İnsanlık tarihi boyunca, "bilgi en büyük güçtür; bilgisizlik en büyük düşmandır."

- Hangi dönem ve hangi toplum olursa olsun, "kutsanmış ve özel yaratılmış değillerdir."

- Gelişmiş toplumların gelişmemiş toplumlara göre farkı, "bilgiyi bulma, geliştirme, kullanabilme, kurumsallaştırma ve yayma (satma)" özelliklerine haiz olmasında saklıdır. (Bu kapsama her alana mahsus akıl, bilim, hukuk vb. çalışmaları dahil edilebilir)

- Art niyetli her türlü güç ve menfaat odakları ise toplumun "bilgi anlamında gelişMEmiş olmasından ve bu durumun sürekliliğinden" beslenenirler. Bu nedenle aydınlanmaya hep karşıdırlar;  bu nedenle sadece politika mühendisliğine dönük günlük-dönemlik planlar üretip senaryolar gerçekleştirerek insanları manipule ederler...

- Yukarıdaki yaşanmış olayı bize öğretiyor ki: "matbaayı yasaklayan yada rasathaneyi topa tutan düşünce" geçmişte ne idi ise, bu yüzyıl içerisinde de yaşanmış birçok olayda da 'bilgi düşmanlığına' dönük yansımalar görülmüş ve halâ da tüm hızıyla görülmeye şahit olunmaktadır. Dolayısıyla bizim esas problemimiz, duygusallık ve tarafgirlik presinden kurtulamadığımız, olaylara at gözlüğümüz ile bakmaya inatla devam ettiğimiz hengamede; tenkit ettiğimiz tüm yanlış uygulamalara dönük sonuç odaklı alternatif çözümsel metotlar geliştireMEmiz; bunun yerine kişi, grup, parti ve fikirleri sadece tu-kaka ile eleştirmeye  yetinmelerimizdir.

- Düşünmek, yorum yapmak, fikir beyan etmek, kişisel tahminde  bulunmak olağandır ve kültürel yaşama katkıdır. Ancak "iddialar" ise ispat ve done gerektirir. Sadece kişileri bağlamaz, topluma da mal olabilir. Dolayısıyla bizlerin "bir iddia" da bulunuyor olmasında, bunun akli, hukuki, vicdani boyutlarının ispatlı olarak ortaya koyulması gibi bir sorumluluğu olduğunun bilinmesi gerekir. Ki dayandığınız kişi ve kaynakların da güvenilirlik, eşitlik ve tarafsızlık özelliklerinin toplumda kabul görmesi mutlaka şarttır.

- "Ben söyler geçerim, gerisi beni ilgilendirmez" türü her türlü iddialar ve söylemler,, bilimsellikten ve hukuktan uzak, hamasi, duygusal ve önyargılı yaklaşımlar olacağı gibi ayrıca hem sizin aşağı duruma düşmenize hem de bir bumerang gibi o söylediklerinizin birgün tekrar size dönmesine neden olacaktır. Hukuki bir zeminde, herhangi bir olayda taraflar hiçbir zaman karşı doğrunun şahiti olamazlar; yani bozacının şahiti şıracı olamaz. Dolayısıyla ancak tarafsız hukuk mercilerinin verebileceği kararlara, elinde bilimsel ispata dönük doneleri bulunmayan bizlerin müdahil olması abesle iştigal olduğu gibi, aynı zamanda bir hak ve hukuk ihlalidir.

- Güvenlikle ilgili bir konuda gündüz yapılan fikir alışverişlerini okudum. Bu tür olaylara birebir şahit olmuş ve yaşamış biri olarak diyebilirim ki: "özellikle tüm medya organları üzerinden yapılan duyma ve okumalarınızı çok yönlü olarak araştırarak ve farklı fikre sahip düşünce yazarlarından çapraz sorgulayarak yorumlamalar yapınız. Bu konuda bile kasıtlı olarak çok fazla spekülatif bilgiler mevcut! Taraflar kendilerinin sadece masum yönlerini göstererek algı oluşturmakla meşgul. Planlar ve senaryolar, farklı odaklarca kurgulanıp, kamuoyuna sürülüyor ve herbiri taraflı hazırlanan bilgiler... Bizler aklıselim davranıp, evrensel kabul görmüş değerler çerçevesinde kendi gayretlerimizi ortaya koymalı; sonuç ve çözüm kazandırmayacak bu tür meşguliyetler yerine bilimsel üretime dönük uğraşlara kendimizi odaklandırmalıyız.

- Atalarımız, her doğru, her yerde söylenmez derler; çok doğrudur. Göreceksiniz ki bizlerin ve tüm insanoğlunun "bilgi fakirliği, bilgi eksikliği (cahilliği), bilgi karmaşıklığı, bilgi namuzsuzluğu" yaşadığı ve bu zaafiyetlerinden kendisinin bile farkında olmadığı, farkındaysa da utanmadığı ve mahçubiyet duymadığı bir dönemde; bizde daha çok sıkıntılar fazlasıyla yaşanacaktır; bekleyiniz...

ASİLBEY
Editör: TE Bilisim