Komşularımızla güzel ilişkiler kuracak, bölgemize ve dünyaya ayar verecektik. Sıkıntıları, anlaşmazlıkları çözecek ve sıfır soruna ulaşacaktık. İtibarlı, sözü dinlenen, ağırlığı olan, dikkate alınan bir ülke konumuna gelecektik. Bizim olmadığımız hiçbir masa kurulamayacak, bize sorulmadan hiçbir karar alınamayacaktı. İslam dünyasının lideri, Türk aleminin ağabeyi olacaktık. Kısacası Türkiye'nin stratejik derinliği olacaktı. Ahmet Davutoğlu bunun kitabını yazmıştı ve bu dehası sebebiyle de Milletvekili olmadığı halde icra makamına getirilip yetki ve imkan verildi. Sonra milletvekili seçildi, en sonunda da başbakanlığa atandı. 

 

Söylediklerinin tersini yaptılar 

Ülkesini ve milletini seven hiç kimsenin Türkiye'nin böyle bir güce, böyle bir imkana kavuşmasına itirazı olamaz. Bundan sadece ve sadece onur duyar, gururlanırız. Keşke böyle olsaydı ve biz bu onuru, bu gururu yaşasaydık. Ancak, yapılan söylenenin tam tersi olmuştur. Zaten yalpalayan, zaten bocalayan dış politikamız, Davutoğlu dönemiyle birlikte tam anlamıyla çökmüştür. Şimdi, Erdoğan'ın Davutoğlu'nu başbakan yapıp bir kenarda tutarak, dış politikayı bizzat üstlendiğini görüyoruz. Ancak, ABD'den yansıyanlar hiçbir ümit olmadığı gibi, özel saplantılar sebebiyle herşeyin daha da kötüye gideceğini gösterdi. Türkiye istisnasız her yerde, her alanda kaybetmiş, yalnızlaşmış ve ne acıdır ki, dışlanmıştır. Özellikle İslam âleminde istenmeyen bir duruma gelmiş, Türk dünyasında uzak durulması gereken bir hal almıştır. AB'deki perişanlığa, Cumhurbaşkanının son ziyaretinde bir defa daha görüldüğü gibi, ABD karşısındaki çaresizliğimiz de eklenince, ortaya çok vahim bir durum çıkıyor.

Bugün dışarıdan görüntümüz ne yazık ki, üçüncü sınıf bir Ortadoğu ülkesinden ileri gidemiyor. Sık, gösterişli ve kalabalık geziler düzenlemek, dünyanın her tarafına hanedan uçuşları yapmak kişisel tatminin ötesine geçmiyor. İktidar borazanlarının başka türlü çalması, içi boş övünmelerle milletin zihnini bulandırması, fotoşoplarla boş salonun dolu gösterilip milletin aklıyla alay edilmesi bir şeyi değiştirmediği gibi, zaten yerlerde sürünen itibarı hepten yok ediyor. 

 

İhracat tiyatrosu 

Türkiye'nin ihracatı örnek verilerek, bu gezilerin ve geneli itibariyle Türk dış politikası üzerinde ahkam kesenler oluyor. Özellikle AKP sözcülerinin milletin aklını bulandırmakta kullandıkları vazgeçilmez argüman budur. Ancak unutulmasın ki, ihracat mallarını üreten de, pazarlayan da aslında Türk müteşebbisidir ve AKP birçok şey gibi, bunu da hazır bulmuştur. Kaldı ki, ortada bir başarı hikayesi yoktur.

Türkiye'de tüm üretim sektörleri başarısız dış ticaret anlayışı nedeniyle giderek ithalat bağımlısı hale dönüşmüştür. 2013 yılında her 100 dolarlık ihracatımız için 62 dolarlık ara malı ithalatı yapılmıştır. Dolayısı ile ithalat ihracatı katlamakta, bunu sonucu olarak dış borç ve cari açıkta rekor üzerine rekor kırılmaktadır. Getirisi ve götürüsü hesaplandığında, açık verenin, kaybedenin ve kandırılanın yine Türkiye ve doğal olarak Türk milleti olduğu çok net ve tartışmasız biçimde ortaya çıkıyor. Aklı başında, insaf, iman ve vicdan sahibi hiç kimse bunun tersini söyleyemez. 

 

Keşke kayıp ekonomiyle sınırlı kalsa 

Biz kaybın ekonomik olmasına çoktan razıyız. Ancak siyasi alanda kaybettiklerimiz çok daha ağır ve kalıcıdır. Son 200 yılda İslam dünyasıyla ilişkilerimiz hiçbir zaman çok sıkı olmadı. Bunun tarihsel sebepleri vardır ve haklı olan taraf Türkiye'dir. Ancak hiçbir zaman bu kadar soğuk ve kopuk da olmadı. AKP öncesinde mesafeli de olsa ilişkiler hep devam etti. Karşılıklı menfaat esas alındı ve bunun her zaman faydası görüldü. AKP geldi ve işler karıştı. Önceleri verilen sıcak mesajlar ve yakınlaşmalar, yanlış ve güdümlü politikalar sebebiyle, kısa zamanda bozuldu. İktidarın BOP saplantısı, Arap âleminin kabusuna dönüştü. "Bahar" denilerek verilen zehrin, ne sonuçlar doğurduğunu bugün bütün dünya ibretle izliyor. İslam ülkelerinin bir kısmı bu yıkıma doğrudan muhatap kalmış, diğer kısmı da derinden etkilenmiştir. Her şey bir kenara, Türkiye'nin kendi içinde yaşadığı ihanet ve ülkenin bölünme aşamasına getirilmesi, zaten her şeyi anlatıyor. Bu şartlarda bu projenin Eşbaşkanı olanların ciddiye alınması ve desteklenmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Ve öyle de olmuştur. Bugün İslam âleminde bazı muhalif, bölücü veya mezhep grupları dışında, Türkiye ile yakın ve sıcak teması olan hiçbir ülke neredeyse kalmamıştır. 

 

Türk dünyası küstürüldü 

Benzer durum Türk dünyası için de söz konusudur. Ermenistan sevdası yüzünden kardeş Azerbaycan küstürülmüş, bu durum diğer Türk Cumhuriyetlerinin Türkiye'ye güvenini sarsmıştır. Son ziyaretlerle telafi çabaları olsa da, AKP öncesindeki yakınlık bir daha sağlanamamıştır. İlişkiler son derece resmi ve yavan bir seviyede kalmış ve çok büyük ve tarihi bir fırsat, özel hesaplar, saplantılar ve yanlışlar sebebiyle heba edilmiştir. 

 

AKP'den memnun olanlar 

Diğer komşularımız ve yakın bölge ülkeleriyle ilişkilerimiz de farklı değildir. AB sevdamız hezimetle sonuçlanmış, ABD bağlantımız Obama'nın elindeki sopanın insafına kalmıştır. Bugün Türkiye'den memnun olan ve AKP'ye kucak açanlar ne yazık ki, bu ülke ve milletle hesabı olanlardan ibarettir. PKK memnundur. İmralı canisi memnundur. Barzani memnundur. Ermeni memnundur. Rum memnundur. Suriye, Mısır, Tunus ve Libya'da örneklerini gördüğümüz gibi yönetimlerine başkaldıran ve ne acıdır ki, BOP'a saplanarak ülkelerinin kan gölüne dönmesine sebep olmak dışında hiçbir hedefe ulaşamayanlar memnundur. 

Neresinden tutsak elimizde kalıyor. AKP içeride olduğu gibi dış politikada da çıkmaza girmiş ve iflas etmiştir. Stratejik derinlikte nefessiz kalmış ve vurgun yemiştir. Türkiye bu iflasın, bu vurgunun ağır ve acı sonuçlarını yaşamak ve bedel ödemek zorunda kalmıştır. Yapılan açıklamalar, bu basiretsizliğin, bu yanlışın devam edeceğini ve bu bedelin daha da ağırlaşacağını gösteriyor.