GÜNCEL

Türk Misafirperverliği ve Gümüşhane Ağaları

Gümüşhane’nin dağ köylerinde yaşatılan geleneksel Türk misafirperverliği, Sefer Emmi gibi gönlü zengin insanların hikâyeleriyle hafızalara kazınıyor. Bu kadim kültür, gurbette dahi Türk'ün onurunu yaşatıyor. Sabri Şenel'in yazısı...

Şehrin yüksek dağ silsileleri arasında Harşit ve Kelkit vadisini besleyen derelerin yamaçlarında kurulan köylerde hayat zordur. “Ekmeğini taştan çıkaran” sözü adeta bu yurt köşesi için söylenmiştir. Hayata tutunmak, ayakta kalmak maharet ister. Kısıtlı tarım alanları ve yetersiz meralar, gerek hayvancılığı gerekse tarımı çileli bir hayata dönüştürür.

Bu bölgenin insanı için gurbet bir mecburiyettir. Yılın büyük bölümü il dışında, sıladan ve sevdiklerinden ayrı geçer. Namerde, merde muhtaç olmamak; helal rızık kazanmak için yollara düşülür. Meslek bazen kalaycılık, güveç, taş duvar ustalığı, tarımda takas ticareti ve inşaat işçiliğinin çeşitli kolları olur.

Köyden şehre göçün henüz yaygınlaşmadığı yıllarda köyler kalabalıktı. Kış ve yaz, oldukça çetin geçerdi. İşte bu dar gelirli, fakir ama gönlü ve sofrası zengin insanların haneleri, bereketli sofralara ev sahipliği yapardı.

Köy Odaları ve Ağalık Kültürü

Köylerde, köy odaları dışında itibarlı kişilerin hane sofraları her ihtiyaç sahibine ve misafire açıktı. O toprak bacalı, taş duvarlı, gariban görüntülü hanelerden öyle sofralar çıkardı ki, adeta padişah sofrasını andırırdı. Her köyde, gönlü zengin ama cebi fakir, misafire ikramda bulunan ağalar vardı.

İkrama, yardıma koşan bu insanlar aslında yardıma muhtaçtır. Aynı tasa kaşık sallayan hanelerde öyle bir gönül zenginliği vardır ki, yardım edecek ihtiyaç sahibi olduğunda yoktan vermek asalet, görmüşlük, adanmışlık gerektirir. “Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer” sözü burada tam anlamını bulur.

Sefer Emmi’nin Misafiri

Gümüşhane merkez köylerinden birine bir garip yolcu düşer. Ev sahibi Sefer Emmi, 9 çocuklu ailenin reisidir. Misafir ağırlamak, her baba yiğidin harcı değildir. Köyün zengini bazen muhabbet ve misafir fakiridir. Ama gurbet görmüş, misafir olmuş kişiler misafirin kıymetini daha çok bilir.

Köyün ana yollar kavşağında olması nedeniyle gelen giden misafir çok olur. Akşam karanlığında bir eve misafir olmak isteyen bir yolcu, Sefer Emmi’ye denk gelir. Sefer Emmi, onu fakirhanesine götürür. Zor şartlara rağmen sofralar kurulur, misafir ağırlanır. Misafir, günlerce kalır. Çünkü gidecek yol parası yoktur. Sefer Emmi, cebinden harçlık vererek onu Kelkite yolcu eder.

Bu davranış, tamamen karşılıksızdır. Fakirlik, çaresizlik; zengin kültür ve inanç ikliminde nimete dönüşür. Bu gelenek tüm köylerde sürer. “Tanrı misafiri” tabiri, bu iklimin hem sözlü hem fiili ifadesidir.

Gümüşhane Ağalığı: Toprak Değil Değer Ağalığı

Sefer Emmi'nin bir atı ve at arabası vardır. At arabasıyla kimi zaman salatalık, kimi zaman meyve satar. Gittiği yerlerde misafirdir ama gittiği her hanede kendi gibi ağırlanır. Aslında o, cebi fakir, gönlü zengin bir Gümüşhane ağa’sıdır.

Bu toprak ağası değil; değerler ağasıdır. Haram lokma yedirmeyen, onur ve şerefini koruyan, düşkün olduğu hâlde düşkünü gözeten bir kültür abide’sidir. Harşit, Kelkit ve Çoruh vadilerinin yamaçlarında yatan nice kahraman, bu değerleri nesilden nesile aktarmıştır.

Gümüşhane; vadileri, dağları, ovaları ile hem iklim geçişi hem de yolların kesiştiği noktadadır. 1071 öncesi bile Türk yurdu olan bu şehir, kültürüne, töresine sahip çıkan isimsiz kahramanların diyarıdır.

Gurbet Eline Taşınan Değerler

Bu misafirperverlik kültürü, Ramazan sofraları, köy odaları, geçitler, tekke ve hanlarda hayat bulmuştur. Bu sofralarda yemek pişiren, rızkını paylaşanları rahmet ve minnetle anıyoruz.

Geçit ve Kırıklı köylerinde bu geleneği Ramazan’da yaşatan hemşehrilerimizi candan kutluyoruz. Açları doyuran, çıplakları giydiren, sokakta kalana ev açan bu kültür, binlerce yıllık bir devlet-millet geleneğidir.

Yurt dışında, özellikle Almanya’da bu misafirperverlik kültürü adeta zaman kapsülüne alınmıştır. 70 yıl önceki haliyle korunmuş, baş tacı edilmiş, bayrak gibi dalgalandırılmıştır.

Bu asil kültür korunmalı, özü muhafaza edilerek gelişmelidir. Kendi kültürünü koruyamayan milletler, başka kültürlerin içinde yok olur. Gümüşhane’nin ruhu, Türk kültürünün dirilişinin simgesidir.

Sabri Şenel - 26.06.2025 / İstanbul