Türkiye'de devletin nasıl yok edildiğini ve meydanın kimlere kaldığını sadece Türk milleti değil, bütün dünya ibretle izliyor. AKP'nin kurduğu yargı düzeni, medya sistemi, demokrasi anlayışı ağır sonuçlarıyla birlikte ortalığa saçılmıştır ve dünyada alay konusu edilmektedir.

 

İmralı canisinin tehditleri

Kurulan düzenden memnun olanlar da var. Fırsatı ganimet sayıp, AKP'ye yanaşıp okşayarak veya tehdit edip yeni bir cephe açarak yarım kalmış hesabı tamamlamak için harekete geçenleri de görüyoruz. İçeride İmralı'daki bebek katili fırsatı kaçırmamıştır. İmralı'daki ininden yolsuzluk ve rüşvet çıkmazında çırpınan AKP'ye yaptığı kahpe katliamları hatırlatmış ve yeni tehditlerde bulunarak, bir an önce ihanetini sonuca bağlamak istediğini ilan etmiştir. AKP bir taraftan seçim öncesinde milletin gazabından korkarak gelen tehditleri duymazdan geliyormuş gibi yapıyor. Diğer taraftan da bir hazmettirme operasyonuyla ve her zaman olduğu gibi sadece PKK ve hainlere yarayan "demokratikleşme" tiyatrolarıyla birlikte, bazı yeni tavizleri vermek için hazırlıklarını sürdürüyor.

 

Kıbrıs teslim ediliyor

Dışarıda da çok ilginç süreçler yaşanıyor. Kıbrıs simsarları, Barzani yanaşmaları ve Ermeni bezirganları paylarına düşeni alabilmek için seferber olmuşlardır. Özellikle Kıbrıs konusunda çok tehlikeli ve karanlık bir sürece girildiğini, uluslararası alanda iyice yalnızlaşan ve ciddiye dahi alınmayan AKP'nin, sifonun çekilmesi korkusuyla adayı feda ederek itibar ve çıkış aradığını, içimiz sızlayarak izliyoruz. Annan planının bile gerisine düşüldüğü, adadaki Türk varlığının tamamen Ruma teslim edileceği bir planın masada olduğu anlaşılıyor. Bütün bu gelişmeler AKP'nin iktidarını sürdürebilmek için sadece içeride değil, dışarıda da feda edemeyeceği hiçbir şeyin, hiçbir değerin bulunmadığı bir defa daha belgelenmiştir.

 

Hukukun hali perişan

Devlet demek hukuk ve güvenlik demektir. Ülkenin güvenliği içeride de, dışarıda da Allah'a emanettir. Hukukun ne durumda olduğunu akıl ve vicdan sahibi herkes görüyor. 17 Aralık'da ortalığa saçılan rüşvet ve yolsuzluk iddialarının sembolü haline gelen ayakkabı kutularına istiflenmiş milyon dolarları evinde saklayan Halk Bank Eski Genel Müdürü Süleyman Aslan, tahliye edilmiştir. Yargı kararlarına elbette saygılıyız. Ancak ayakkabı kutuları orta yerde dururken, Aslan'ın tahliyesinin hangi vicdana sığdığını sormak da hakkımızdır. Bu kadarla da kalmıyor. Sayın Başbakanın "Oğlum Bilal Erdoğan ve bakanların çocukları savcılara dava açacaklar" dediği basında yer almıştır.

 

Hırsızlık serbest "hırsız" demek suç

Bu açıklama AKP kaynaklı hırsızlığın suç olmaktan çıkarıldığı, buna karşılık, hırsıza "hırsız" demenin suç sayıldığı bir düzen kurulduğunu bütün dünyaya ilanıdır. AKP'nin yargıyı kayıtsız şartsız ele geçirerek, ne yapmak istediğini bu gelişmelerle birlikte bir defa daha görüyoruz. Tesadüfe bakınız ki, bunların yaşandığı gün, başta AB olmak üzere bütün medeni dünyanın büyük tepki gösterip, "bu kadar da olmaz" dediği HSYK üzerinden yargının tamamen iktidara bağlanmasını öngören kanun teklifi, yeniden meclis gündemine gelmiştir. Türk medyasını ne hale getirdilerse, yargısına da onu yapmaya uğraşıyorlar. Ortalığa çıkan ses kayıtları "Alo savcı" düzeninin istendiği ve beklendiği gibi işlemediğini "Alo Fatih" kadar etkili olmadığını gösteriyor. İşte tam da bu yüzden yeniden harekete geçilmiştir. Kış ortasında başta yolsuzluk ve rüşveti soruşturanlar olmak üzere hakim ve savcıların çok önemli bir bölümü sağa sola sürülüp yerlerine yeni atamalar yapılması yeterli görülmemiş, yargının kayıtsız şartsız AKP'ye bağlanması planı yeniden işlerlik kazanmıştır.

 

Kanun teklifi

Hukuk yoksa devlet de yoktur. Bu yüzden "Adalet Mülkün Temelidir" denilmiştir. Türkiye'de hukukun varlığından artık kimse söz edemez. Neyin eğri, neyin doğru olacağına, neyin suç neyin mubah sayılacağına artık hukuk değil, AKP karar vermektedir. Aslında bütün bunlara gerek kalmadan, hazır ellerinde meclis çoğunluğu da varken, "AKP hiçbir şekilde soruşturulamaz. AKP ne diyorsa tek ve değişmez doğru odur. Aksini söyleyenler paralel devlet olurlar" gibi bir kanun geçirip işi temelinden çözseler, çok daha dürüst bir iş yapmış olurlar. Zira zihniyet de, yapılan savunma da, ortala çıkan uygulama da tam olarak budur.

 

Millet duruma el koymalı

MHP Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli, 2011 seçimleri öncesindeki komplolar karşısında, "devlet yok, milletime gidiyorum" demişti. Evet, tek ve son çare milletin kendisidir. Devlet yok edilmiştir ve bunun ağır ve acı sonuçları ortalığa saçılmıştır. Belgeli, net, kesin olan yolsuzluklar, rüşvetler, hırsızlıklar, ihanetler üzeri örtülmekle kalmamış, meşru ve doğru oldukları ilan edilmiştir. Böyle bir düzenin, böyle bir yönetimin, böyle bir anlayışın ayakta kalması mümkün değildir. Bunu ne vicdan kabul eder, ne iman kabul eder. Millet devletin sahip çıkmak ve karanlık düzene artık bir son vermek zorundadır. Aksi halde ayakkabı kutularındaki milyon dolarlar, kurulan trilyonluk para havuzları, gemi filoları, villa siteleri daha da çoğalacak ve her tarafı saracaktır. Bu kadarla da kalmayacağı İmralı canisinin, Kıbrıs tüccarlarının, Ermeni uşaklarının da paylarına düşeni alacakları ortadadır. Bu kadarına iman, vicdan ve insaf sahibi hiç kimsenin hakkı yok.