Davos ile başladı bu huy bizde.
"One Minute" dedik, ne dediğimiz İngilizce bilenler tarafından da, bilmeyenler tarafından da haliyle anlaşılmadı!
"Olmaz" dediğinde, bir itirazı var zannettik.
İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e postayı koyduk!
"Siz çocuk öldürmesini iyi bilirsiniz" diye çıkışıp, salonu terk edip gittik.
Anında ortalığı ayağa kaldırdılar, "Davos fatihi" lafları daha ağızlardan ilk kelimesiyle çıkacakken şak diye ekran karşısında bir kez daha gördük.
Bu kez farklıydı, posta koyan imajdan eser yok, gayet mazlum ve mazbut bir biçimde "Tepkim Sayın Peres'e değil, moderatöreydi" dedi.
Çarkın dik alasını gözümüzün içine kadar sokuverdi.
Ama birileri hala tepkiydi, postaydı falan zırvalayıp durdu.
Şimdi İsrail'le yeni bir sürecin başlayacağı, ilişkilerin geliştirileceği söyleniyor.
Nede olsa seçimler bitti, BOP yolundaki asli vazifeler bir kez daha kapılarını çaldı.
Yakında neler olacak göreceğiz...
Geçmişte Thedore Herzl'in mezarı başında saygıyla duranlar, bu kez o mezar başında göz yaşı dökmeye varıncaya kadar işi ileri götürürlerse şaşmamak gerek...
* * *
Aradan yıllar geçti, tarih 24 Kasım 2015'i gösterdiğinde bir sabah aniden televizyonlarda düşen bir uçağın görüntüsünü gördük.
Alevler içerisinde Hatay semalarından aşağı doğru hızla düşen uçağın önce kimliği belirsiz dendi.
Hava sahamızı ihlal etmiş ve gereken yapılmıştı.
Ama Rus uçağı olduğu anlaşılınca başladı bir furya.
Yandaş çevre bu olaya hemen isim taktı, artık eski Türkiye yok dediler!
Davutoğlu "emri ben verdim" dedi.
Erdoğan ise muhtarlara hitap ederken ilan etti uçağın düşürüldüğünü.
MİT Tırları gündeme yeniden getirildi, olmayan Türkmen ilgisi varmışçasına yazılar ve söylemler havada uçuştu.
Hatta Türkiye'nin Hatay'da düşürdüğü Rus uçağı ile Mekke'yi koruduğunu söyleyen akıl sahipleri bile çıktı.
Olurdu, olmazdı muhabbetleri dönerken Rusya'dan da peş peşe açıklamalar geldi.
Ne zaman Putin konuştu, işin rengi yine değişti.
"Sırtımızdan vurulduk, bedeli ağır olacak" dediğinde "Tepkim moderatöreydi" sözündeki yüz ifadesini bir kez daha gördük.
Önce "gerekeni yaptık" moduna sarılanlar birden bire çarkçılıktaki ustalıklarını gösterip "Rus uçağı olduğunu bilseydik düşürmezdik" diyiverdiler.
Sınır ihlali, Türkiye'nin meşru hakkı, egemenliğinin korunması falan anında bir kenara bırakıldı.
Uçağı düşürme emrini kimin verdiği arayışına girip, suçluyu bulma, dahası kurban verip durumu kurtarma arayışı da başladı.
İlk saatler ve günlerde gururla Türkiye'nin gücünden bahseden yandaş medyada bu çarka ayak uydurdu ve bu sefer "Tuzağa düşürüldük" diye haberler yayınlamaya başladılar.
Yetmedi, haklılığımız bir kenara bırakıldı "Putin ile görüşmek için araya kimi sokarız da işi düzeltiriz" arayışı başladı.
Bu arayış hala sürüyor...
Düşürülen uçakla Mekke'nin korunduğunu iddia eden akıl sahipleri ise anlaşılan hala akıllarını arıyor!
Türkmenlere destek verildiğini, sahip çıkıldığını söyleyen zevatlarsa derin bir suskunluğa büründü.
Hali hazırda Ruslar, Türkmenlere yönelik yaptığı bombardımanın şiddetini artırdılar, bunlar ise bir anda Türkmenleri unutuverdiler.
* * *
Rus uçağının tartışmaları, Rusya'nın askeri hareketliliği ve yaptırım kararları tartışmaları sürerken bu kez Musul'a asker sevkiyatı yapıldığı bilgisi paylaşıldı.
Hem AKP hem de yandaş medyası yine çoşmuş, mangalda kül bırakmamıştı.
13 yıldır hiçbir koşul ve şart altında hatırlamadıkları Türkmenleri bu kez de bahane gösterdiler.
"MİT Tırları Türkmenlere gidiyordu, bakın şimdide onları koruyoruz" muhabbeti yeniden başladı.
Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu'nu bir gecede terör tehdidi var diyerek boşaltıp, arkalarına bile bakmadan vatan toprağından geri çekilenler, Musul'da bulunan Başika kampına yönelik terör tehdidi var diyerek asker takviyesi yaptıklarını açıkladılar!
Çelişkideki başlangıç burası oldu, çarklığın geleceği taa en başından kendisini bu haliyle gösterdi.
Haliyle duruma Irak tepki gösterdi.
Rusya ve İran, Irak'ın arkalarında olduğu mesajını verdi.
Düne kadar "Türkiye'ye bir Kürt kedisi bile vermeyiz" diyerek PKK'ya arka çıkan Barzani'yi Ankara'da en üst seviyede Kürdistan bayrakları ile karşıladılar.
Ankara'ya gelen Barzani'yi öncelikle sır küpü Hakan Fidan'ın başında olduğu MİT'te ağırlamayı uygun gördüler!
Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı derken işin içine Rusya'nın tavrı nedeniyle gündeme gelen doğalgaz meselesi de girince Irak'ın kuzeyinden gaz temini gündeme geldi, bir anda kongrede "seninle gurur duyuyoruz" diye slogan attırdıkları Barzani'yi bu kez "umudumuz sensin" moduna taşıdılar!
Türk askerinin Musul'a yaptığı sevkiyata gelen tepkiler arttıkça, bizimkilerin resti de geldi: "Geri çekmek gibi birşey söz konusu değil" dediler.
Yandaşlar gurur pozlarını sergilerken, MİT ve Dış İşleri Müsteşarı Bağdat'ı ziyaret edip döndükten sonra söz konusu bile olmayan asker çekmeyi yine bir anda yapıverdik!
Çarkçılık bir kez daha devreye girdi.
Neyi ne için yaptık, mesela uçağı ne için düşürdük, Musul'a askeri niye gönderdik, niye geri çektik bunlara göre hala belirsiz.
Cesaret, basiret ve akılın bir arada bulunmadığı hesaplarla kaybeden hep Türkiye oldu.
Karikatür dergilerine konu olan başlarına huni geçirmiş tiplemeler bile bunların yanında vasat kalır.
Ama şurası açık ki uzun süredir siyasi mizah programlarının neden televizyonlarda eskisi kadar yayınlanmadığını anlamış olduk.
Arz-talep dengesinde AKP gibi bir parti varken, işin mizansenine zaten ihtiyaç yok ki...