 1812 de olmuştur. Hastalık büyük şehirde o kadar korkunç bir hal almıştı ki, Padişahın emri ile sur kapılarına konulan gizli memurlar, bir günde, her kapıdan 50-60 ile 300 arasında cenaze çıktığını tespit etmişlerdi, şehir içinde gömülenler hariçti. Zamanın gümrük emini tarafından tanzim edilen bir ilmühabere göre, bir buçuk ay içinde İstanbul’da her gün 850-900 kişi ölmüş, ramazanda ise ölü sayısı 1200’e kadar çıkmıştı. Hastalığın en şiddetli hüküm sürdüğü semtler, bilhassa ayak takımının, bekar taifesinin kalabalık olduğu Tahtakale, Yemişden Bahçekapıya kadar olan sahil parçası, Galata ve Üsküdar’dı, buralardaki bekar odaları birer veba yuvası halindeydi. Aslında, aynı zamanda birer fisküfücur ve başarat yatağı da olduğundan, hükumet ilk tedbir olarak bu bekar odalarının yıktırılmasını emretti, odalar bir gün içinde yıkıldı, bu işe memur olanlar, tüyler ürpertici manzaralarla karşılaştılar: Ölenlerin çoğu, ayakdaşları tarafından sokaklarda yıkanıp birer tahta parçası üzerine konularak götürülüyordu, yıkılan odalarda, unutulmuş, kokuşmuş yüzlerce ölü bulundu, bunların arasında da bir çok uygunsuz gençler, fahişeler, bu fahişelerin beşikte çocukları görüldü. Bahçekapısında bir sokak vardı ki, büyük şehrin has manada bir bataklıkhanesi idi ve halk ağzında “Melek girmez sokağı” denilirdi ki, bu müthiş vebadan sonra devrin Padişahı İkinci Mahmut bu sokakta bir cami yaptırmış, adını “Hidayet Camii” koymuştu.

Salgın sırasında Padişah, Beşiktaş sarayında bulunuyordu, ikindi namazına Ayasofyaya gelirdi; Padişahlar kadın cenazesinde namaza durmazlardı, “astalığın def’ine sebeptir” diye rica olundu, Sultan Mahmut üç dört defa Ayasofya’da cenaze namazı kıldı ki bir seferinde 19 erkek, 8 kadın ve 11 kız ve oğlancık olmak üzere 38 cenazenin namazı kılınmıştı. Bazı kimselerin tavsiyesi ile, hastalığın def’i için, Sultan Mahmut, yatsı namazından sonra minarelerden yüksek sesle ” Surei Ahkaf” okunmasını emretmişti; bunun üzerine halk dehşet içinde kaldı. Ramazan bayramında ise, bayramlaşmak münasebetiyle halkın birbiriyle ihtilatı arttığından, hastalık tüyler ürpertici bir hal aldı, bayram ertesi günlük ölüm vakaları 3000’e kadar çıktı; ulemadan bir kısmı, padişaha müracaat ederek: “Surei Ahkaf Ad kavminin helak olacağını haber verir, böyle günlerde okunması gazabı ilahiyi mucbirdir.” dediler, emir geri alındı, hatta geri alınmakla da kalınmayarak, evlerde dahi Kur’an okunurken bu sürenin okunmaması emredildi.

Yine bu 1227 Ramazanında geceleri bekçilerin davul çalması, mani ve türkü okuması, kahvehanelerde tavla, dama ve satranç vesair oyunlar oynanması, meddahların hikaye nakletmesi yasak edilmişti.

Alıntıdır: Reşat Ekrem Koçu, Tarihimizde Garip Vakalar

Editör: TE Bilisim