Suriye üzerinde hesapların kızıştığı bir döneme girdiğimiz yaşanılan olayların seyrine bakarak çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor.
30 Eylül'de Suriye'de ilk hava operasyonuna başlayan Rusya, hızlı bir şekilde sahaya girerek, Esad'a olan desteğini açıkça göstermişti.
Arkasından Esad'ın Moskova'da ağırlanması, Rusya'nın meselenin çözümüne dair iki konuda adım attığını gözler önüne sermişti.
Bunlardan ilki Suriye'nin geleceği ile ilgili varılacak nihai kararda Rusya'nın ağırlığını ortaya koymak, bir diğeri ise Esad'sız çözüm arayışları karşısında masanın diğer tarafındakilere mesaj vererek, süreli de olsa Esad'ın ülkenin başında bulunması gerektiği tezini savunmasıydı.
İran'ın Ortadoğu politikaları ile ilgili en önemli isimlerinden olan Kasım Süleymani'nin Moskova'da Putin ile yaptığı görüşmenin ardından gelen Rusya hamleleri, İran'ın da benzer tezleri savunduğunu tabiatıyla işaret ediyordu.
Fakat Rusya'nın Suriye'de askeri operasyonlara başlaması bir bakıma güç dengeleri açısından Rusya-İran bloğunun elini güçlendirme arayışında olduğu sonucunu açık bir şekilde işaret etmişti.
Durum bu haliyle ilerlerken 30 Eylül'den bu yana Suriye krizinin çözümü ile ilgili iki toplantı gerçekleştirildi. Şimdiye kadar bu iki toplantıdan da sonuç çıkmadı.
Ancak şurası açık ki bir sonraki görüşmeye kadar Rusya, İran ve Esad sahada elde etmeyi amaçladığı ilerlemeyi, müzakere masasında elini güçlü kılacak sonuçlara bağlamak istiyor.
Bu üçlünün Suriye'de sadece IŞİD'e yönelik değil, aynı zamanda aralarında Türkmenlerin de bulunduğu diğer bazı gruplara karşı saldırılarını yoğunlaştırması, bir bakıma Suriye krizinde taraf olan yada olmak isteyen diğer ülkelere karşı, müzakere masası öncesinde üstünlük sağlama arzusu taşımaktan başka bir anlam ifade etmiyor.
* * *
Türkiye ve ABD'nin başını çektiği ülkelerin "Suriye ve Esad'ın geleceğine yapılacak seçimlerle Suriye halkı karar versin" görüşüne razı olmaları Rusya, İran ve Esad üçlüsünün stratejisinin esasını oluşturuyor.
Her ne kadar bir kesim bu hamlelerle kendi çapını ve karar anındaki etkinliğini artırmak istese de diğer yandan Türkiye ve ABD'nin de bazı hamleler yapma hazırlığında olduğu bugünlerde çok açık bir şekilde görülüyor.
Son açıklanan bilgilere göre İncirlik Üssü'ne konuşlandırılacak ABD'ye ait uçak sayısının 42'yi bulacak olması bunun en bariz işaretidir.
Nasıl ki Rusya, yeni askeri takviyelerle sahadaki gücünü kendi bloğu nazarından da artırmışsa, ABD de buna benzer bir şekilde sahada kullanmak istediği askeri gücünü artmış durumda.
İşte bu güç dengesinin ve bir sonraki hamlelerin neticesi bir bakıma Suriye'de kimin kazanacağını gösterecek.
Cerablus ve Azez arasında kalan bölgenin hem karadan, hem de havadan yapılacak harekâtla IŞİD'den temizlenerek buraya PKK-PYD haricindeki güçlerin yerleştirilmesi planı şimdilerde üzerinde sıklıkla durulan ve sesi git gide yükselen bir senaryo haline geldi.
Gerek Türkiye, gerekse ABD'nin yetkili isimlerinin "ortak kara harekatı" değerlendirmeleri şayet hayata geçerse ve başarıya ulaşırsa, Suriye üzerinde tartışmasız bir şekilde Rusya'nın ve müttefiklerinin savunduğu tezler tümüyle olmasa da büyük oranda zayıflamış olur ve büyük yara alır.
Böylesi bir durumdaysa ortaya yine iki sonuç çıkar.
Ya Rusya bu hamlenin ardından Suriye'nin geleceği ile ilgili kurulan müzakere masasında ABD'nin başını çektiği ülkelerin savunduğu çözüm formülüne, kendi fikirlerinden taviz vererek razı olur, yada görünen haliyle o da Türkiye, ABD, Katar ve S. Arabistan'ın güç dengelerini değiştirecek askeri hamlelerine karşılık verir.
* * *
Bu iki seçenek içerisinden ilk seçenek, Rusya'nın son yıllardaki izlediği siyasete bakıldığında daha zayıf bir ihtimal olarak görülüyor. Şayet Avrupa'daki koşullar (özellikle Baltık bölgesi ve Ukrayna) mevcut haliyle devam eder, Rusya kendi adına son yıllarda Avrupa kıtasında oluşturduğu güç dengesini korursa, Suriye ve dolayısıyla Ortadoğu'daki varlığını artırmak isteyebilir.
İşte bu nedenle de ikinci seçenek devreye girer ve Rusya yeni hamleler yaparak, İran ile işbirliğini artırır, sahadaki konumlarını takviye eder ve muhtemel ki yanına Çin'i de alarak neticede Suriye'deki çatışmaların derinliğinin artmasına yol açabilir.
Daha açık bir ifadeyle Türkiye ve ABD'nin kara operasyonları hamlesi, Rusya ve İran nazarında karşılık bulur ve bir noktadan sonra Suriye'de şartlar itibarıyla kaybolmaya başlayan vekalet savaşı bir üst seviyeye çıkarak daha şiddetli bir hal alabilir.
Türkiye böylesi bir dönemde adımlarını dikkatle atmalıdır.
Hele ki, neredeyse her ülke karşı tarafındakini "terör örgütleri ve iç karışıklıklar" üzerinden hizaya getirmeye başlamışken!
Mısır'da düşen Rus uçağı, Türkiye'de patlayan bombalar, Avrupa ülkelerinde terör saldırılarının gerçekleşme riskinin günden güne artması…
Hepsi Ortadoğu'da seyreden çatışmaların birer sonucudur.
Yine de Türkiye'nin milli bütünlüğü, ali menfaatleri ve geleceği açısından yapılması icap edilen ne varsa, o yerine getirilmekten sakınılmamalıdır.
Özellikle sınırlarımız boyunca uzanan PKK-PYD devleti kurma senaryosuna kesinlikle fırsat verilmemelidir.
Nihai sonuçtaysa Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasına özen gösterilmelidir.