AKP kurulduktan sonra en büyük özelliği değişim ve dönüşümü bir siyaset tarzı olarak öne çıkarması olmuştu. Recep Tayip Erdoğan her fırsatta değiştiklerini ve dönüştüklerini söylüyor, geçmişinin ölçü alınmamasını istiyordu. Biz o zaman, "değişmek, dönüşmek anlaşılabilir bir şey. Ancak bu kadar hızlı olursa ve alışkanlık yaparsa bunun varacağı yer farklı olur. Dönüşmek bir siyaset şekli olmaktan çıkar, serinleme aletine dönüşür" demiştik. 

 

Sayısız örnek var 

Aradan 12 yıl geçti. Değişmenin, dönüşmenin, duruma göre vaziyet almanın, nabza göre şerbet vermenin, dün söylediğini bugün yok saymanın, hatta aynı konuşma içinde yukarıdaki beyanı aşağıda tersine çevirmenin sayısız örneklerine şahit olduk. Yıldıray Çiçek kardeşim dünkü yazısında, duruma göre vaziyet almanın çok çarpıcı örneklerini hatırlatmıştı. Ancak, AKP'nin sicili öyle anlatmakla bitecek gibi değil. Hangi birini sayalım. Ofer'le yapılan görüşmeler gazete arşivlerinde mevcuttur. "Görüşmedim" dedikten saatler sonra, görüşmenin gizlice yapıldığı ve Tüpraş'ın yüzde 14'lük kısmının değerinin dörtte birine peşkeş çekildiği ortaya çıktı. Rasmussen'i veto ettiler ve ağır sözlerle eleştirdiler, bir hafta sonra bu sözleri söyleyen kendileri değilmiş gibi onay verdiler. Ermeni iftiralarını kabul eden tasarı üzerine Washington Büyükelçisi'ni geri çağırdılar, üç gün sonra birlikte ABD yollarına düştüler. "NATO'nun Libya'da ne işi var" sözünün üzerinden 24 saat geçmeden Türk gemilerinin, uçaklarının ve limanlarının Libya'ya müdahale için NATO emrine verilmesini ibretle izledik. Kaddafi'den barış ödülü almış, Başer Esad ile ortak bakanlar kurulu toplamış ve tatil yapmışlardı. Sonrası bütün dünyanın malumudur. "Van minut" tiyatrosu hafızalardadır. 9 Türk vatandaşını uluslar arası sularda katleden İsrail'i korumak için topraklarımıza savunma sistemleri yerleştirdik. Petriotlar için, "biz istemedik" dediler, NATO bunu Türkiye'nin talep ettiğini duyurdu. "Tetik bizde olacak" dediler, kumandanın da, tetiğin de bir Yunan generalin elinde olduğu açıklandı. "Hiçbir masrafa katılmayacağız" dediler, bütün külfeti Türkiye'nin üstleneceği anlaşıldı. 

 

Muhteşem dönüşler 

Hadi bunları geçtik. Siyasetin cilveleri diyelim. Peki, bütün dünyanın ibretle izlediği, insanların aklıyla alay edildiği Türkiye'nin en hayati meselelerindeki muhteşem dönüşümleri nereye koyacağız? Fazla geriye gitmeyeceğiz. AKP için hırsızlıktan tutun ihanete varıncaya kadar her türlü yakıştırmayı yapan Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuş'un partide genel başkan yardımcısı koltuğuna oturtulmalarını da hatırlatmayacağız. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin iki önemli olayında akıllara durgunluk veren dönüşümler var ki, AKP'nin nereden gelip nereye gittiğini de, oy için, bu milletin zihnini bulandırmak için nelerin feda edilebileceğini de ibret verecek biçimde ortaya koyuyor. 

 

Dün dündür 

Ergenekon ve Balyoz davalarının seyrini Türk milletiyle birlikte bütün dünya izliyor. Ömrünü terörle mücadeleye adamış şerefli Türk subayları, ordu komutanları, kuvvet komutanları ve hatta Genelkurmay Başkanı terör örgütü kurma bahanesiyle içeri atıldılar. Bu komutanlar tutuklanırken AKP sözcüleri bunu demokrasinin zaferi olarak duyurdu ve bunun üzerinden siyaset yaptılar. Sayın başbakan davanın savcısı olduğunu ilan etti. Kendisinin önünde ayağa kalkmayan Engin Alan'ın sonunda nereye gittiğini övünerek anlattı. Yardımcısı Bülent Arınç gözyaşları içinde "iyi ki bu komutanlarla savaşa gitmemişiz" diyebildi. Hükümetin ve iktidarın bu tavrından cesaret bulan bazı beslemeler, işi orduyu lağvetmeyi teklife kadar götürdüler. Bütün bunlar olurken İmralı bir parti genel merkezine dönüştü. Oradaki cani tek ve değişmez muhatap haline geldi. Türkiye'nin gündemini belirledi. AKP ile uzlaştıkları ve kendisinin affını da sağlayacak yeni Anayasa'yı kimlerin yazacağına bile bu bebek katili karar verme cüreti gösterdi. Sonra bir sabah baktık bir dönüşüm daha yaşanmış. Bu komutanlar için ağıt yakılıyor. Haksızlığa uğradıkları anlatılıyor. Kumpas kurulduğu ilan ediliyor. Buda yetmiyor, bu muamele karşısında kahrından ölüm döşeklerine düşen komutanlar için geçmiş olsun telefonları açılıyor ve ziyaretlerine gidiliyor. Bu durumu anlatmak için Süleyman Demirel'in "dün dündür, bugün bugündür" sözü çok hafif kalıyor. 

 

Gerçekten usta olmak gerekiyor 

Değişmenin nasıl alışkanlık yaptığını anlatırken, Oslo görüşmelerinin inkar edilip şeref meselesi yapılmasını da tarih mutlaka yazacaktır. İmralı canisi için idamı getirmenin servis edilip, arkasından affedilmesine gidecek sürecin başlatılması ayrı bir kitap konusudur. Dağdan inen katillerle kucaklaşanların dokunulmazlığının kaldırılmasıyla milleti oyalayıp, o katiller için "yurt dışına çıkarsanız müdahale etmeyiz" teminatları verilmesini de not etmek gerekiyor. Ancak bunların hiç biri, "terörün stepnesi, terörün yedeği, şuursuzlar, saygısızlar, ceset avcıları, nekrofiller, Apo'ya peygamber diyenler" sözleriyle hedefe konulan BDP'ye birlikte yeni Anayasa yapma teklifi götürmek kadar büyük ve ibret verici bir değişim değildir. Şimdi de birlikte Cumhurbaşkanı seçmeye hazırlanıyorlar. Bu kadarı için gerçekten de usta olmak gerekiyor.